Sevişirken Çok Mutlu Olduğunu Görüyoruz
🔞 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻
Sevişirken Çok Mutlu Olduğunu Görüyoruz
Haberler > Mahmure > Aşk İlişkiler > Cinsellik > Yatakta işler yolunda gitmezse...
E-Gazete ile tüm gelişmeler, bilgisayar, tablet ve telefonunda.
Aşağıdaki linke tıklayarak, üyelik işlemlerini gerçekleştirebilirsin.
Hürriyet haberlerinden geri kalma, tüm aboneliklerini yönet ve abone ol.
Dünyadan en güncel haberler, Türkiye'den sondakika haberleri, ekonomi dünyasından en flaş gelişmeler için Hürriyet'in uygulamalarını kullanabilirsiniz.
SEKS SIRADANLAŞINCA HEYECANI KİM GERİ GETİRECEK? İlişkinizin en başlarında yaşadığınız o tutku maalesef sonsuza kadar sürmüyor. Kabullenmesi daha zor olan ise, seksin monotonlaşması. 38 yaşındaki Serra kocasıyla ilişkisini şöyle anlatıyor: "Hâlâ düzenli olarak sevişiyoruz ama ne yazık ki hep bir düzeni var. Sadece hafta sonları ve çocuklar uyanmasın diye sessiz sessiz sevişiyoruz." Böyle bir durumda her iki taraf da seksin spontan ve heyecanlı olduğu zamanları özler ama genelde erkekler kadının seksi iç çamaşırları giyerek monotonluğu kırabileceklerini düşünür. Oysa her iki tarafın da sekse heyecan katmak için çabalaması gerekir. UZMAN GÖRÜŞÜ: Psikoterapistler, insanların bir kez alıştıktan ve zevk aldıktan sonra bazı cinsel alışkanlıklar geliştirdiğini gösteriyor. Bunun sonrasında ise aynı şeyi tekrar ve tekrar yapıyorlar. Bu da, cinsel potansiyele bakmadan rahat olanın peşinden gitmek anlamına geliyor. Serra'nın durumunda sessiz ve pratik olanın rahatlık anlamına geldiğini görüyoruz. Ama çocuklarının olması heyecanın sürmeyeceği anlamına gelmemeli. Bir ilişkide genellikle kadınlar duygusal liderliği ele aldığından problemi başka birisinin sahiplenmesi gerekiyor. Seksüel bir alışkanlıktan kurtulmak için, yatakta birbirinize neyi yanlış yaptığınızı sorun. Bu şekilde seksin nasıl olması gerektiği konusunda bir beyin fırtınası yapmış olursunuz. Ayrıca yatakta kullandığınız dili de değiştirebilirsiniz. Her zaman söylediklerinizden farklı şeyler söylemeye çalışın ama bunu yaparken bambaşka biri de olmayın. Bazı sorunların konuşularak çözümlenebildiğini ve aynı şeyin sekste de geçerli olduğunu aklınızdan çıkarmamaya çalışın. YATAKTA HEYECANI KAYBEDİNCE NE YAPMALI? >>>>>>>> noadpop YATAKTA HEYECANI KAYBEDİNCE NE YAPMALI? Zaman içinde aranızdaki duygusallığın azaldığı gibi, birbirinize karşı hissettiğiniz cinsel tutku da inişe geçer. Oysa hayatınızdaki erkeğin sekse olan ilgisi azalmamış ve hatta yıllar içinde o ilk tanıştığınız zamanki halinden daha yakışıklı olmuş da olabilir. Belki de tek sorun onu kanıksamanızdır. UZMAN GÖRÜŞÜ: Biriyle uzun süre birlikte olduktan sonra aradaki çekimin azalmasını normal karşılamak gerekir. Bu da, kontrol edemediğiniz dış etkenlerin ilişkinizi etkiliyor olmasından kaynaklanır. Birbirinizi yıllarca beğenebilmek için yakın olmanız gerekir. Onunla çıkmaya başlamadan önceki flörtleşmelerinizi hatırlayıp onları tekrar yakalamaya çalışın. Kimi zaman ilişki monotonlaştığında sekse bir süre ara vermek de işe yarayabiliyor. İki taraf da bu şekilde hayatlarında neyin eksik olduğunu hatırlayabiliyor. ***** BİRİYLE SEVİŞİRKEN BAŞKASINI DÜŞÜNMEK Zararsız flörtleşmeyle duygusal ihanet arasındaki çizgi fazla net olmayabilir. Bunu iki örnekle açıklayabiliriz. Leyla'nın mutlu bir evliliği varken bir iş arkadaşıyla flört etmeye başlıyor. Bir yandan kendisini suçlu hissederken, bir yandan da evliliğine zarar verip vermediği konusunda tasalanıyor. 