Yabancı Filmlerdeki Tecavüz Izle

Yabancı Filmlerdeki Tecavüz Izle




🔞 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Yabancı Filmlerdeki Tecavüz Izle


29° İstanbul

Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce



HABERLER
SON DAKİKA
GÜNCEL
SPOR
EKONOMİ
DÜNYA
SAĞLIK
MAGAZİN



GÜNCEL
Eğitim
Otomobil
Emlak
Yerel
Milli Piyango
Hava Durumu
Yol Durumu


POLİTİKA
Ak Parti
Chp
Mhp
Hdp
İyi Parti
SP
BBP


SPOR
Fenerbahçe
Beşiktaş
Galatasaray
Trabzonspor
Kırmızı Çizgi Fitbol


SEÇİM
Yerel Seçimler 2019
2018 Genel Seçimleri
Anket


ÇALIŞMA HAYATI
Memur
Emekli


MAGAZİN
Kültür ve Sanat


RAMAZAN
İmsakiye


Sitene Ekle
Çerez Politikası
İletişim
Kurumsal
Reklam
Kullanım Şartları
Gizlilik İlkeleri


FACEBOOK
TWITTER
INSTAGRAM
PINTEREST
YOUTUBE


İNTERNETHABER YAYIN GRUBU İnternethaber Yayın Grubu Tüm Hakları Saklıdır © 2000 - 2022


Bilgin Pro Yazılım ve Sistem Yönetimi

10-Twentynine Palms (2003) Fransız sinemasının son 15 yılının dikkat çeken yönetmenlerinden Bruno Dumont’un çok sevdiği minimalist kara film atmosferini ABD’nin güneyinde bir kasabaya uyarlıyor. Bir taraftan da yönetmenin olmazsa olmazı olan o bol seksli ilişkiler olgusunun da üzerine gidiyor. Tabii burada olay, çiftin kadın bireyinin orada haince tecavüze uğramasıyla birlikte kopuyor. O da bu ikilinin ilişkilerini olumsuz yönde değiştiriyor. Tabii güneyin ‘Derin Amerika’ mantığını açığa çıkartması da önemli... Öyle ki bu sayede 70’lerin “Kurtuluş” ve “Köpekler” gibi Amerikan filmlerine de selamlarını çakıyor Dumont.
9-Ectasy (The Great Ecstasy of Robert Carmichael) (2006) İngiltere’de yaşayan Robert, hayattan yabancılaşmış bir gençtir. Bunu da filmin geniş açıyla çekilmiş bembeyaz planları vasıtasıyla anlarız. Robert, bir süre sonra arkadaşlarıyla birlikte uyuşturucuyu fazla kaçırmaya başlar. Bunun sonucunda da son sahnede mutlu bir ailenin evine zorla girip, 30 yaşlarındaki anne karakterine defalarca kez tecavüz ederler. Ancak sıranın Robert’a geldiği an ve popo deliğine şişesi sokulan durum fazlasıyla ürkütücüdür. Muhafazakar aile yapısının yıkıldığı kesinleşmiştir artık! Bu zamana kadar filmin dingin temposunun sebebi de bu son sahnenin şiddet içeriğidir aslında...
8-Otomatik Portakal (A Clockwork Orange) (1971) Aslında içerdiği şiddetle yıllar boyu sansürlenen bir yapıt karşımızdaki. Stanley Kubrick’in eserinde Malcolm McDowell’ın canlandırdığı Alex karakterinin sistemleşme sebebiyle işlediği şiddet, bir hayli dikkat çekmiştir. Bu sahne de onun ve ekibinin bir eve girip, orta yaşlardaki bir kadının elbiselerini yırttıktan sonra tecavüz edildiği anı resmeder. Sahnenin özellikle filmin sonraki bölümünde bir ‘intikam’a yol açması, üstüne dramatik bir işlev de yüklenmesini sağlar. Ancak şimdiden bakınca biraz az ‘cesur’ durur bu an. Buna karşın altındaki ‘sistem burjuvaziye tecavüz ediyor’ cümlesiyle gelen zekasını halen korumaktadır. Zaten şu sıralar düşünsel mantık halen devam ediyor. “Dönüş Yok” örneğinde görüldüğü gibi...
7-The Doom Generation (1995) Gregg Araki’nin ‘Tanrı’nın insana tecavüzü’ anlayışı ışığında kurduğu son sahne, bir hayli çarpıcıdır burada. Öyle ki kırmızı filtreyle bu anı resmeden bağımsız yönetmen, aslında üçlü bir seks sahnesi de dokur. Anı çok fazla göstermemek için de sürekli kararma açılma tekniğini benimsemiştir. Yola çıkan ve orada yanlarındaki kadına mı yoksa erkeğe mi aşık olacağına bir türlü karar veremeyen bir grup biseksüelin hikayesidir bu. Allah da cezalarını verir bir tecavüzle! Lafın özü bağımsız ruhlu eşcinsel yönetmen Araki’nin din ve sistemle ilgili dertlerini sert bir şekilde ortaya koyduğu filmlerdendir “The Doom Generation”.
Bu site deneyimlerinizi kişiselleştirmek amacıyla KVKK ve GDPR uyarınca çerez(cookie) kullanmaktadır. Bu konu hakkında detaylı bilgi almak için tıklayın . Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.

