Taliban'ın Zaferi Sonrası Aşırıların İddialarına Cevap!

Taliban'ın Zaferi Sonrası Aşırıların İddialarına Cevap!


Taliban’ın son hamlesinden sonra hamd olsun Müslümanların geneli sevindi. Bunun İslam’ın bir zaferi olduğunu, İslam devletine giden tek yolun bu olduğunu, bu işlerin seçimle, sandıkla değil ancak ve ancak böyle gerçekleşeceğini kalbinde hastalık olmayanlar gördü. Taliban, Kabil’e yaklaşırken halk duvarlardaki çirkin resimleri silmeye, çapulcular köşe bucak saklanmaya başladı. Bunlar Allah’a hamd edilmesi gereken işlerdir.

Kim olduğunu bilmediğim ama yazdıklarından ne fıkıhtan ne de usülden haberdar olmadığını anladığım biri Taliban’ın bazı fiilleri üzerinden bir flood yazmış. Pek çok kardeş bana özelden attı ve bakış açımı sordu. Onlardan bazılarına daha önce de yaptığım gibi sitem ederek ilim talebiyle uğraşmadıkları için sürekli böyle gelgitler yaşadıklarını ve dinlerini öğrenmek için gayret göstermedikleri müddetçe de nefislerini sürekli böyle fitnelere açık halde bırakacaklarını söyledim. Bizim menhecimizde olan kardeşlerin ilim ile iştigal etmemeleri büyük sıkıntı gerçekten. Bu yüzden maalesef sürekli kullanılıyor, durdukları yer etkilendikleri kişilerin değişmesiyle değişip duruyor.

Bu yazıya konu olan ve içi cehaletle dolu olan yazıya gelince; İddialarını tek tek ele alacağım inşallah. Parantez içindeki sözler ona, altındaki sözler bana aittir.

(“Adamlar işlerinin Afganistan toprakları ile sınırlı olduğunu açıkça, üstüne basa basa söylüyorlar. Afganistan dışında dert edindikleri bir durum yok. Yani Suriye'de, komşuları olan İran ve Rusya Müslümanların kanını döküyormuş; Çin, Uygurlara asimilasyon için din karşıtı ve ırkçı politika izliyormuş; inanç konusunda kendileriyle arasında problem olmadığını söyledikleri Türkiye ve Katar, kendi ülkesindeki ABD üslerinden Suriye ve Irak'taki Müslümanları bombalayan uçakların kalkmasını sağlıyormuş. Hiç sorun değil. Taliban'ın böyle bir derdi yok. Bunları umursamaz.”)

Usülden çok değil başlangıç seviyesinde dahi haberdar olanlar. Bütün ibadetlerin güç ile ilintili olduğunu, hakiki bir acziyet durumunda düşmeyecek tek bir ibadetin dahi olmadığını bilirler. Allah (Azze ve Celle)’nin “Allah’tan gücünüz yettiğince korkun” kavli de bu kaidenin delillerinden biridir. Afganistan’dan başka dertlerinin olmadığını söyleyen onların emirlerinin beyanatlarını bilmiyor demektir. Daha dün üst düzey emirlerinden biri bugün Afganistan fethedildiği gibi bir gün İslam beldesindeki işgal altındaki bütün yerler de fetholunacak inşallah dediği sözlerini görmezden geliyorlar. Bahsettiği devletlere tavır koyması gerektiğini söyleyenler Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hudeybiye’de yaptıkları hakkında ne düşünüyor acaba? Hudeybiye’de Kureyş müşrikleri Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) peygamberliğini kabul etmeyip, bu mealdeki ibareleri anlaşma metninden silmek istediklerinde Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu durumu onayladı. Onlarla on yıl boyunca savaşılmamasını kabul ederken cihadı iptal mı etmiş oldu? Taliban bir ömür savaşmayacaklarını söylese bu elbette cihadın iptal edilmesi anlamına gelir ve bu yaptıkları da caiz olmazdı. Lakin anlaşma metinlerinden anladığım kadarıyla bunu söylemiyor, her anlama gelebilecek şeyleri kabul ediyorlar. Kendisine sığınmış ve sayısı binleri bulan Doğu Türkistanlı Müslüman var. Ne onları ne de diğer Müslümanları asla pazarlık konusu yapmayacaklarını her seferinde üstüne basa basa söylüyorlar. Üstüne bas basa konuşmayı seven bu arkadaş bu duruma ne diyor? Türkistanlıların Çin ile diğer Müslümanların da kendi ülkelerindeki işgalcilerle savaşmasına izin vermemesine gelince; Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Hendek Savaşı esnasında Huzeyfe Radıyallahu Anhu’yu müşriklerin arasına gönderdiğinde O’na onları bize karşı kışkırtma, demişti. Huzeyfe Radıyallahu Anhu müşriklerin ele başlarını öldürebilecek durumdayken Müslümanları zor duruma düşürmemek için bunu yapmadı ve kendisine verilen görevi yerine getirdikten sonra da geri döndü. Böyledir! Bazen düşmanlarını bir kaşık suda boğmak istersin de Müslümanlara gelebilecek olan zarar bundan çok daha fazla olacağı için bunu yapmaktan vazgeçersin. Türkistanlı Müslümanları barındırıyor, cihadi hazırlıklarını yapmalarına kesinlikle karışmıyorlar. Sadece bu topraklar üzerinden saldırıp bizi kaldıramayacağımız işlerin altına sokmayın demekle yetiniyorlar. Bunun neresi şer’i değil ey akıl sahipleri?

