Teen Chloe Kel Kel Yarrak Emiyor

Teen Chloe Kel Kel Yarrak Emiyor




🛑 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Teen Chloe Kel Kel Yarrak Emiyor


Возможно, сайт временно недоступен или перегружен запросами. Подождите некоторое время и попробуйте снова.
Если вы не можете загрузить ни одну страницу – проверьте настройки соединения с Интернетом.
Если ваш компьютер или сеть защищены межсетевым экраном или прокси-сервером – убедитесь, что Firefox разрешён выход в Интернет.


Firefox не может установить соединение с сервером www.haberler.com.


Отправка сообщений о подобных ошибках поможет Mozilla обнаружить и заблокировать вредоносные сайты


Сообщить
Попробовать снова
Отправка сообщения
Сообщение отправлено


использует защитную технологию, которая является устаревшей и уязвимой для атаки. Злоумышленник может легко выявить информацию, которая, как вы думали, находится в безопасности.

Something went wrong, but don’t fret — let’s give it another shot.



News
Publishing




04.07.2017
• 1051 Views





TAGS

dedi
bayram
sonra
haceli
kara
irazca
muhtar
zaman
deli
fatma
fakir
baykurt
yilanlarin



Flag as Inappropriate

Cancel



Cancel
Delete




Cancel
Overwrite
Save


© 2022 Yumpu.com all rights reserved


English Deutsch Français Italiano Español



Revert

Cancel

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Fakir Baykurt _ Yılanların Öcü "YILANLARIN ÖCÜ" ÜSTÜNE MECLİSTEKİ TARTIŞMA Bizim sanatçılarımız yıllardır, devletin ve devlet organlarının sanata, sanatçıya ilgi göstermediğinden yakınır. Son zamanlarda bakıyorum bu tutumda bir değişiklik var. Sayıları az da olsa bazı milletvekili ve senatörler komisyonlarda, Meclis ve Senato genel kurullarında, bazı roman ve oyunların sözünü ederek, bunlar üstüne tartışma açıyorlar, bu tartışmalara geniş zaman ve emek harcıyorlar. "Yılanların Öcü" romanımdan dolayı ben de böyle bir ilginin konusu oldum. Ama nasıl bir ilgidir bu? Ve tartışmaların düzeyi, değeri ne? Bir yazarın kendi yapıtı hakkında konuşmasını, hele yazmasını sevmediğim halde, bu yıl Cumhuriyet Senatosu genel kurulunda ve Bütçe Karma Komisyonu'nda yapılan "Yılanların Öcü" tartışması hakkında düşüncelerimi açıklamak zorunluğu duyuyorum. Söyleyeceklerim, hem bu tartışmalarda bana ve yapıtıma saldıranlara karşılık olacak, hem de Türkiye'de sanatçıların hangi koşullar altında yapıtı üretmeye çalıştığını belirtecektir. Yaşadığımız yıllarda birçok sanat alanı ve sanatçı ilgisizlikten kavrulurken, birtakım sanatçılar da ters bir ilgi ile tedirgin edilmektedir. İnsanlığın ilk çağlarından beri kullanmaya ve korumaya çalışıp geldiğimiz "yaratma özgürlüğü" şimdilerde alabildiğine daraltılmakta, ülkemiz boğucu bir havanın içine gömülmek istenmektedir. Ben bu "Yılanların Öcü"nü yazdığım zaman 28 yaşındaydım. Doğup büyüdüğüm ve çalıştığım köyleri, çalıştığım kasaba ve şehirleri incelemiş, toplumsal yapılan hakkında az çok bilgi edinmiştim. Türk ve dünya edebiyatının önemli yapıtlarını okumuş, anlatım sanatı hakkında yazı yazacak kadar bilgi öğrenmiş; hatta bazı denemeler de yapmıştım. Sanat yapıtında "öz ve biçim" konusunda bir görüşe varmış, yeni ve doğru bir özün, yeni ve güzel bir biçime dökülmedikçe, sanat yapıtının yaratılamayacağını anlamıştım. Olimpos'taki tanrıların macerasını destan biçiminde anlatan Ho-meros'tan bu yana edebiyat; şövalyelerden, beylerden, Adana kahvele- 7 rinde işsiz bekleyen "Küçük adam"a doğru kalınca bir çizgi ile inip gelmekteydi. Bu çizgiyi bir de 80 evli Karataş köyüne götürsem, bu köyün toprağında tırnaklarıyla tutunmaya çalışan Kara Bayram ailesini roman kahramanları arasına katsam kıyamet mi kopardı? Molyer "Harpagori'u hangi sanatsal kaygı ve ilkelerle ele aldıysa, Gogol "Müfettiş" \ hangi duygularla yazdıysa, ben de Kara Bayram ailesini ve çevresindekileri aynı kaygı, ilke ve duygularla ele alıp yazmak istiyordum. Amacım, her biri birer Karataş olan köylerimizi, günümüzün öz ve biçimiyle dile getirmek, sanatın gücünden yararlanarak teknik ve
"Haydi Ahmet, varsa sen de in nines
Atak bir sesle: "Bereketli olsun Ir
"Baban dolduracak!" dedi Irazca. "N
Bayram silkindi: "Ben gidiyorum!" d
"Ben mi? Bana ne? Fatma benim dostu
www.kitapsevenler.com Merhabalar Bu
You have already flagged this document. Thank you, for helping us keep this platform clean. The editors will have a look at it as soon as possible.
Are you sure you want to delete your template?
Magazine: Fakir Baykurt - Yilanlarin Ocu
Performing this action will revert the following features to their default settings:
Performing this action will permanently remove your draft from Yumpu.
Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.