1971 İstanbul doğumlu. Aylık online sinema dergisi CineDergi ve aylık kültür sanat dergisi kargamecmua için sinema yazıları kaleme alıyor. 2008 yılından beri katkı sağladığı Öteki Sinema’da bir yandan da editörlük görevini sürdürüyor.
9 Eylül’de vizyona girecek Where The Crawdads Sing / Kya’nın Şarkı Söylediği Yer filmine ait fragman ve poster yayı… https://t.co/hVHwtMI6hR 53 dakika önce Zombi Yaşam Rehberi https://t.co/oinyLQuKKV 2 saat önce Steve McQueen Tarihine Giriş: Efsane Doğuyor https://t.co/mNwZKqOck8 8 saat önce Henüz Korkmadın mı? Michael Jackson’s Ghosts… https://t.co/ObFQlISYy4 14 saat önce
© Copyright 2022 - Öteki Sinema'nın tüm hakları saklıdır. Link vererek kısmi alıntı yapabilirsiniz.
Humanoids from the Deep ’i yazarken şöyle bir yorum alıntılamıştım: “Zavallı kadınlar! Filmlerde devamlı iğrenç şeyler tarafından tecavüze uğruyorlar: Ağaçlar (Evil Dead), hayaletler (The Entity), dev mor uzaylı solucanlar (Galaxy of Terror) veya Jack Nicholson.”
Biraz düşününce sinema tarihinde “zavallı kadınlar”a tecavüz eden envaiçeşit garip “şey” olduğunu fark ettim ve bu garip filmleri listelemeye karar verdim. Sonuç olarak aşağıdaki gibi garip bir liste ortaya çıktı. Listeyi hazırlarken insan olmayan uzaylı, yaratık, canavar ve benzeri failler içeren filmleri seçmeye dikkat ettim. The Last House on the Left (1972), I Spit on your Grave (1978), Irreversible (2002) gibi filmleri listeye dahil etmeme sebebim budur. İyi okumalar!
Yönetmen: Bob Rafelson Fail: Jack Nicholson
James M. Cain’in romanından uyarlanan Postacı Kapıyı İki Kere Çalar (ki dördüncü sinema uyarlamasıdır), başıboş, serseri bir hayat süren Frank Chambers’ın (Jack Nicholson) yanında çalışmaya başladığı Yunan restoran sahibinin karısı Cora Papadakis’e (Jessica Lange) mutfakta tecavüz ettiği sahne ile sinema tarihine geçti. Hatta öyle ki, tecavüz sahnesinin filmin önüne geçtiği bile rahatlıkla söylenebilir. Zamanında çok dillendirilen bir şehir efsanesine göre Nicholson, çekimlerde kendini tutamayıp Lange’a gerçekten tecavüz etmiştir. Tabii bunda sahne çekilirken sette iki oyuncu dışında sadece yönetmen ve görüntü yönetmeninin olması, efsaneyi daha da ateşleyen bir ayrıntı olagelmiştir. Tartışmalı bir şekilde ilk erotik gerilim filmi kabul edilen The Postman Always Rings Twice, sonrasında benzer tarzda çekilen Body Heat, Fatal Attraction ve Basic Instinct gibi birçok filmin önünü açmıştır. Bu arada hani insan olmayan tecavüzcülerin olduğu filmleri seçiyorduk diyebilirsiniz. Ama hangimiz Jack Nicholson ’ın insan olduğunu iddia edebilir ki?
Yönetmen: Sidney J. Furie Fail: Hayalet(ler)
Gerçek(!) bir hikayeden sinemaya uyarlandığı üstüne basa basa vurgulanarak vizyona giren The Entity, zamanında bir hayli sükse yapmıştı. Aslında bu filmi pek sevmem. Bana göre sıradan, tekdüze bir hayalet filmidir. Fakat filmin, listemizi de ilgilendiren en ilginç kısmı, hayaletin (ya da hayaletlerin) film boyunca başkarakter Carla Moran’a (Barbara Hershey) defalarca tecavüz etmesidir. Sanırım ‘ Hollywood Tanrıları ‘, çocukları ile yalnız başına yaşayan bir anne olan Carla’ya bu “cezayı” uygun görmüşler.
