Zencinin Büyük Yarağı Güzel Hatunu Zevkten Inletti

Zencinin Büyük Yarağı Güzel Hatunu Zevkten Inletti




⚡ TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Zencinin Büyük Yarağı Güzel Hatunu Zevkten Inletti



İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyon
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Iğdır
Isparta
Mersin
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak




Anasayfa



ARŞİV



Bizim büyük, güzel ve kavruk sefilliğimiz


2 gündür Adana’da sinema dolu bir zaman geçiriyorum. Festivalde ilk seyrettiğim film Nuri Bilge filmlerinden tanıdığımız Muzaffer Özemir’in Yurt filmi oldu. Tam bir Tarkovski estetiğiyle film, depresyondaki bir mimarın çocukluğunun cenneti Gümüşhane’ye yolculuğunu anlatıyor. HES konusu üzerinden doğanın bozulması olunca konu, filme doğal olarak da buna göre hazırlanıyoruz. Yani daha baştan haklı ve doğru bir yönelimi var. Ama yine de etkileyici kadrajları ve yolculuğuyla etkilemeyi biliyor denilebilir. Özellikle de finale doğru Stalker referanslı köpekli ana karnına çekilme ve uyku sahnesinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Doğa’dan gelelim Nuri Bilge Ceylan’ın beklenen filminin Türkiye Galası’na. 18. Adana Altın Koza’nın beklenen filmi Bir Zamanlar Anadolu’yu 21 Eylül günü neredeyse izdiham diyebileceğimiz bir izleyici kitlesi karşıladı. Filmin öncelikle afişi çarptı beni. Yazılarımı okuyanlar bilir Yeni Türkiye Sineması’nda sırttan görüntü bolluğundan bahsetmitim defalarca. Anadolu filmi de geniş bir vadiyi ve bozkıır seyreden köylü bir gençkızın arkadan görüntüsü. Hafif önyargıya kapılsam da filmi seyredince o kızın nereye baktığını fazlasıyla anlamış oldum. Bize bakıyor, bir bozkır gibi kavruk çaresizliğimize, Bir Zamanlar Anadolu’ya yani… Hep içine kıvrıldığımız güzel ve sefil yalnızlığımıza, ülkemize dair…
 
Devlet ve Tabiat
Ceylan’ın son filmi Üç Maymun hakkında Buz Göz tanımını kullanmıştım. Kastettiğim özellikle alt sınıfları, bulaşmadan, risk almadan, kayar gibi izleyen, manzaraya dönüştüren bakıştı. Öncelikle şunu söyleyeyim Bir Zamanlar Anadolu’da filmi tümüyle aşmış bunu ve istisnasız Türkiye sinemasındaki yeni bir uğrağı ya da devrimi temsil ediyor. Evet, mutluyum, Behzat Ç. yazısında vurguladığım gibi, Kavruk Sinema geliyor artık… Kemal Tahir’in kulakları çınlasın… 157 dakika gibi çok riskli bir süreye rağmen koltuklarımıza yapışıp kalıyoruz. Tabii prostatı olanlar için aynı şeyi diyemeyeceğim (filmde bu mevzuu da önemli) hiç ara verilmiyor. Ceylan’ın filmi bir cinayet üzerinden savcının, komiserin, doktorun, şoförlerin ve askerlerin olduğu bir devlet heyetinin tek gecelik bir keşif sürecini anlatıyor. Yani devlet üzerine bir film anlayacağınız… Bizim büyük devletimiz ve acıklı küçük insanlığımız (ki aynı zamanda büyük insanlığımız) üzerine bir anlatı. Yani devlet yapılar dışında aslında hasta çocuğunu düşünen yorgun komiser (ki Yılmaz Erdoğan gerçek oyunculuğunu bulmuş, her kasabanın komiseri olmuş), suçluluk duygusuyla didinen savcı, boşanmış mutsuz bir adli doktor, ezik, işgüzar astsubay, aynı köylü, geveze, kurnaz adliye şoförleri ya da fırsatçı sevimli, misafirperver muhtar… Devlet bu kadar basit, aksak ve insani işte… Bizim hikâyemiz gibi. Devletin İdeolojik Aygıtları bu kadar güzel ve insani anlatılırdı. Althussere selam; Gelecek Uzun Sürer adını aldığı Özcan Alper’e de elbette.

