Allah'ın Hükümleriyle Hükmetmeyen Moğollar

Allah'ın Hükümleriyle Hükmetmeyen Moğollar

Garib Bir Muvahhid

Evet tağutu hükmüyle ve ibadetiyle beraber reddetmeyen kafirdir. Çünkü Allah’tan başka kendisine ibadet edilmeye layık kimse olmadığı gibi Allah’ın yarattığı kullarının hayatlarını düzenleyecek kânun ve yasalar(teşriler) belirleme de yalnız Allah’a ait bir haktır. İbadetin muhakeme de dâhil tüm hayatı kapsayan bir tanım olduğuna dair elinizdeki PDF'nin 82’nci sayfasının sol kısmına bakınız. (Veya buraya TIKLA yapıp sayfada (bâtınî ibâdetler) araması yaparak da bulabilirsiniz)

Müslümanların ibâdetleri ve yaşamı Allah için olduğu gibi ölümleri bile Allah içinken kafirlerin ölümleri ise Allah’ın yolunda, O’nun şeriatı ve Tevhid dîni uğrunda fedâ değil de tağutların yol, şeriat ve dinleri uğrunda hebâ olmuştur.

﴿اَلَّذِينَ اٰمَنُوا يُقَاتِلُونَ فِى سَبِيلِ اللّٰهِ وَالَّذينَ كَفَرُوا يُقَاتِلُونَ فِى سَبِيلِ الطَّاغُوتِ فَقَاتِلُوا اَوْلِيَاءَ الشَّيْطَانِ اِنَّ كَيْدَ الشَّيْطَانِ كَانَ ضَعِيفًا﴾

“Îmân edenler Allah yolunda savaşırlar. Kâfirler ise tağutun yolunda savaşırlar. (Öyleyse) şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz şeytanın hileli düzeni pek zayıftır.” (Nisa 76)


Şeyh Ebu Butayn en-Necdî Rahimehullâh tağut hakkında âlimlerin birtakım sözlerini naklettikten sonra şöyle demiştir:

“Allah hepsine rahmet etsin, âlimlerin bu sözlerinden çıkan sonuca göre;

Tağut ismi, Allâh’u Teâlâ’dan başka ma’bûd (kendisine ibâdet edilen) olarak tanınan bütün varlıkları ve bâtıla çağıran, bu bâtılları güzel gösteren tüm dalâlet önderlerini içine alır. Yine insanların aralarında Allâh’u Teâlâ ve Rasûlü ’nün hükmüne aykırı olan câhiliye hükümleriyle hükmedilmesi için tâyin ettiği kimseleri de içine alır. Aynı şekilde kâhinleri, sihirbâzları, put (ve puthane) bekçilerini, kabirde yatan kimselerin ve benzerlerinin kendisine gelenlerin ihtiyaçlarını karşılayacağını, şöyle şöyle yapacağını (tasarrufta bulunacağını) vehmettiren ve aslında yalan olan yahut da şeytanların kabirde yatan kimsenin hakikaten insanların yardımına koşup ihtiyaçlarını giderdiği vehmini insanlarda uyandırabilmek ve bu sûrette onları büyük şirke ve onun alt dallarına yönlendirmek amacıyla yaptıkları işlerden ibâret olan, câhilleri saptırıcı nitelikteki yalan hikâyeler uyduranları da kapsar. Bütün bunların aslı ve en büyüğü de şeytandır. İşte bu en büyük tağuttur. Allah Subhânehu ve Teâlâ en iyisini bilendir.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/301-302)

Kitabın en başında tevhidi anlatmış ve şirkin tevhidin zıttı ve tevhidi bozucu bir amel olduğundan bahsetmiştik ve şirkin genel olarak “Allah’ın vasfını bir başkasına vermek veya Allah’a yapılması gereken itaat, ibadet ve diğer amelleri bir başkasına yöneltmek” olduğunu belirtmiştik. Hâkimiyetin kayıtsız şartsız Allah’a ait olduğunu anlayan birisi, hâkimiyeti başkalarında (millette, tağutlarda, veya atalarının örflerinde) görenlerin bu kimseleri Allah’a ortak\denk kıldığını ve bu yüzden de müşrik olduklarını da anlar!

“Yoksa Allah’ın izin vermediği şeyleri kendilerine dinden teşri\kanun kılacak (şirk koştukları) ortakları mı vardır?” (Şura 21)

"Hüküm vermek yalnız Allah'a aittir. O, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler." (Yusuf: 40)

Âyette hükmün Allâh’a ait olduğu açıklandıktan sonra, “O, kendisinden başkasına ibâdet etmemenizi emretmiştir” buyurulmaktadır. Âyetteki “ibâdet etmek”ten maksat, Allâh’tan başkalarına hâkimiyet yetkisi vermek, hâkimiyet yetkisi verilenlerden hüküm istemek (muhakeme olmak) ve onların hükümlerine itaat etmektir.