Yönetmen: Kazuo ‘Gaira’ Komizu Fail: İblis
Kazuo Komizu (ya da kısaca Gaira), Japonya’da çektiği ‘softcore porno’ filmler ile tanınan bir yönetmen. Her ne kadar literatürde bu filmin türü için korku dense de ‘porno/korku’ gibisinden bir tanım çok daha uygun olurdu. Filmin konusu zaten içerik hakkında ipuçları barındırıyor. Dağ başında doğal ortam tandanslı pornografik çekimler yapan bir film ekibi, hava şartları nedeniyle şehre dönemez ve bir dağ evine sığınmak zorunda kalır. Ama o civarı kendine mekan eylemiş bir iblis, ekibe musallat olur ve ekipteki kadınları birer birer tecavüz ederek öldürmeye başlar. Yönetmen Gaira bir röportajında film ile ilgili şunları söylemiş: “ Çocukluğumdan kalma aklımda yer etmiş bir reklam hatırlıyorum, bunu alırken bunu da yanında bedavaya alıyorsun gibi bir sloganı vardı, bu filmim de benzer bir slogan ile sunulabilir, korku filmi istiyorsun ama yanında ben sana bedavadan porno da veriyorum. ” Doğru söze ne hacet. Film boyunca geliştirmek için hiçbir çaba sarfedilmemiş iki boyutlu karakterler, her fırsatta birbirleriyle harala gürele sevişiyorlar. Sevişmelerine ara verdiklerinde ise bu sefer sahneye iblis çıkıyor ve önüne geleni hunharca katlediyor. Bu arada iblis diyoruz ama -filmin makyaj ekibinin ellerine sağlık- ortada çamura bulanmış manyak bir adamdan başkası yok. Tabi inanılmaz boyuttaki cinsel organını saymazsak. Entrails of a Virgin, Japonya semalarından sinema tarihine düşen, anlamlandırmakta güçlük çekilmesi olağan bir gariplik abidesi olarak ilelebet zihinlerde yer edecek.
Evil Dead ve ağaçlar tarafından gerçekleştirilen meşhur tecavüz sahnesi hakkında sanırım söylenmemiş pek bir söz kalmamıştır. O yüzden ben bu kısma Öteki Sinema’da daha önce yayınlanan “ İzlerken Duygularınıza Hakim Olamayacaksınız! ” başlıklı derleme dahilinde site editörü Murat Tolga Şen’in mevzubahis sahneyi ilk defa izlediğindeki duygularından bahsettiği bölümü almayı tercih ettim: “ Samsun’da teyzemlerin yazlığında kanapeye kurulmuş VHS’den Evil Dead’i izliyoruz. Bir kolumu teyze kızına diğerini kız arkadaşıma atmışken o da ne!? Ağaçlar hatuna tecavüz ediyor! Nasıl utandım da hiç bir yere sığmaz olmuştum anlatamam! ”
Yönetmen: Barbara Peeters Fail: Amfibik Yaratıklar
Açgözlülük ve para hırsı insana neler yaptırmıyor ki? Humanoids from the Deep’te bir şirket, Noyo isimli balıkçı kasabasına gelir ve birtakım deneyler yapmaya girişir. Neymiş efendim, somon balıkları daha hızlı üreyecek ve daha büyük boyutlara ulaşacakmış. Sonuç tam bir felaket olur. Deneylerin ters gitmesi sonucu ortaya çıkan amfibik yaratıklar, kendi nesillerinin daha zeki bir seviyeye doğru evrilmesi için harekete geçerler. Yapımcı Roger Corman’ın baskısı ile çıplaklık derecesi yükseltilen film, yaratık filmleri arasında hala ayrıcalıklı bir yerde duruyor.