(“Nerede cihad? İslam'ın tarif ettiği cihad böyle bir şey değil. İslam'a göre cihad bölgesel değildir, belli ülkenin sınırlarına bağlı değildir. Cihad, yeryüzünde tahakküm sağlamış bütün gayr-ı İslâmî ideolojileri yok etmeyi hedefler ve bu konuda hudut tanımaz.”)

Cihadın nihai hedefi budur. Allah (Azze ve Celle)’nin temkin sahibi Müslümanlardan istediği de budur. Lakin siyer okuyanlar, Resulullah’ın hareket tarzı üzerinde düşünenler bu bahsedilen merhaleyi Resulullah’ın dahi görmediğini, Resulullah’ın, hayatı boyunca aynı anda hiçbir zaman iki düşmanla birlikte savaşmadığını, Kureyş müşrikleriyle savaşırken Yahudilerle ve civar Arap kabileleriyle sulh yapmaya çalıştığını hatta Medine’nin bazı bölgelerini savunmaları için Yahudilerle görüştüğünü, onlardan silah kiraladığını, Kureyş tehlikesi uzaklaştığında da Yahudilerle savaştığını bilir. Düşmanla olan savaşını bu arkadaşın hayal ettiği romantizm üzerine değil, vakıanın gerçekleri üzere bina edersin. Hendek Savaşı esnasında müşriklerin baskısı arttığında Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) Ensar’a, müşriklerle Medine’nin bir yıllık hurmasının yarısını verme karşılığında sulh yapmayı teklif edelim mi, diye istişarede bulunmuştu. Savaş gerçekler üzerinden yürür romantizm üzerinden değil! Bizzat Resulullah’ın (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) böyle bir şey yapmak istediğini söylemeden böylesi bir amelin hükmünü sorsak kim bilir neler der bu romantik arkadaşlar. Düşmanlarının sayısını arttırmak hikmet değildir. Bir düşmanla savaşıyorsan yapman gereken diğerlerini en azından tarafsız hale getirmek olmalıdır. Siyerden anladığımız budur! Hakiki bir temkine ulaşmadan bütün dünyaya savaş açmanın nelere mal olduğunu yakın zaman önce görmüş olmamız lazımdı ama maalesef ibret almayı pek beceremiyoruz.

(“Gerçek bir İslam Devleti, Afganistan arzına ulaştığında, en önce Taliban'la savaşacaktır. Âd kavminin öldürüldüğü gibi öldürecektir onları. Hak olan budur. Allah Taliban'ın Askerlerine, avamına ve savunucularına hidayet versin, onlara Taliban'ın gerçek yüzünü ve hakkı göstersin. Taliban Emirliği'nin belini kırsın, bayrağını düşürsün, yöneticilerini öldürsün.”)

Taliban’a bakış açısı böyle olanlar Taliban neden bütün esirleri serbest bırakıyor da IŞİD’in esirlerini serbest bırakmıyor diye sitem ediyorlar. Çıktığınızda kafalarını koparacağınızı söylediğiniz adamlar sizi neden çıkarsın? İlk fırsatta öldüreceğinizi, bellerini kıracağınızı söylediğiniz adamlar sizi öldürdüğünde niçin ağlıyorsunuz? Kafirleri bırakıp Müslümanlarla savaşacak olan bir İslam(!) devleti ne kötü bir devlettir.

("Haricî" dedikleri Müslümanlarla savaşmak ve onları öldürmek üzere ABD ile anlaşan bir devlet mi Müslümanların devleti oldu? Asrın büyük şeytanı ABD ile yaptıkları barış görüşmelerinde, oturumlarda yarı çıplak kadınları odadan çıkarmayı dahi beceremeyen ve o kadınların orada oturmasından en ufak bir rahatsızlık dahi duymayan adamlar mı bu ümmete umut oldu?”)

