Jean-Jacques Rousseau ve Toplum Sözleşmesi

Jean-Jacques Rousseau ve Toplum Sözleşmesi

Seydunaa

"İnsan özgür doğar; oysa her yerde zincire vurulmuştur." ~ Jean-Jacques Rousseau

1712 yılında İsviçre'nin Cenevre şehrinde, bir saat ustasının oğlu olarak dünyaya gelen J. J. Rousseau, fikirleri ve ortaya koyduğu eserleriyle Aydınlanma Çağının ve Fransız Devrimi'nin önemli figürlerinden biri haline gelmiştir. Doğumundan dokuz gün sonra annesini kaybeden Rousseau henüz çocuk yaşlarındayken de babası tarafından terk edilmiş ve kardeşiyle birlikte amcasının yanına taşınmıştır. Bir süre amcasında kaldıktan sonra da evi terk etmiş ve Cenevre'den ayrılarak Fransa'nın yolunu tutmuştur.

Evden ayrıldığı ilk dönemlerde parasızlık ve sefalet çeken Rousseau, daha sonra müzik eğitmenliği yaparak yaşamını sürdürmüş, ilk yazısını da 1740 yılında müzik üzerine yazmıştır. Bu denemesini sunmak üzere de Paris Bilimler Akademisi'ne başvurmuş fakat başvurusu reddedilmiştir. Kalemin gücüne inanan Rousseau yazma konusunda ısrarcı olmuş ve 1749'da bilimin ve sanatın, iktidarlar tarafından bir propaganda aracı olarak kullanıldığını belirten "Bilim ve Sanat" üzerine yazdığı söyleviyle ün kazanmaya başlamıştır. Fakat kendisine ün kazandıran bu fikirleri dönemin otoriteleri tarafından hoş karşılanmamış ve Rousseau, bilim ve sanat düşmanı ilan edilmiştir.

Eşitlik, özgürlük ve sosyal dinamikler üzerine kafa yoran Rousseau, 1755 yılında kaleme aldığı "İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı" ve 1762'de eğitim üzerine yazdığı "Emile" adlı eserleriyle birlikte popülerliğini iyice artırmış ve döneminin en önemli düşünürlerinden biri haline gelmiştir.

J. J. Rousseau, İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı kitabında eşitsizliğin, özel mülkiyetten kaynaklandığını ve insanlık tarihi boyunca zenginliğin bir grup azınlığın elinde olduğunu; büyük çoğunlukların ise fakirliğe mecbur bırakıldığını öne sürmüştür.

"Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip "Bu, bana aittir!" diyebilen ve buna inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. Bu sınır kazıklarını söküp atacak ya da hendeği dolduracak, sonra da hemcinslerine "Bu sahtekâra kulak vermekten sakının! Meyvelerin herkese ait olduğunu, toprağın ise kimsenin olmadığını unutursanız, mahvolursunuz!" diye haykıracak olan kişi, insan türünü nice suçlardan, nice savaşlardan, nice cinayetlerden, nice yoksulluklardan ve nice korkunç olaylardan esirgemiş olurdu!" - İnsanlar Arasındaki Eşitsizliğin Kaynağı

Jean-Jacques Rousseau, kilise ve dini kurumların; siyasi ve toplumsal yaşama müdahalesinin insanların özgürlüğüne engel olduğunu öne sürmüş; kiliseye ayrılan maddi kaynakların ve ayrıcalıkların da eşitsizliğe neden olduğunu belirtmiştir. Bunun üzerine de kilisenin toplumsal yaşama müdahale etmediği, din ve siyasetin birbirinden ayrı olduğu bir yönetimin gerekli olduğunu savunarak laikliğin önemini vurgulamıştır. Rousseau'nun bu fikirleri hem aristokratların hem de din adamlarının tepkisini çekmiş ve Rousseau hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır.

Paris Başpikoposu da Rousseau'yu halk düşmanı ilan etmiş ve bir kınama mektubu yayımlamıştır. Rousseau ise buna şu şekilde cevap vermiştir:

"Bu nasıl din adamlığıysa, yönetimdekilere karşı ağzını açmaz, güçlüden para alıp zayıfa vaaz verir. Zayıfa ödevlerini hatırlatmaktan başka bir şey bilmez, güçlülere haklarını hatırlatmaktan başka bir şey bilmediği gibi..." - Jean-Jacques Rousseau

J. J. Rousseau, kendisi için yakalama kararı çıkarılması ve kitaplarının Fransa'da yasaklanmasının ardından; eski dostu David Hume'un daveti üzerine İngiltere'ye gitmiştir. Ancak bir süre sonra David Hume ile bazı anlaşmazlıklar yaşamış ve İngiltere'den Cenevre'ye geçmiştir.