34 yaşındaki Deren ise bir sevgilisi olduğu halde başka bir erkeğin hayaliyle yaşadığını, bir arkadaşının tanıdığı olan bu kişi hakkında fanteziler kurduğunu itiraf ediyor. Hatta erkek arkadaşıyla sevişirken aslında yatakta onunla olduğunu düşünüp sahte bir mutluluk yaşadığını da ekliyor. Ama sadece fiziksel bir tutku yaşadığından da emin. UZMAN GÖRÜŞÜ: Flörtleşmek insanın içinden gelen bir şey olduğundan, son derece sağlıklıdır. İşyerinde bazen normalden fazla kibar olmanız gerekebiliyor. Karşınızdaki bir erkekse, yaptığınız bu şey flörtleşmeye giriyor. İşiniz görüldüğünde ise kendinize olan güveniniz artıyor. Ama bu durumda tehlikeli sularda yüzüyor olabilirsiniz. "Erkek arkadaşım bu şekilde davranıyor olsaydı kötü hisseder miydim?" sorusuna verdiğiniz cevap evetse, adımlarınızı dikkatli atmalısınız. BİR İLİŞKİ CİNSEL ELEKTRİK OLMADAN DA YÜRÜR MÜ? >>>>>>>>> BİR İLİŞKİ CİNSEL ELEKTRİK OLMADAN DA YÜRÜR MÜ? Vücudunuzda keşfedilmemiş nokta bırakmayan, her seferinde sizi orgazma ulaştıran bir sevgiliniz olduğu halde siz aynı heyecanı hissetmiyor olabilirsiniz. 20'li yaşlardaysanız bu ilişkiden kolayca kurtulup yenisine başlayabilirsiniz. Ama eğer 30'lu yaşları sürüyorsanız ve aileniz evlenmeniz için gözünüzün içine bakıyorsa her yönüyle mükemmel olmayan sevgilinizi terk etmek fazla cesur bir hareket olarak gözükebilir. 31 yaşındaki Ceren de böyle bir ikilem yaşadığını anlatıyor: "Kusursuz bir sevgilim var diyebilirim. Birçok ortak yönümüz var ama yatağa girdiğimizde sanki her yanımız buz kesiyor. Ne yapacağımı bilemediğimden farklı pozisyonlar ve teknikler denemeyi önerdim ama hiçbiri işe yaramadı. Arkadaşlarıma bu konuyu açmak istemiyorum çünkü problemli bir ilişki yaşadığımı düşünmelerinden korkuyorum. Ama bu sorunu şimdi çözemezsek ileride ne olur diye çok korkuyorum." UZMAN GÖRÜŞÜ: Her iki taraf da halinden şikayetçi değilse cinsel elektrik tutmadan da bir ilişki yürüyebilir. Ama kendinize karşı dürüst olduğunuzdan emin olmalısınız. Eğer bir an önce evlenip çocuk sahibi olmak istiyorsanız, karşınızdaki erkeğe müstakbel baba gözüyle yaklaşıp cinsel kimyayı göz ardı ediyor olabilirsiniz. Bu eksikliği yıllarca görmemezlikten gelmek ilişkiniz açısından çok riskli olabilir. Bu sorun mutlaka bir noktada patlak verecek ve o nokta da muhtemelen evlendiğiniz zaman olacaktır. Ama yine de bu sorunla nasıl baş ettiğiniz, sekse verdiğiniz önceliğe bağlı olarak belirleniyor. Şunu da aklınızdan çıkarmayın; iki insan çoğu konuda anlaşabiliyorsa kimya da zaman içinde oluşacaktır. Bunun en güzel işareti ise öpüşmenizdedir. Eğer tutkulu şekilde öpüşüyorsanız, bu ilişkide bir gelecek görebilirsiniz. Kaynak: Cosmo
Kadınlara özel magazin, astroloji, cinsellik, sağlık, moda ile ilgili aradığınız herşey, Türkiye'nin en iddialı kadın portalı Mahmure'de
© Copyright 2022 Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş
HABERLER Yazarlar Güzin Abla Sevişirken oğlumuza yakalandık utanıyoruz
Linkedin Flipboard Linki Kopyala Yazı Tipi