Yönetmen: Bruce D. Clark Fail: Dev Uzaylı Solucanlar
Roger Corman’ın yapımcısı olduğu bir başka film. Ana eksenine oturtulan ve basit bir kurtarma operasyonu gibi görünen gezegenler arası görev, tahmin edileceği üzere hiç de sanıldığı kadar kolay geçmez. Sid Haig, Robert Englund ve Grace Zabriskie gibi tanıdık simalar birer birer harcanırken ekibin herhalde en şanssız üyesi, dev uzaylı solucanların tecavüzüne uğrayan Taaffe O’Connell olur.
Yönetmen: Donald Cammell Fail: Yapay Zeka
Dean R. Koontz’un romanından uyarlanan Demon Seed, sekiz yıllık bir uğraş sonucu yapılan ve dünya üzerindeki bütün bilgilerin yüklendiği Proteus isimli yapay zekanın isyanını konu alır. İçine hapsolduğu kutudan çıkmak isteyen Proteus, kendisini yapan ekibin başındaki Alex isimli bilim insanının karısı Susan Harris’i hedef alır. Amacı Susan’ı hamile bırakarak bir çocuk sahibi olmak ve böylece hapsolduğu kutudan kurtulmaktır. Proteus, büyük oranda HAL 9000’e benziyor. Fakat böylesi bir şeytanlık HAL’ın bile aklına gelmemişti. Sanırım bizzat dünyada ikamet ediyor olmak Proteus’u olumsuz anlamda fena etkilemiş. Öte yandan işin özüne baktığımızda amfibik yaratıklar ile Proteus arasında çok fazla bir fark yok. Hepsi daha iyiye, daha güzele doğru evrilme derdinde.
Yönetmen: John Waters Fail: Dev Istakoz
Bilen bilir, John Waters iğrençlikte sınır tanımayan bir yönetmendir. Her filmiyle tartışma yaratmayı başaran, düşük bütçeli filmlere gönül verenlerin baş tacı ettiği ama daha büyük bir çoğunluğun lanetlediği, ‘garip’ kelimesinin hakkını sonuna kadar veren, değişik bir kişiliktir. Divine ise hiç de ondan aşağı kalmayan, birçok Waters filminde başrolde gördüğümüz, sıra dışı bir oyuncu. Bu ikilinin bir araya geldiği tecavüz sahnesinin ‘normal’ olabileceğini düşünmüyorsunuz herhalde. Evet, Multiple Maniacs isimli filmde Divine, dev bir ıstakoz tarafından tecavüze uğruyor. Tecavüz esnasında Divine’ın ıstakozla mücadele etmekten çok, başından düşmek üzere olan peruğunu tutmaya çabalaması ise sahneye ekstra bir absürtlük katmayı başarıyor.
Yönetmen: Harry Bromley Davenport Fail: Uzaylı
Bir gece vakti İngiltere kırsalına bir uzay gemisi iner. İçinden çıkan uzaylı, yakınlardaki bir eve girer, evde yalnız başına oturan bir kadına saldırıp tecavüz eder, kadın bayılır. Ayıldığında uzaylıdan geriye kalanları görür. Uzaylı, arkasında kabuk değiştirmiş bir yılanın geride bıraktığı eski deriye benzeyen bir posa bırakmıştır. Acı içindeki kadın dakikalar içinde hamile kalır ve sinema tarihinin belki de en garip sahnelerinden biri olan doğum sahnesi başlar. Filmin başkahramanı Sam Phillips, uzaylılar tarafından kaçırıldıktan tam üç yıl sonra kaybolduğu andaki fiziği ve yaşı ile yeniden doğar. Doğal olarak kadın doğum esnasında ölür. X-Tro, seksenli yıllarda ülkemizi de etkisi altına video kaset furyası döneminde, kelimenin tam manası ile efsane olmuş bir filmdir. Bugün bile izlendiğinde ilk günkü garipliğinden hiçbir şey kaybetmediği görülür.