Main Page





Discuss





All Pages





Community





Interactive Maps





Recent Blog Posts









Help





Forums





Policy





Copyright





Community





Site administration





Site maintenance









Main Page





Discuss





All Pages





Community





Interactive Maps





Recent Blog Posts









Help





Forums





Policy





Copyright





Community





Site administration





Site maintenance




The Sandman Will Keep You Awake - The Loop

Community content is available under CC-BY-SA unless otherwise noted.






Explore properties






Fandom



Cortex RPG



Muthead



Futhead



Fanatical




Follow Us





























Overview






What is Fandom?



About



Careers



Press



Contact



Terms of Use



Privacy Policy



Global Sitemap



Local Sitemap






Community






Community Central



Support



Help



Do Not Sell My Info




Advertise






Media Kit



Fandomatic



Contact






Fandom Apps

Take your favorite fandoms with you and never miss a beat.


















Nihil Ex Vitam Wiki is a FANDOM Lifestyle Community.
İlmi az, görgüsü çok, fıtratı yüksek bir imam 

Tanırım ben, ki hayâtında tanıtmıştı babam. 

“Kim bilir; şimdi ne âlemde benim şanlı Köse’m; 

Görmedim üç senedir, bâri gidip bir görsem...” 

Diyerek, dün gece güç hâl ile buldum evini. 

Koca insan; ne şetâretle kabul etti beni: 

– Gel ayol gel, Hocazâdem, bizi ihyâ ettin... 

Ne kerâmetçe tesâdüf; seni andıktı demin. 

Kahveler, nargileler, enfiyeler , şerbetler, 

Rûhu lebrîz-i safâ eyleyecek sohbetler, 

Hepsi mebzûl idi mecliste. Ne a’lâ; derken, 

Ev değil, han gibi bir şey; gece gündüz işler... 

Gönderin kahveye, Âsım, gelen erkekse eğer. 

    – Ha! Küçük Ahmed... Ma’lûm. 

Bize âid değil öyleyse... Haber ver içeri. 

– Gir dedim, istemiyor; “Sen bana gönder pederi!” 

    – Nen var a kuzum; anlayalım?.. 

– Ne kafam kaldı dayaktan, ne gözüm, hep şişti; 

Karşı koysaydım eğer mutlak işim bitmişti. 

Ağladım, merhamet et, yapma dedim... Kim dinler. 