Eşim de ben de bunun etkisinden çıkamadık ve ne yapacağımızı bilemiyoruz. Çünkü bir sabah erken saatlerde, eşimle odamızda ilişki halindeyken, aniden odamıza giren 11 yaşındaki oğlum bizi bu durumda gördü. Hemen odadan kaçtı. O günden beri de bize karşı davranışları değişti. Biz de şimdi ona karşı, sanki büyük bir suç işlemişiz gibi garip bir utanç içindeyiz. Kendimizi onun karşısında küçük düşmüş gibi hissediyoruz. Onun yüzüne bakamıyoruz. O da bizi kınar gibi, surat asıyor. Ne yapacağımızı bilmiyoruz, yardım edin. Bu olayın çocuğumuzu psikolojik olarak etkilemesini istemiyoruz. RUMUZ: UTANÇ Sevgili okurum, oğlunuz 11 yaşında olduğuna göre, artık belirli bir olgunluğa erişmiş olmalı. En azından bebeklerin leylekler tarafından getirdiğine inanmadığı bir gerçek. Şimdiki gençlerin, çok erken yaşta cinselliğe adım attığını da görüyoruz giderek. Bu nedenle oğlunuzun seks konusunda sandığınızdan daha bilgili olduğunu hatırlatmalıyım. Nasıl dünyaya geldiğini tahmin ediyordur elbette. Bu nedenle bir şok yaşadığını sanmıyorum. Yine de tabii bu yaşadıklarınız hoş değil... Her ne kadar İnsanların seks hayatı yemek, içmek, uyumak kadar doğal bir fizyolojik gereksinme olsa da, dört duvar arasında ve eşler arasında yaşanması gereken bu ana, hiç kimse şahit olmamalı. Hele bir de üstelik bu insanın kendi çocuğu olursa! Çocuklar da anne babalarının beraberliğini düşünmek istemezler, bu yüzden tedirginliğinizi çok iyi anlıyorum. Ama suçluluk duymamalısınız. Çünkü oğlunuz da bu konuda hatalı. Odanıza girmeden önce kapıyı vurması gerekmez miydi? Bunu ona tembih etmemiş miydiniz?En iyisi onu karşınıza alıp, cinselliğin doğal bir davranış olduğu konusunda konuşmanız. Anne ve babasının odasına pat diye girmemesi gerektiğini de sözlerinizin arasına sokuşturun. Olaya doğrudan değinmeyin. Oğlunuz ilerdeki cinsel yaşamının sağlığı açısından, bu konuları sizinle konuşabilmeli zaten. Bir baba olarak ona yaşamın bu yönünü anlatmak size düşüyor. Belki normalde bir iki yıl sonra anlatmanız gereken bazı gerçekleri, işte bu olay nedeniyle biraz erken açıklayacaksınız, o kadar. Her şeyi sizin ağzınızdan öğrenmesi, ilerde bu konuda kendine güven duymasını sağlayacaktır, inanın. Ayrıca, bu sevimsiz olayın, eşinizle evlilik hayatınızı zedeleyip, beraberliğinizi olumsuz etkilemesine de izin vermeyin. Üzerinde fazla durmayıp, onun durumu olgunlukla karşılamasını bekleyin. Zamanla oğlunuz sizi anlayacak, sakinleşecektir. Kadın erkek ayrımı yapmadan objektif olalım Sevgili Güzin Abla, geçtiğimiz günlerde köşenizde bir erkek arkadaşın yazısını okudum. Size duygularını anlatıyordu. Oysa genelde siz kadınların sesi oluyorsunuz. Kadın erkek ayırımı yapmadan ‘Önce insanız’ desek diyorum. Olaylara kadın-erkek değil de insan olarak yaklaşsak sanırım daha objektif olabiliriz. RUMUZ: SAVCI Sana kadın okurlarımın sayısına yakın erkek okurum olduğunu söylesem inanır mıydın oğlum? Ben sandığın gibi kadınların sesi değilim, sadece. Tüm toplumun sesiyim. Başı sıkışan herkes, kadınlar da erkekler de, bana yazıyor. Hepsine yardım etmeye çalışıyorum. Sandığın gibi sadece erkeklere kızmıyorum, yeri geldiğinde kadınlara da çıkışıyorum. Elbette hataların cinsiyeti yok! Hata insan olmanın bir parçası. Büyükler boşuna dememişler ‘Hatasız kul olmaz’ diye. Eşim makyaj yapmam için ısrar ediyor Sevgili ablacığım, ben 21 yaşında bir genç kadınım. Orta boylu ve kumralım. Ela gözlüyüm. Bir yıllık evliyim. Eşim her zaman, beni çok beğendiğini ancak biraz makyaj yaparsam, çok daha çekici ve güzel olacağımı söylüyor. Benim soluk