Tan ağarırken: Blok Zaman
Ceylan, dünya sinemasında da örneği var mı bilmiyorum ama tek bir blok zaman üzerine çalışmış. Tek mekânlık filmleri biliyoruz, filozof Deleuze üzerinden Hareket ve Zaman Sinemaları’nı da çok tartıştık. Ama bu kadar uzun süreyi hayatın sadece bir diliminde anlatan filmle karşılaşmadım açıkça… Filmin bu yönü kuramsal tartışmalarını bekliyor. Yani filmin neredeyse hepsi gece ve sabaha doğru tan kızıllığı arasına sıkıştırılmış. 18. yüzyılda filozof Leesing, sanat eleştirisini kuran ünlü kitabı Lacoon’da, sanatın“ayrıcalıklı anlar” ürettiğini yazmıştı. Ayrıcalıklı An’lar hayatta olan ya da olmayan, ama sadece sanatın yeniden üreteceği duygulanımlardı. Leesing sinemayı görebilseydi işte “tam bu!” derdi eminim. Filmin açılış sahnesi unutulmaz. Orta Anadolu’da yol kenarında bir oto lastikçi bütün dağınıklığıyla, rakı içen yorgun adamlar, sarı, sinekli ışıkların aydınlattığı bir mekân ve hızla geçen bir kamyon… Herkesin otobüs camlarından izlediği kasabaların yalnızlığı… Ceylan uzun süresine rağmen filme trajik-komik siyebileceğimiz diyalogları ustaca sokuyor… Üstelik de ölümün göründüğü en iğreti sahnelerde. Ceylan’ın diğer filmlerinde gördüğümüz kasvet artık yok olmuş, en kasvetli durum bile kavunu çalıp, bagaja cesedin yanına sotalayan şoför kadar güldürüyor bizi. Filmin en güzel krişendosu ya da Godard’ın diliyle İkon imajı ise, bu ülkenin 90’lı yıllardan bildiği Domuzbağı… Çift taraflı bir çaresizliği anlatan bu sekans ise izleyene düşünmek için sürpriz olsun… Evet Nuri Bilge Ceylan yönetmenliğinde yeni bir evrende… Sadece şunu söylemek istiyorum… Aslında film Neşet Ertaş türküsüyle sabah ağarırken bitmeliydi, arabaların ufaldığı o ıssız ve kavruk bozkırda… Kasabaya ve otopsiye hiç gelmemeliydik… Çünkü o otopsiyi gece boyunca biz içimizde yapmıştık zaten; ve gerek olmayacağını söyleyecektik… Zaten biliyoruz ne gerek var ki?
Marketten çıkan yurttalar 'indirim müjdesi' veren Erdoğan'a isyan etti!

Birgun.net mobil ve tablet uyumludur.




İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyon
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Iğdır
Isparta
Mersin
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak


Çıkmadan en yeni haberleri okumaya devam et!
Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun
© 2022 Birgun.net - Tüm Hakları Saklıdır.
© 2022 Birgun.net - Tüm Hakları Saklıdır.




İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyon
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Iğdır
Isparta
Mersin
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak




Anasayfa



ARŞİV



Bizim büyük, güzel ve kavruk sefilliğimiz


2 gündür Adana’da sinema dolu bir zaman geçiriyorum. Festivalde ilk seyrettiğim film Nuri Bilge filmlerinden tanıdığımız Muzaffer Özemir’in Yurt filmi oldu. Tam bir Tarkovski estetiğiyle film, depresyondaki bir mimarın çocukluğunun cenneti Gümüşhane’ye yolculuğunu anlatıyor. HES konusu üzerinden doğanın bozulması olunca konu, filme doğal olarak da buna göre hazırlanıyoruz. Yani daha baştan haklı ve doğru bir yönelimi var. Ama yine de etkileyici kadrajları ve yolculuğuyla etkilemeyi biliyor denilebilir. Özellikle de finale doğru Stalker referanslı köpekli ana karnına çekilme ve uyku sahnesinden etkilendiğimi söyleyebilirim. Doğa’dan gelelim Nuri Bilge Ceylan’ın beklenen filminin Türkiye Galası’na. 18. Adana Altın Koza’nın beklenen filmi Bir Zamanlar Anadolu’yu 21 Eylül günü neredeyse izdiham diyebileceğimiz bir izleyici kitlesi karşıladı. Filmin öncelikle afişi çarptı beni. Yazılarımı okuyanlar bilir Yeni Türkiye Sineması’nda sırttan görüntü bolluğundan bahsetmitim defalarca. Anadolu filmi de geniş bir vadiyi ve bozkıır seyreden köylü bir gençkızın arkadan görüntüsü. Hafif önyargıya kapılsam da filmi seyredince o kızın nereye baktığını fazlasıyla anlamış oldum. Bize bakıyor, bir bozkır gibi kavruk çaresizliğimize, Bir Zamanlar Anadolu’ya yani… Hep içine kıvrıldığımız güzel ve sefil yalnızlığımıza, ülkemize dair…
 