“Aynı şekilde, Allah’a ibadette ortak koştukları kimseler, müşriklerden birçoğuna öz çocuklarını öldürmeyi süsleyip çekici kılmıştı. (Bu da) hem onları mahvetmek hem de dinlerini yozlaştırmak içindi.” (Enam, 137)

Bu âyette de müşriklerin kendi kavimlerindeki liderlerinin öz çocuklarını öldürme hususunda koydukları teşri\yasalara itaat etmeleri Allah’a ibadette ortak koşmak olarak isimlendirilmiştir.

“Kendilerine doğru yol belli olduktan sonra gerisin geriye dinden dönenleri şeytan aldatıp peşine sürüklemiş ve kendilerini boş ümitlere düşürmüştür. Bu, onların Allah’ın indirdiğini beğenmeyen kimselere bazı işlerde size itaat edeceğiz demelerinden dolayıdır… Ve bu, Allah’ı gazaplandıran şeylere uydukları ve O’nun hoşnut olduğu şeyleri beğenmemelerinden dolayıdır ki Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed 25-28)

Abdurrahman bin Hasen rahimehullah şöyle demiştir: “Allah'ın hükümlerinden başka hüküm (koyma hakkı) kabul eden kimse, kimin hükmünü kabul ediyorsa ona kulluk\ibadet ediyor demektir." (Tevhidi İnanç s. 9)

Tağutların yasa koyma hakkı olduğunu kabul edenler tağutları rab edinmişler demektir. Tağuta itaatle alakalı olarak elinizdeki PDF'nin 58’inci sayfasına bakınız. (Veya buraya TIKLA yapıp Şirk ve Çeşitleri bölümünden bulabilirsiniz)

Allah’ın hükmüne muhalif hükümler koyanlara itaat küfürse bu muhalif kanunları belirleyen ve bunlarla hükmedenler hayli hayli kafirdir. Tağutun anlamı da bunu apaçık bir şekilde ortaya koymaktadır.

Allah şu âyette kendisine ortak koşanları tekfir etmekte:

﴿سَنُلْقِي فِي قُلُوبِ الَّذِينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ بِمَٓا اَشْرَكُوا بِاللّٰهِ مَا لَمْ يُنَزِّلْ بِهِ سُلْطَانًاۚ وَمَأْوٰيهُمُ النَّارُۜ وَبِئْسَ مَثْوَى الظَّالِمِينَ﴾

Hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri Allah’a ortak koşmaları nedeniyle kâfirlerin kalbine şiddetli bir korku salacağız. Onların barınağı ateştir. Zâlimlerin barınağı ne de kötüdür.” (Âli İmran 3\151) (Bak: Tevbe 17, Zümer 1-3-8, Mü’minun 117 …)

Şu âyette de tağutu, tağutları veli edinip destekleyenleri, sevenleri ve tağutu reddetmeyenlerin kafir ve cehennemlik olduğunu belirtmektedir:

﴿اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذِينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِۜ وَالَّذِينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُهُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِۜ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ﴾

“Allah, îmân edenlerin velisidir (dostudur). Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Kâfirlerin velileriyse tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara çıkarır. Bunlar, ateşin ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır.” (Bakara 257) (Bak: Enbiya 98, Mümtehine 4…)

Biz muvahhidler de Allah’ın kâfir dediklerinden başka kimseye kâfir demiyoruz. Allah’ın kâfir dediklerine kâfir değildir diyenler de Allah’ın bütün bu âyetlerini yalanlamış, inkâr etmiş ve kâfir olmuş demektir. Allâh’u Teâlâ şöyle buyuruyor:

{وَمَا يَجْحَدُ بِاٰيَاتِنَا اِلَّا الْكَافِرُونَ}

“Bizim âyetlerimizi kafirlerden başkası inkâr etmez.” (Ankebut 47) Bütün peygamberler muvahhidleri cennet ile müjdelemek ve müşrikleri cehennem ile korkutup uyarmak için gönderilmişlerdir. Biz muvahhidler kafirlere kafir diyorsak bunun sebebi Allah’ı yalanlamamak ve bu kimseleri cehennem azâbına karşı uyarmaktır.

﴿اِنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ الْاَرْضِ ذَهَبًا وَلَوِ افْتَدٰى بِهِۜ اُولٰٓئِكَ لَهُمْ عَذَابٌ اَلِيمٌ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِرِينَ۟﴾

“Şüphesiz ki kâfir olan ve kâfir olarak can verenler, yeryüzü dolusu altını (azaptan kurtulmak için) fidye verseler de hiçbirinden kabul edilmez. Bunlara can yakıcı bir azap vardır ve onların yardımcıları da yoktur.” (Âli İmran 3\91)


[Arapça-Türkçe Tevhid Risaleleri-1 sayfa 148-167]

Devamı ve Son Konu İçin Tıkla: [Tevhid Olmadan Vahdet Olmaz]



Kitabın Tamamının PDF'si İçin: TIKLA

Report Page