göründüğümü, makyajın bana çok yakışacağını hatırlatıyor. Gerçekten bir kadının çekici olması için makyaj yapması şart mı? Erkekler neden makyaj yapan kadınları daha çok beğeniyorlar? Onları neden daha çekici buluyorlar? Ben de makyajla elde edilen güzelliği sahte buluyorum? Bence doğallık daha güzel değil mi? Ne dersiniz? Eşimi dinlemeli miyim? RUMUZ: ÇEKİCİYİM Kızım, erkeklerin bir kısmı makyajdan hoşlanmaz. Bazıları da makyajlı kadınları da çekici bulduklarını söylemekten kaçınmazlar. Aslında genç bir kızın doğal güzelliği onun için yeterlidir. Makyaj daha ileri yaşlarda önem kazanır. Bir de anladığım kadarıyla, sen açık kumral ve beyaz tenli olduğun için eşin seni biraz daha renkli, canlı, görmek istiyor. Sana hafif bir makyaj gerçekten yakışabilir. Makyajın bir bakıma karşı cinsin ilgisini çekmek için yapıldığı da unutulmamalı. Çünkü kadının heyecan duyduğu anda göz bebekleri büyür, kan hücum ettiğinden yanakları al al olur. Dudakları kızarır ve dolgun bir görünüm alır. Bir kadın karşı cinsten birinden etkilendiği zaman da göz bebekleri irileşir. Bu da erkeği etkiler. İşte makyaj da bir anlamda karşı tarafı etkilemek için, cinsel uyarının taklididir. Eşin de makyajdan hoşlanan bir erkek demek ki. Ne kötülük var?
Linkedin Flipboard Linki Kopyala Yazı Tipi
© Copyright 2022 Hürriyet Gazetecilik ve Matbaacılık A.Ş
Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberleri, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi http://hurriyet.com.tr ;Hurriyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez. Kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.
ELLE Style Awards X M.A.C
MODA
GÜZELLİK
PODYUM
ASTROLOJİ
TAROT FALI
EMAG
EXTRA
ELLE TV
ABONE OL
Anasayfa
ilişkiler & seks
cinsellik
OKUYUN VE SEVİŞİN
18 AĞUSTOS 2022 GÜNLÜK BURÇ YORUMLARI
TOM HOLLAND SOSYAL MEDYAYA ARA VERİYOR
15-21 AĞUSTOS HAFTASINDA BURCUNUZU NELER BEKLİYOR?
"Benim seks hayatım neden bu kadar renkli değil?" diye düşündünüz mü hiç?
“Grinin Elli Tonu”yla başlayan erotik kitap furyası, son hızla devam ediyor. Ateşli seks sahneleriyle dolu, bolca cinsellik ve şehvet vadeden bu kitapları merakla okurken “Peki ama benim seks hayatım neden bu kadar renkli değil?” diye düşündünüz mü hiç?
Çamaşırını indirdiği an aletini elime aldım ve dudaklarımı geniş tepesinin üstünde gezdirmeye başladım. Göz göze geldik ve ben biraz daha derine aldım aletini” diye yazıyor Sylvia Day, Crossfire serisinin ikinci kitabı, “Sende Kendimi Buldum”da. Son zamanlarda “çok satanlar” listesinin en üst sıralarını işgal eden E.L. James’in “Grinin Elli Tonu” üçlemesi, Sylvia Day’in “Sana Soyundum” la başlayıp Haziran 2013’te çıkacak olan “Sana Bağlandım”la tamamlanacak üçlemesi ve Pegasus Yayınları’ndan çıkan Vina Jackson’un Seksen Gün serisi de, cinselliği yoğun kullanan kitaplar olarak bu tip cümlelere sık sık yer veriyor. Peki genel olarak kadınlar tarafından yazılan, kolay okunan; aşk, cinsellik ve şehveti konu edinen, temelde kadın karakterlerin hikayeleri üzerine kurulan bu erotik kitaplar gelip geçici bir trend mi? Yıllar sonra Marquis de Sade’ın, Laclos’un ya da Henry Miller’ın eserleri gibi hatırlanacaklar mı? Art arda basılan ve satış rekorları kıran bu erotik kitapların edebiyata katkılarını tartışırken, ele aldıkları kadın-erkek ilişkileri paralelinde dünyada ve Türkiye’de değişen kadın kimliğini de irdeliyoruz.