Devlet ve Tabiat
Ceylan’ın son filmi Üç Maymun hakkında Buz Göz tanımını kullanmıştım. Kastettiğim özellikle alt sınıfları, bulaşmadan, risk almadan, kayar gibi izleyen, manzaraya dönüştüren bakıştı. Öncelikle şunu söyleyeyim Bir Zamanlar Anadolu’da filmi tümüyle aşmış bunu ve istisnasız Türkiye sinemasındaki yeni bir uğrağı ya da devrimi temsil ediyor. Evet, mutluyum, Behzat Ç. yazısında vurguladığım gibi, Kavruk Sinema geliyor artık… Kemal Tahir’in kulakları çınlasın… 157 dakika gibi çok riskli bir süreye rağmen koltuklarımıza yapışıp kalıyoruz. Tabii prostatı olanlar için aynı şeyi diyemeyeceğim (filmde bu mevzuu da önemli) hiç ara verilmiyor. Ceylan’ın filmi bir cinayet üzerinden savcının, komiserin, doktorun, şoförlerin ve askerlerin olduğu bir devlet heyetinin tek gecelik bir keşif sürecini anlatıyor. Yani devlet üzerine bir film anlayacağınız… Bizim büyük devletimiz ve acıklı küçük insanlığımız (ki aynı zamanda büyük insanlığımız) üzerine bir anlatı. Yani devlet yapılar dışında aslında hasta çocuğunu düşünen yorgun komiser (ki Yılmaz Erdoğan gerçek oyunculuğunu bulmuş, her kasabanın komiseri olmuş), suçluluk duygusuyla didinen savcı, boşanmış mutsuz bir adli doktor, ezik, işgüzar astsubay, aynı köylü, geveze, kurnaz adliye şoförleri ya da fırsatçı sevimli, misafirperver muhtar… Devlet bu kadar basit, aksak ve insani işte… Bizim hikâyemiz gibi. Devletin İdeolojik Aygıtları bu kadar güzel ve insani anlatılırdı. Althussere selam; Gelecek Uzun Sürer adını aldığı Özcan Alper’e de elbette.

Tan ağarırken: Blok Zaman
Ceylan, dünya sinemasında da örneği var mı bilmiyorum ama tek bir blok zaman üzerine çalışmış. Tek mekânlık filmleri biliyoruz, filozof Deleuze üzerinden Hareket ve Zaman Sinemaları’nı da çok tartıştık. Ama bu kadar uzun süreyi hayatın sadece bir diliminde anlatan filmle karşılaşmadım açıkça… Filmin bu yönü kuramsal tartışmalarını bekliyor. Yani filmin neredeyse hepsi gece ve sabaha doğru tan kızıllığı arasına sıkıştırılmış. 18. yüzyılda filozof Leesing, sanat eleştirisini kuran ünlü kitabı Lacoon’da, sanatın“ayrıcalıklı anlar” ürettiğini yazmıştı. Ayrıcalıklı An’lar hayatta olan ya da olmayan, ama sadece sanatın yeniden üreteceği duygulanımlardı. Leesing sinemayı görebilseydi işte “tam bu!” derdi eminim. Filmin açılış sahnesi unutulmaz. Orta Anadolu’da yol kenarında bir oto lastikçi bütün dağınıklığıyla, rakı içen yorgun adamlar, sarı, sinekli ışıkların aydınlattığı bir mekân ve hızla geçen bir kamyon… Herkesin otobüs camlarından izlediği kasabaların yalnızlığı… Ceylan uzun süresine rağmen filme trajik-komik siyebileceğimiz diyalogları ustaca sokuyor… Üstelik de ölümün göründüğü en iğreti sahnelerde. Ceylan’ın diğer filmlerinde gördüğümüz kasvet artık yok olmuş, en kasvetli durum bile kavunu çalıp, bagaja cesedin yanına sotalayan şoför kadar güldürüyor bizi. Filmin en güzel krişendosu ya da Godard’ın diliyle İkon imajı ise, bu ülkenin 90’lı yıllardan bildiği Domuzbağı… Çift taraflı bir çaresizliği anlatan bu sekans ise izleyene düşünmek için sürpriz olsun… Evet Nuri Bilge Ceylan yönetmenliğinde yeni bir evrende… Sadece şunu söylemek istiyorum… Aslında film Neşet Ertaş türküsüyle sabah ağarırken bitmeliydi, arabaların ufaldığı o ıssız ve kavruk bozkırda… Kasabaya ve otopsiye hiç gelmemeliydik… Çünkü o otopsiyi gece boyunca biz içimizde yapmıştık zaten; ve gerek olmayacağını söyleyecektik… Zaten biliyoruz ne gerek var ki?
Marketten çıkan yurttalar 'indirim müjdesi' veren Erdoğan'a isyan etti!