Taliban, ABD ile yaptığı anlaşmada üstüne basa basa IŞİD ile ABD’nin düşmanı olduğu için değil kendi düşmanları oldukları için savaşacaklarını söyledi. Afganistan’da bir yandan ABD öncülüğündeki NATO ile diğer yandan da mürtetlerle savaşırken ABD’yi bırakıp kendilerini vurmaya, birliklerini dağıtmaya çalışan adamlara ne yapsınlar? Ben birisini öldürmeye azmetmişsem o benden hızlı davranıp beni öldürürse ya da dövmeye çalıştığım biri beni döverse sitem etmem. Neye, niçin ağlıyorsunuz? Çıplak kadınları odadan çıkarmamaya gelince; Münkeri engellemek gücün yetiyorsa elinle olur. Yetmiyorsa dilin o da yetmiyorsa kalbinle olur. Bu kadınlar kimdi bilmiyorum. ABD yöneticileri ise onları nasıl çıkarsınlar? Resulullah müşriklerle anlaşma yaparken onlarla oturuyordu. Şirk ehliyle oturmak zorunda kalmayı açık kadınlarla oturmaktan daha mı önemsiz?

(“Vilayetlerinden bazısına Şii valiler atayan Taliban mı Şeriat'ın ikame edicisi oldu? Laik, demokratik Türkiye'ye "Türkiye bizim kardeşimizdir, inançlarımız farklı değildir." mesajları yollayan Taliban mı İslam emirliği oldu?”)

Taliban’ın atadığı kişi Şii mi değil mi hala daha çözebilmiş değilim. Kimileri Taliban’ın, o kişinin geçmişine atıfta bulunarak böyle bir şey söylediğini söylüyor. Taliban’ı uzaktan değil yakından tanıyanlar Taliban’ın Peygamber eşlerine, sahabeye küfreden bir Şii’yi kesinlikle saflarına almayacağını, alırlarsa birisinin onu kesmek için mutlaka harekete geçeceğini bilir. Fakat durum böyle değil de bahsi geçen kişi gerçekten Şii ise dahi Taliban onu Ehl-i Sünnet Müslümanlara idareci olarak tayin etmedi. Kafirin Müslüman üzerindeki velayeti icmayla caiz değildir. Lakin kafirlerin kafirler üzerindeki idareciliği ihtilaf konusudur. Dileyen fıkıh kitaplarından bu konuya baksın! Afgan Şiileri tek bir itikad üzere değiller. Aralarında 12 imamcı su katılmamış müşrikler olduğu gibi daha mutedil bir çizgide olanlar da var. Daha önce defaatle dediğim gibi hükümler isimlere göre değil müsemmaya göre verilir. Bir adam Şii ismini kullanmakla birlikte onların şirk akidelerini de taşıyorsa bu kişi hem ismen hem de vasfen tam teşekküllü bir müşriktir. Fakat Şii ismini taşımakla birlikte onların şirk akidelerini kabul etmiyor, Şiiliği fıkhi ameller boyutunda ise bu kişiyi tekfir etme işi çok daha zor çok daha çetrefillidir. Bazıları ortaya atılıp Şiiler gibi itikad etmeyen Şii mi olur diye soruyor. Kendisini Ehl-i Sünnet’e nispet eden herkes Ehl-i Sünnet gibi mi itikad ediyor? Şia’yı bilen onların aralarındaki itikadi ihtilafların kendisini Ehl-i Sünnet’e nispet edenlerden çok daha fazla olduğunu bilir.

(“Müminlerin emiri, İslam'ın ve müminlerin haklarını, canlarını, kanlarını, mallarını ve ırzlarını korur. Bunlar müslümanların bütün kutsallarını çiğneyen, Sünni kadınların ırzına geçen İran gibi küfür devletleriyle halillik ediyorlar. Müminlerle savaş halinde olan bir devletle dostluk kurmak hangi İslam emirliğinin yapacağı iştir? Bu işin neresinde İslam? Nerede emirlik? Sınırları kâfirler tarafından çizilmiş bir devlet İslam Devleti olabilir mi sizce? Olamaz. İslam Devleti sınırlarını kendi oluşturur ve onun dışında hiçbir sınırı tanımaz. Yeryüzündeki bütün küfrî nizâmları bitirip güçlerini kırana kadar da savaşı durdurmaz, cihada devam eder.)

Müminlerin emiri diye nitelendirdiğiniz kişi koruması gereken kadınları, çocukları Rafızilere, PKK köpeklerine terk edip gittiğinde ve tekfir ettiği muhaliflerin bölgesinde saklandığında da böyle düşünüyor muydunuz? Yazdıklarınızla kendinize hakaret ediyorsunuz da farkında değilsiniz. Allah bizi, sizi ve bütün Müslümanları en doğru olana ulaştırsın. Velhamdu lillahi Rabbil alemin

Report Page