Hayatın anlamı ve en önemli parçası olan erotizmin, topluma ayna tutan edebiyata konu olması yeni değil. Duygu ve düşünceleri güzel ve etkili biçimde dile getiren edebiyat sanatı cinselliği, aşk ve tutkuyu eskiden beri anlatmaya devam ediyor. Bugünlerde “Grinin Elli Tonu” kitabıyla başlayan erotik edebiyat furyasının; 2000’lerde öne çıkan tarihi romanlar, “Da Vinci’nin Şifresi”yle devam eden komplo teorisi kitapları ve sonrasında yayınlanan Alacakaranlık serisinin hemen ardından hayatımıza girmesiyse bu kitapların öncelikle bir trend çerçevesinde değerlendirilebilir olduğunu gösteriyor bize. Öyle ki, trendlerin sürekli değiştiği gerçeğinden yola çıkarsak bundan 100 yıl sonra gençliğin hala E.L. James ya da Sylvia Day’in tecrübelerinden yararlanacağını söylemekte zorlanabiliriz.
Erotik edebiyatta kalıcı olabilmenin sırrının, gerçekliği sanatsal bir biçimde sunmaktan, estetikten ödün vermemekten geçtiğini biliyoruz. Bugün ala Marquis de Sade’ın, Lawrence Durrell’in kitaplarını trendlerden mbağımsız olarak okumaya devam ediyorsak, gerçek anlamda bir edebiyat sanatından söz edebiliriz. Son yıllarda peynir ekmek gibi satılan erotik kitapların kolay okunduğunu ve hızla tüketildiğini, art arda yayınlandığını, genellikle kadınlar tarafından kaleme alındığını, genç ve güzel kadınlarla yakışıklı ve zengin erkekleri yan yana getirdiğini görüyoruz. “Grinin Elli Tonu” kitabının yazarı, orta yaşlı, eski televizyoncu E. L. James, “Sadece fantezilerimi yazdım” derken; Crossfire üçlemesini kaleme alan iki çocuk annesi Sylvia Day, Ayşe Arman’a verdiği röportajda, iyi bir erotik roman yazmak için bakire olmamayı ve zengin seks deneyimini şart koşuyor. Bunları okuyunca, “Kitap yazmak da ne kadar kolaymış” diyebilirsiniz. Ama zaten ne Day’in, ne de James’in edebiyat şaheseri çıkarmak gibi bir iddiaları yok. Bu romanlar her ne kadar “ev kadınları için porno” olarak adlandırılsa “edebi değil” damgası yese de, kitapların dünyada satış rekorları kırdığı düşünüldüğünde arka planda bambaşka mesajlar içerdiğini görmezden gelemeyiz.
Öncelikle 40 yıl önce Pınar Kür’ün ve Sevgi Soysal’ın eserlerinin müstehcen bulunup toplatıldığı dönemden ateşli seks sahnelerinin anlatıldığı kitapların liste başı olduğu bir döneme geldiğimizi görmek mutlu edici elbette. Erotik kitapların en çok kadın okurlar tarafından tercih edilmesiyse özellikle gelişmiş toplumlarda kadının artık cinsel hayatında daha talepkar, arzularını söylemekten çekinmeyen bir kimliğe bürünüp sevişmeyi doğal hak olarak görmesi şeklinde okunabilir.
Başka bir deyişle kadınların bu kitapları bu derece sahiplenmesi bir tür cinsel manifesto olarak yorumlanabilir. Okur “Grinin Elli Tonu”nda Christian ve Ana’nın cüretkar ve tutkulu fiziksel ilişkisinin yanı sıra; Ana’nın gizli arzularına da tanıklık ediyor ve karakterin bedenini keşfetmesi üzerinden aslında kendi bedenini keşfediyor. Ana, sevişirken okur da kendi partneriyle sevişiyor aslında. Peki ama gerçekten sevişebiliyor mu? Yoksa bu kitaplar tamamen gerçek dışı ve aslında kadının içinde yaşadığı toplumsal gerçeklikten uzak bambaşka bir dünya mı sunuyor?