Birgun.net mobil ve tablet uyumludur.




İstanbul
Ankara
İzmir
Adana
Adıyaman
Afyon
Ağrı
Aksaray
Amasya
Antalya
Ardahan
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bartın
Batman
Bayburt
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Düzce
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Iğdır
Isparta
Mersin
Kahramanmaraş
Karabük
Karaman
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırıkkale
Kırklareli
Kırşehir
Kilis
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Osmaniye
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Şırnak
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yalova
Yozgat
Zonguldak


Çıkmadan en yeni haberleri okumaya devam et!
Video haberler için YouTube kanalımıza abone olun
© 2022 Birgun.net - Tüm Hakları Saklıdır.
© 2022 Birgun.net - Tüm Hakları Saklıdır.


konya
emeklilik
ekonomi
piyasa
akp
chp
mhp


Kültür Sanat
Yaşam
Yazarlar
Eğitim
Video

Başkan Altay: Akyokuş Kasrı Konya’nın simgelerinden olacak

Başkan Kılca, kardeş şehir belediye başkanı Geylani ile istişarede bulundu

Merkez Bankası faizi yüzde 13 seviyesine indirdi
"Binlerce kardeşimizi ağırlamaktan büyük mutluluk duyduk"
Selçuklu'da park bakım çalışmaları devam ediyor

Başkan Altay: Akyokuş Kasrı Konya’nın simgelerinden olacak

Başkan Kılca, kardeş şehir belediye başkanı Geylani ile istişarede bulundu

Merkez Bankası faizi yüzde 13 seviyesine indirdi
"Binlerce kardeşimizi ağırlamaktan büyük mutluluk duyduk"
Selçuklu'da park bakım çalışmaları devam ediyor

Başkan Altay: Akyokuş Kasrı Konya’nın simgelerinden olacak


BÜYÜK SELÇUKLU HATUNU MAHPERİ HUNAT’IN GERÇEKLER IŞIĞINDA EFSANEVİ HAYATI (1203-1254?) II

(Önceden devam)

 

Adile Sultan genelde Konya ve batı kentlerde yaşamaktadır, nitekim Isparta Uluborlu’da cami yaptıracaktır. Mahperi Hunat ise Kayseri’de yaşamayı sever.

 

Sultan 1237 yılında Mahperi Hunat’ın yanındadır, oğlu ve güvendiği devlet adamlarının desteği ile Alaaddin Keykubat zehirlenir ölür, tahta oldubitti ile ağabey Hıristiyan anneden doğma 2. Gıyaseddin Keyhüsrev 16 yaşında Sultan olur. Baba Alaaddin Keykubat dini törenlerle Konya Alaaddin tepesindeki Türbesine gömülür. Bu olaylarda Konya’da hanı bulunan Sadettin Köpek çok yardımcı olur.

 

Yeni Sultan hanedan içinde temizliğe girişir, üvey annesi Adile’yi Ankara Kalesine hapsettirir ve orada boğdurur. Sultan yapılmak istenen İzzettin Kılınçarslan Isparta Uluborlu’da bir Kaleye hapsedilir ve orada hayatını kaybeder. Annesi Adile Sultan burada daha önce bir cami yaptırmıştı. Keyhüsrev baba bir 3 kardeştir, onun akibeti bilinmez.