Boşamakmış beni dünden beri efkârı meğer. 

Üç çocuk annesi, emzikli kadın tek başına, 

Koca berhâneyi silsin de, süpürsün de sana, 

Yine sen bilmeyerek zâlim onun kıymetini, 

Dene bîçârede kalkıp kolunun kuvvetini! 

– Dur kızım; ağlama sen, şimdi haber gönderirim; 

Karı dövmek ne kolaymış, ona ben gösteririm! 

    – İhsan Bey’i bildin ya, Memiş? 

Ben gidersem iyi kaçmaz. Hadi git söyle ona: 

    – Ne kibarlık bu beyim? Bir da’vet, 

Haber aldık... O fakat sizce büyük bir şey mi? 

On kadın dövse yorulmaz, benim İhsan Bey’imi, 

Size haltetme düşer... Dövmüş isem, kendi karım. 

Keyfim ister döverim, sen diyemezsin: “Dövme!” 

Misaller, örnekler Kayıp, bilinmeyen Din kaideleri 

Bu, tecâvüz sayılır doğrusu haysiyyetime... 

– Hangi haysiyyetin oğlum? O da varmış desene. 

Beyimin şimdiki haysiyyet-i mevhûmesine 

Diyecek yok... Yalınız rahat ararlarsa eğer, 

Böyle külfetli kuyûd altına hiç girmeseler! 

– Sen imam, saçmalıyorsun... Yetişir artık dur. 

Beni ısrâr ile da’vetteki maksad bu mudur? 

– Haremin geldi demin ağlayarak, sızlayarak... 

– Gözü çıksın domuzun, patlasın isterse bırak! 

– Döveceksin, ne boşarsın? Boşadın, dövmek ne? 

    – Değil hiçbiri... Lâkin canımı 

Sıktı akşam “Edemem, üstüme evlenme!” diye. 

Ne demek! Dörde kadar evlenir erkek, demeye 

Kalmadan başladı şirretliğe... Kızmaz mı kafam? 

– Kustuğun herzeyi yutsun diye, hey sersem adam! 

Dövüyorsun, boşuyorsun elin öksüz kızını... 

Haklı bir kerre ya! İnsan boşamaz haksızını. 

– Boşamaz? Amma da yaptın! Ya Şerîat ne için 

Bize evlenmeyi tâ dörde kadar emr etsin? 

İki alsam ne çıkar sâye-i hürriyyette? 

Boşamışsam canım ister boşarım elbette. 

İşte meydanda Kitap. Hem alırız, hem boşarız. 

– Dara geldin mi, Şerîat! Sus ulan iz’ansız! 

Ne zaman câmi’e girdin? Hani tek bir hayrın? 

Bir kızılbaşla senin var mıdır ayrın, gayrın! 

Ağzı meyhâneye rahmet okuturken, hele bak, 

Bana gelmiş de Şerîatçi kesilmiş... Avanak! 

Hangi bir seyyie yok defter-i a’mâlinde ? 

Seni dünyâda gören var mı ayık hâlinde? 

Müslümanlık’ta Şerîat bunu emretmiş imiş: 

Hem alır, hem de boşarmış; ne kadar sâde bir iş! 

Karı tatlîki için bak ne diyor Peygamber: 

“Bir talâk oldu mu dünyâda, semâlar titrer!” 

İki evlense ne varmış! Bu yenir herze midir? 

Vâkıâ ba’zen olur, dörde kadar evlenilir... 

Bu kimin harcı, a sersem, hele bir kerre düşün! 

Tek kadın çok sana emsâl olan erkekler için. 

Hani servet? Hani sıhhat? Ne ararsan, mefkûd ; 

Tamtakır bir kese var ortada, bir sıska vücûd! 

Sen duâ et ki “Şerîat” demiyor evde karın! 

Yoksa, boynunda bugün zorca gezerdin yuların! 

Karı iş görmeyecek; varsa piçin bakmayacak; 

Çamaşır, tahta, yemek nerde? Ateş yakmayacak. 