Jean-Jacques Rousseau, dönemin kabul görmüş başka birçok fikrine de karşı argümanlar geliştirmiştir. Bunlardan en önemlisi de, Thomas Hobbes'in insan insanın kurdudur ve doğası gereği kötüdür fikrine karşı çıkmasıdır. J. J. Rousseau'ya göre; insan, doğası gereği özgür ve iyiye meyillidir ancak toplumsallaşma süreci ve beraberinde getirdiği rekabet ve üstün olma hırsı, insanı doğasından uzaklaştırarak, özgürlüğüne ve iyiye meyilli olmasına zarar vermiştir. Rousseau, insanın özünde kötü olduğunu belirten Thomas Hobbes'ın da bu fikrini ortaya koyarken doğal insanı değil; toplumsallaşmış insanı referans aldığını belirtmiştir.

Rousseau, toplumsallaşmayı bir problem olarak görse de artık bu durumun kaçınılmaz ve geri dönülemez olduğunun bilincinde hareket etmiştir. Bu bağlamda da toplumsallaşmayı ve toplumsallaşmış insanı, mümkün olduğunca eşitlikçi ve özgürlükçü kılmak için bir sosyal kontratın gerekli olduğunu düşünmüş ve en ünlü eseri olan "Toplum Sözleşmesi'ni" kaleme almıştır.

Rousseau'nun Toplum Sözleşmesi

Jean-Jacques Rousseau, yazdığı Toplum Sözleşmesi'nde toplumsallaşmayla birlikte doğasından uzaklaşan insanın hangi süreçlerle özgürlüğe ve eşitliğe yeniden yaklaşacağını ve bunu sağlayacak meşru siyasi otoritenin ve yönetimin nasıl olması gerektiğini açıklamaya çalışmıştır. İnsanların; başkalarının normlarının ve kanunlarının buyruğu altında olmasına karşı çıkan Rousseau, monarşi ve oligarşinin meşru yönetimler olmadığını belirterek eşitlik ve özgürlüğü esas alan, genel irade kavramı kapsamında şekillenen ve dini kurumların etkisinden uzak bir yönetim şeklinin gerekli olduğunu belirtmiştir.

Genel irade kavramına göre kişiler kendi uyacakları kanunları kendileri belirlemelidir; aynı zamanda bu kanunlar bireysel çıkarları değil; kolektif faydayı gözetmelidir. Rousseau'nun genel irade kavramı günümüz demokrasileriyle de farklılaşmaktadır. Demokraside bireysel iradelerin toplamı ve çoğunluğun iktidarı söz konusu olup %50+1 esas alınırken; genel iradede demokraside görüldüğü gibi meclis gruplarının iktidar ve muhalifler olarak birbirlerinden ayrışması ve birbirlerini dengelemeye çalışması gibi bir durum söz konusu değildir. Yani kanunların %50+1'in onayından geçerek konulması; kolektif faydayı gözettiği anlamına gelmemektedir.

Jean-Jacques Rousseau, genel iradenin içselleştirilmesi ve uygulanabilmesi için toplumu oluşturan bireylerin doğdukları andan itibaren, nitelikli bir eğitim aşamasından geçmeleri gerektiğini belirtmiştir. Rousseau'ya göre bu eğitim; bireyleri kendi doğalarına yaklaştıracak biçimde olmalıdır. Dolayısıyla bu eğitim; insanları özgürlüğe ve iyiye meyilli, ahlaki gelişimi yüksek bireyler haline getirmelidir.

J. J. Rousseau'nun 1762 yılında kaleme aldığı Emile adlı eseri de bireyin yaşamını evrelere ayırarak; doğumdan başlayacak şekilde nasıl bir eğitim almalarını gerektiğini ele alan bir kitaptır. Rousseau eğitim hakkında yazdığı bu eseriyle de "yurttaş eğitimi" kavramının oluşmasını sağlamıştır.

Jean-Jacques Rousseau, aykırı fikirleri ve kaleme aldığı eserleriyle birlikte Fransız Devrimi'nin düşünsel altyapısını oluşturan en önemli kişilerden biri olmuştur. Genel irade, ulus bilinci, yurttaş eğitimi, eşitlik, özgürlük ve laiklik gibi kavramları geliştirmesiyle de Mustafa Kemal Atatürk dahil olmak üzere, birçok devlet adamını ve düşünürü etkilemiştir.


📌 Düşünürler Serisi - 1: Sokrates

📌 Düşünürler Serisi - 2: Platon

📌 Düşünürler Serisi - 3: Aristoteles

📌 Düşünürler Serisi - 4: Diyojen

📌 Düşünürler Serisi - 5: Thomas More

📌 Düşünürler Serisi - 6: David Hume

✔️ Düşünürler Serisi - 7: J. J. Rousseau

📌 Düşünürler Serisi - 8: Adam Smith

📌 Düşünürler Serisi - 9: Karl Marx

📌 Düşünürler Serisi - 10: Friedrich Nietzsche

Report Page