 

Kötü niyeti anlaşılan Sadettin Köpek ortadan kaldırılır. Beyşehir Kubadabad Sarayında boğdurulur. Hunat Hatun Müslüman olmuş Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sonra kendini hayır işlerine vermiştir. 1238 yılından başlayarak Kayseri’nin bugün de en büyük Camii olan Hunat Hatun Camii’ni ve kendisi adına özel olarak türbe (kümbet) yaptırır.

 

Hunat Hatun köken olarak bir Rum kızı olduğundan babası onu çok serbest olarak yetiştirmiş, cemiyet içine girebilmekte, diğer kadınlardan çok farklıdır. Bunu şöyle açıklamak mümkündür. Camii kendi parası (veya devlet) yaptırırken aynı zamanda inşaatın başına gidebilmekte ve denetlemektedir. Bunu anlatılan şu hikâye açıklamaktadır.

 

“Bir denetimde baş usta onun gözü önünde taşı getirmekte yerine koymayıp geri götürmektedir. Yanındakine sebebini sorar. Sultanım usta cenabet olmuş yıkanması gerekmektedir. Sizden Hamam yaptırmanızı ister der. Hemen bir hamam yapımını emreder.

 

Sultan Alaaddin Keykubat’ın ölümünden sadece altı yıl sonra Moğol tehlikesi kapıya dayanır. İki ordu Sivas Kösedağ’da karşı karşıya gelir. Sultan ordusunun başındadır. Ama sadece yirmi iki yaşındadır. Askerlikten anlamaz, kumandanlarına güvenmez ve ordu Bayçu Noyan komutasındaki ordu karşısında dayanamaz darmadağın olur.

 

Bu Türk tarihindeki en büyük yenilgidir. Ancak Moğollar Selçuklu devletini ortadan kaldırmaz kukla hükümdarlarla yönetmeyi uygun görürler. Bu aslında Moğolların uyguladığı bir taktiktir. Moskova’da ve pek yerlerde bunu uygularlar.

 

Anadolu’da Selçuklu devleti kukla hükümdarlarla 1308 yılına kadar yaşayacaktır. Bu dönemde Celalettin Karatay ve Sahip Ata gibi vezirler ön plana çıkacak Moğollar ve Selçuk hükümdarları ile dengeyi sağlayacaklardır.

 

Gıyaseddin Keyhüsrev evlilik yaşına gelmiştir. Kafkas kızları güzeldir. Mahperi Hunat oğlunu Gürcü Kraliçesi Rosudan’ın kızı Gürcü Hatun ile evlendirecektir. Gürcü Hatun Selçuk sarayında çok sevilecektir.

 

1243 yılından sonra kukla hükümdar olduğu üç yıl boyunca etkisiz ülkeyi dolaşmış, sonunda dede memleketi Alanya’da bulmuştur. Bu çok çok düşündürücüdür. II. Gıyaseddin Keyhüsrev yabani hayvanlarla oynamayı severmiş, onlarla oynarken vahşi bir hayvanın ısırması sonucu 1246 yılında anne dedesinin memleketinde ölmüş cenazesi Konya’ya getirilerek Alaaddin Tepesi üzerindeki Türbeye babası yanında toprağa verilmiştir.

 

Oğlu önünde ölen Mahperi Hunat daha sonraki hayatı belirsiz, tam bilinmemektedir. Moğollardan kaçmak için Haleb’e gitmek ister ve Tarsus’taki Ermeni devletine sığınır, ama gene Moğollara teslim olur, ne zaman öldüğü tam bilinmemektedir.

 

Kayseri’de önceden yaptırdığı (1249) türbesine gömülür.

 

Sandukasında kitabesi şöyledir.

 

“Bu kabir, dünya ve dinin koruyucusu merhum Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in annesi, namuslu, şehide, takva sahibi, ibadet ehli, dindar, dünyada kadınların sultanı, iffetli, çağının Meryem’i (Hz. Meryem), zamanının Hatice’si (Hz. Muhammed’in eşi), binlerce mal sadaka veren, din ve dünyanın yüz akı, hanımefendi Mahperi Hatun’undur.”
İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

HIZLI ERİŞİM

Üye Girişi
Yazarlar
Künye
İletişim
RSS



HABER KATEGORİLERİ

Konya
Güncel
Politika
Ekonomi

Rokettube Porno Cepte
Porno Sitelerihangileri
18 Yaşındaki Sekti Çıtır Kucakta Coştu

Report Page