Bunların hepsini yapmak sana âid “Şer’an!” 

Çocuk emzirmeye hattâ olacak bir süt anan! 

“Boşarım, evlenirim” bahsini artık kapa da, 

Hak ne verdiyse yiyip hoş geçinin bir arada. 

    Kızım, gel!.. Hele bak, gel, diyorum! 

Hatırım yok mu? İnatlık iyi olmaz, yavrum... 

Söyledim yapmayacak bir daha. Mahcûb olmuş... 

Bu benim alnıma bir kerre yazılmış... 

– Gazı göstersene Âsım! Gidiniz devletle.

Gittiler neyse... Duâ et ki ucuz kurtuldun; 

Ba’zı da’vâlar olur, kış gecesinden de uzun! 

Dinledin, gördün a oğlum. Ne bozuk terbiyemiz! 

Ne yapıp yapmalı, insanlığı öğretmeliyiz. 

Şu bizim halkı uyandırmadadır varsa felâh ; 

Hangi bir millete baksan uyanık... Çünkü: Sabah! 

Hele bîçâre Şerîat’le nasıl oynanıyor! 

Müslümanlık bu mu yâhû? diye insan yanıyor. 

Gölgesinden bile korkup bağıran bir ödlek, 

Otuz üç yıl bizi korkuttu “Şerîat!” diyerek. 

Vahdetî muhlisiniz , elde asâ çıktı herif, 

Bir alay zabiti kestirdi. Sebep: “Şer’-i Şerîf!” 

Karı dövmüş, boşamış... “Emr-i İlâhî” ne denir! 

Bunların hepsi, emîn ol ki cehâlettendir. 

Bana sor memleketin hâlini ben söyleyeyim: 

Bir imam çünkü, bilir evleri... Hâ bir de, hekim. 

Gel nikâh kıy, demesinler, diye ba’zen kaçarım... 

Düğün olmaz mı, gelirler de bütün komşularım: 

Yine kondun hoca! derler, onu bilmezler ki, 

Daha memnûn olacaktım o düğünsüz belki. 

Zerde karşımda durur kanlı yemek tavrıyle; 

Öksüz ağlar sanırım çalgıyı duydum mu, hele! 

Bu neden? Çünkü nikâhın sonu er geç boşamak, 

Yâhud akşamki gelenler gibi hırgür yaşamak! 

Düğün olsaydı ne a’lâ idi tek bir perde; 

Ayrılık faslı da var sonra bunun, mahkemede! 

Ne kadınlar, ne sefâlet doğuranlar görürüz; 

İşte binlerce çocuk, hem baba sağ, hem öksüz! 

Üç sınıf halka içim parçalanır, hem ne kadar! 

İhtiyarlar, karılar, bir de küçükler; bunlar 

Merhamet görmeli, yüz görmeli insanlardan; 

Yoksa, insanlığı bilmem nasıl anlar insan?

Sözü bir parça uzattımsa da, oğlum, affet... 

Hasbihâl etmek için başka adam yok ki... Evet, 

Kimse söyletmiyor artık bizi, bak sen derde; 

“Mürteci’ !” damgası var şimdi bütün ellerde. 

Bir fenâlık görerek, yapma desen, alnına tâ, 

İniyor hatt-ı celîsiyle Hamîdî tuğra! 

İşte gördün ya, herif “sâye-i hürriyyette” 

Diyerek, başlamak üzreydi hemen tehdîde! 

Eskiden vardı ya meydanda gezen ipsizler: 

Hani bir “sâye-i şâhâne” çekip her şeyi yer! 

Onların birçoğu ahrâr-ı izâm oldu bugün; 

Mürteci’, nah kafa, bizler... Kerem et; hâli düşün! 

Bu cehalet yürümez; asra bakın: Asr-ı ulûm ! 

Başlasın terbiyeniz, âilelerden oğlum. 

Sâde hürriyyeti i’lân ile bir şey çıkmaz; 

Fikr-i hürriyyeti hazm ettiriniz halka biraz.