Yönetmen: Walerian Borowczyk Fail: Canavar
Polonyalı yönetmen Borowczyk, Fransa yapımı La Bete ile zamanında oldukça ses getirmişti. Yaklaşık 6 dakikalık bir kesinti ile ancak bazı sinemalarda gösterilme şansı bulan filme, ‘sapık’ veya ‘zorlu bir deneyim’ gibisinden sıfatlar uygun görülmüştü. Pek de haksız sayılmazlar aslında. La Bete, bugün artık rahatlıkla sansürsüz olarak izlenebilme şansına sahip. Ancak bırakın filmleri, TV dizilerindeki cinsellik ve şiddet dozu öyle boyutlara ulaştı ki La Bete bile artık günümüzün herhangi bir TV dizisinin yanında demode kalabiliyor.
Aristokrat bir aile, içinde bulunduğu maddi zorluklardan sıyrılmak amacıyla biricik oğullarını, zengin bir Amerikalı ailenin kızı olan Lucy ile evlendirmeye karar verir. Lucy teyzesi ile beraber Amerika’dan Fransa’ya gelir ve şatoya yerleşir. Lucy, 18. yüzyılda şatoda yaşamış seleflerinden Romila ve şatonun yakınındaki ormanda yaşamış şehvetli canavar hakkında cinsel dozu yüksek rüyalar görmeye başlar. Bazı sahnelerine bakıldığında yönetmenin Bunuel’e öykünen, sanatsal erotik bir film çekme gayesinde olduğu şüphesi oluşabilir belki. Ancak ortaya çıkan iş gösteriyor ki kantarın topuzu bir hayli kaçmış ve film porno sınırına kadar dayanmış. La Bete, failinin canavar olduğu tecavüz sahnesinin yanı sıra atların cinsel birleşmelerinin gösterildiği sahne ile de meşhurdur.
Not: Listeye giremeyen benzer filmlerin isimlerini de bu son paragrafta anmak lazım: The Beast Within (1982), Feast (2005), Progeny (1998), La bestia nello spazio (1980), The Bloody Ape (1997), The Geek (1971), Breeders (1986), Jack Frost (1996), Night of the Demon (1980), Possession (1981).
“Zavallı kadınlar” tabirini sevmesem de ilginç bir yazı olmuş. Kadınları “kullanmak” sadece sinemanın vazgeçilmezleri arasında değil ne yazık ki.
“Zavallı kadınlar” tabirini sevmememiz gerekiyor zaten. Kolaylıkla tahmin edilebileceği gibi kullanılma amacı tamamen ironik. Sinema ve Kadın gibi engin bir mevzuya “öteki” ucundan dokunmaktı niyetim. Sonrasında yazdıklarınıza katılıyorum.
Yeşilçamdan nadide bir örnekte ben vereyim…
Bir Zamanlar Amerika’daki tecavüz sahneleri de ilginçtir.
ama Postacı Kapıyı 2 Kere çalar nerden baskan tecavüze girmiyo yine ya.. bilemedim.. A History of Violence’daki seks sahnesine çok benziyo
En ilginç sevişme sahnelerinden biri (küçükken maalesef hafızalarıma kazınan) Isabelle Adjani’nin, Possesion’daki sahneleriydi. Ayrıca The Enitiy ve Evil Dead irite edici sahnelerdi. Ama maalesef çoğu filmde kararından bırakılmıyor bu sahneler…
Yazinin her satirina imzami atarim. Ama ben listeye La bestia nello spazio 1980 eklerdim. Entity bende en gergin sahnelere sahip evet film bayiyor ama o sahneler bence iyi cekilmis…
B
Olulda Sikiş
Türklerin Kılı Porno Filmi Ful Izle
Amerikan Erotik

Report Page