Aslında bu kitaplardaki karakterlerin her gün rastlayabileceğimiz türden alelade karakterler olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin Vina Jackson’un kaleme aldığı “Arzunun Rengi”nde, keman virtüözü Summer Zahova’ya kışkırtıcı bir teklif yapan tutkulu ve varlıklı profesör Dominik veya Sylvia Day’in “Sana Soyundum” kitabında Eva’nın cinsel bir serüvene sürüklendiği New York’un gözde bekarlarından, inanılmaz bir servetin ve Crossfire Holding’in sahibi Gideon, kadınların sıkça karşılaşacakları türden insanlar değiller. Aynı şekilde romanlardaki kadın karakterler de güzel, seksi, uzun boylu ve zayıf kadınlar olarak gerçek dünyadaki alelade profillerden uzak bir resim çiziyorlar. Başka bir deyişle cinselliğin üremekle eşdeğer görüldüğü, kadınların cinsel istismara maruz kaldığı, seksin hala evlilik sınırları içinde onaylandığı ülkemiz gibi “gelişmekte olan” toplumlarda, erotik kitapların kadınların manifestosu olmaktan ziyade asla sahip olunamayacak ulaşılamaz bir dünyayı göstermekten ve idealize etmekten başka bir işlevi var gibi görünmüyor. Teoride “kusursuz” ve “olması gereken” bir cinselliğin resmedilmesiyse aslında aşk ve cinsellik gibi özel ve mahrem bir alanın bile nasıl denetlendiğini, nasıl olumlanması gerektiğini gösteriyor bize. Sonuç olarak çok sattıran seks, erotik edebiyat furyasında da görevini fazlasıyla yerine getiriyor. Edebi kaygıdan uzak olarak yazılan bu aşk ve şehvet dolu kitaplar, insanları yaşadıkları gerçek ve bir o kadar “sıkıcı” hayatlarından bir süreliğine de olsa alıkoyarken; onlara cinselliğin teoride nasıl yaşanabileceğini ve onların aslında nasıl yaşayamadıklarını gösteriyor. “Edebi değiller ya da edebiyatı öldürüyorlar” meselesine gelince, zaten böyle bir iddiaları yok; dolayısıyla onları tıpkı yemek ya da müzik kitapları gibi ayrı bir kategori olarak kabul edebiliriz.
Edebi haz ve sanat arayanlar Marquis de Sade veya Nabokov okumaya devam ederken; oyun ve eğlence arayanlar son çıkan erotik kitapların sayfalarını çevirmeye başlayabilirler.
“BU KİTAPLAR BİLİNÇALTIMIZI ALTÜST ETMİYOR!”
Yazar Müge İplikçi aşkın, cinselliğin ve erotizmin olması gerektiği biçimde kurgulandığı bir dönemden geçtiğimizi, erotik kitapların da bu amaca ustalıkla hizmet ettiğini vurguluyor.
“Erotik kitaplara karşı değilim ama günümüzde aşkın, erotizmin ve cinselliğin nasıl pazarlandığına bakmama da engel olmamalı bu. Toplumlara yön veren, yön verirken de toplumu kategorilere bölen bir sistemle karşı karşıyayız nicedir. Kimin kiminle ve hangi amacı güderek yaşam tecrübesini gerçekleştireceğinin ötesinde; tam da ilgilendiğimiz konu gereği, kimin kiminle hangi cinselliği ortaya koyması gerektiğini bile belirleyen bir şebekeden söz ediyoruz. Düş ve fantezilerimizi denetleyen, bizlere nasıl ‘bizler’ olmamız gerektiğini sürekli aşılamaya meyleden -ve bunu çoğunlukla hayallerimizi denetleyerek gerçekleştiren- bir yapı bu. Cinsellik ve erotizm de bundan bolca nasiplenecekti elbette. İşin aslı, tarihsel sürece baktığımızda düşünce ve dinin toplumsal denetleme mekanizmaları haline geldikleri noktada da aynı yaptırımı görebiliyoruz.
Aşkın, cinselliğin, erotizmin; hatta yaşamın ‘olması gerektiği’ biçimde kurgulandığı bir pratikten geçiyoruz. Nicedir bu böyle. Edebiyat bundan zedelenmez mi? Elbette zedeleniyor. Ama bence yaşam kadar değil. Bu erotik kitapları bir pazarlama mantığı içerisinde düşünmenin ötesine geçmek isterdim. Onları, insanın karanlık ve bilinmez noktalarının deşifresi olarak algılamanın da... Ancak sistemin işleyiş biçimi
Güzel Göğüslü Sarışın Kadınların Porno Filmleri
Uzun Eteklİ Kadin Porno Fİlİmlerİ
Liseli Çıtır Kız Pornosu