– Vay hocam! Vay gözümün nûru efendim, buyurun! 

Hangi rüzgârdır atan sizleri?.. Lütfen oturun. 

Mütehassirdik efendim, ne inâyet! Ne kerem! 

    – Çok yaşa... Lâkin... Veremem. 

– Bütün İstanbul’un ağzında gezen elleriniz, 

Bize nâz etmese olmaz mı, efendim? Veriniz. 

– Döktüğün dillere bittim, seni çok sözlü seni! 

Ayda, âlemde bir olsun aramazsın Köse’ni. 

Bu herif öldü mü, sağ kaldı mı, derler de ayol, 

Baba dostuysam eğer kalkıp ararlar bir yol. 

Yoksa yaşlanmaya görsün, adamın hâli yaman... 

Ne fenâ günlere kaldık, aman Allâh’ım aman! 

“Nesl-i hâzır” denilen şey pek acâib bir şey: 

Hoca rahmetliye bak, oğluna bak, hey gidi hey!.. 

– Amma tekdîr ediyorsun, canım ilkin adamı... 

Bir selâm ver bakalım; böyle Selâmsız’dan mı? 

Barıştık, yüzün gülsün artık, İmam. 

– Hele dur, öfkemi tekmilleyeyim... 

Zâten eksik bir o kalmıştı: Hudâyî sille... 

– Sanki dövsem ne yaparsın? Hocayız biz, döveriz... 

– Pek cılız çıktı bu “câiz”, demek îmânın yok? 

– Dayak “Âmentü”ye girdiyse, benim karnım tok, 

Gül değil, kıl bile bitmez sopa altında! 

– Öyle olsaydı, şu karşındaki yalçın kelle, 

Fark olunmazdı Kızanlık’taki güllüklerden! 

Bu dayak faslı da aç karnına bilmem nerden? 

Dur ki çay demleyelim, nargile gelsin, kerem et! 

– Söyle gelsin, hadi, zahmetse de... 

        – Çekilir boydan mı? 

    – Neyse, zârurette pek a’lâ gidecek. 

Hocazâdem, bakalım, bir de bizimkinden çek. 

– Yerli mahsûlüne benzer mi desem?.. 

– Sen de tiryâki değilsin ya, pek a’lâ yetişir. 

– Baban olsaydı da görseydi, işin vardı. 

    – Sevmezdi, evet, böyle şeyi. 

– Neydi rahmetlide, lâkin, o temizlik, vay vay! 

Azıcık benzemiş olsaydı ya mahdûmu da... 

Şu babamdan nerem eksik, hadi, göster bakayım? 

– Ama hiddetleneceksen ne suyum var, ne sayım! 

Yok, eğer mum gibi dosdoğru cevâb istersen: 

Babanın kestiği tırnak bile olmazsın sen. 

– Ne nezâketli beyan: Hay gidi mum, tıpkı odun! 

– Böyle hiddetlenecektin, neye râzî oldun? 

– Oldum amma bu kadar doğrunun olmaz ki tadı... 

Seni çok sözlü dedin, yetmedi; tekdîr ettin, 

    – Hayır, söylemedim, söylettin. 

– Başladın şimdi de tahkîre ... Kızılmaz mı Hoca? 

– Vâkıâ çok severim, her ne desen aldırmam; 

Bu, fakat hazmolunur parça değil.. Pîr ol İmam! 

        – Ne tuhaf şeysin be: 

        – Hem benzemedin merhûma; 

Hem neden benzemedin, dersen, efendim, sorma, 

O ne hiddet, o ne şiddet! Çalışıp benzesene! 

İlme vakfettiği dirsek babanın: Elli sene. 

Yalınız zübbe dedik...
Michelle Ferrari Başına Bm Hey Nero! Süper Anale!
Kırmızı Başlıklı Kız Büyük Kötü Bir Kurt Tarafından Doldurulmuş
Anne Azgın Sert 69 Mİlf Sevgilisi Ile Lezbiyen Boşalan Kızıl

Report Page