Sıcak Türk Öğrenci Ve Öğretmen Hikayeleri

Sıcak Türk Öğrenci Ve Öğretmen Hikayeleri




🛑 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Sıcak Türk Öğrenci Ve Öğretmen Hikayeleri
BIST 3.020,01 Altın 1018.706 Dolar 18.0719 Euro 18.1959
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı
Bu haber toplam 41802 defa okunmuştur
YASAL UYARI:
Yazılan yorumlar hiçbir şekilde Hakkarihabertv.com’un görüş ve düşüncelerini yansıtmamaktadır. Yorumlar, yazan kişiyi bağlayıcı niteliktedir.
ALİ İHSAN ZEYDAN: “HALKIMIN HİZMETKARIYIM” 30 Mayıs 2022 Pazartesi 12:21 BRAVO ATATÜRK ANADOLU LİSESİ! 19 Mayıs 2022 Perşembe 19:50 HAKKARİ VE SPOR ! 17 Mayıs 2022 Salı 14:39 GEREKSİZ 12 Mayıs 2022 Perşembe 10:55 SEVİLEN DOKTOR VEDA ETTİ ! 10 Mayıs 2022 Salı 12:35 KAYA: “HAKKARİ’Yİ BİLMEMEK İHANETTİR” 02 Mayıs 2022 Pazartesi 15:52 KUMBASAR’IN DİKKATİNE ! 25 Nisan 2022 Pazartesi 17:53 Kaybetmeden Önce… 11 Nisan 2022 Pazartesi 14:40 MEDYA BİRLİĞİ KURULDU! 05 Nisan 2022 Salı 13:42 EN AZ BİRİ 25 Mart 2022 Cuma 09:47
Tüm Hakları Saklıdır © 2012 Hakkari Haber TV | İzinsiz ve kaynak gösterilmeden yayınlanamaz. Tel : Feyzullah TAŞ- 0.(505) 440 39 66 Savaş TAŞ - 0.(545) 864 4868
YUSUF TAŞ- 0.(544) 346 1740 | Haber Scripti : CM Bilişim
Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu. Öğretmeni, onun bu halini fark etti: - Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin? Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi: - Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim. - Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım? - Ahmet arkadaşımız var ya… - Evet, ne olmuş Ahmet e? - Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor. - Eee? - Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz? Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu. Nurhan Öğretmen: - Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum? - Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum. - Nerede çalışıyorsun? - Simit satıyorum. Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu. Nurhan Öğretmen, Ali ye dondu: - Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu. - Çok zengin bir işadamı… - Niçin? - İnsanlara daha çok yardım etmek için… - Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı? - Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım. — Neden olmaz? — Üç sebepten dolayı olmaz. Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor. İkincisi: Ağaç yas iken eğilir. deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum. Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar. Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu: - Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi. - Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu? Nurhan Öğretmen in gözleri dolmuştu. Başını Evet anlamında sallarken Ali yi evine yolladı. Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını. Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı. Kendine geldiğinde aksam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, Ne dediniz hocam? demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti Hikayeyi beğenmişseniz ve Ali den utanmışsanız, maddi durumunuz iyi değilse bile, iki tane ekmek alıp bölgenizdeki bir fakirin kapısına bırakın. Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alın. Maddi ihtiyacı olan bir akrabanıza yardım edin. Yeter ki boş durmayın! Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.



19 Ağustos 2022


21 Muharrem 1444


İmsak: 04:35


Güneş: 06:10


Öğle: 13:13


İkindi: 17:00


Akşam: 20:05


Yatsı: 21:34







# Erdoğan
# Binali Yıldırım
# Bahçeli
# Kılıçdaroğlu


Emlak
Teknoloji
Yaşam
Memur
Eğitim
Medya
Sağlık
3.Sayfa
Kitap
Kültür
Biyografi



TÜMSPOR


Galatasaray
Fenerbahçe
Beşiktaş
Trabzonspor


Spor Haberleri



GEZELİM


Rotalar
Dünyayı Geziyorum
Gezi Rehberi


Seyahat Haberleri



YASEMİN


Anne-Çocuk
Masiva
Sağlık
Güzellik


Yasemin.com



GİRİŞ 23.11.2019 18:33


GÜNCELLEME 23.11.2019 20:33



Araç alım satım simsarları! Kendi otomobiline alıcı oldu! Mesajlar ortaya çıktı


Bakan Soylu'dan seçim açıklaması: 120 bin Suriyeli oy kullabilecek statüde


Bu kişileri bilmiyorum ama geniş bir alanda yaptığım analizlerde bir cok öğretmenin boş kafa ve sadece bir seyi bir yerden alip bir yere aktarmaktan başka yaptığı birşey olmadığını görüyorum.


Waaaaay Talha kardeşim.Allah yolunu açık işini kolay etsin.Öğretmenler günün mübarek olsun...


Kimileri el öpülesi hak ediyor ama kim ileride para için ve öğretmen olaçak akıl bile yok


dinibütünoğlu
2 yıl önce
Şikayet Et


geleceği şekillendiren eli öpülesi insanlar öğretmenler gününüzü en içten dileklerimizle kutluyoruz.



KURUMSAL




Kullanım Şartları


Yayın İlkeleri


Künye


Reklam


İletişim




Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız. Detaylar için veri politikamızı inceleyebilirsiniz.




Haber 7.com olarak, 24 Kasım Öğretmenler Günü vesilesiyle sosyal medya hesaplarından okulda öğrencileriyle geçirdikleri neşeli dakikaları paylaşan öğretmenlerle renkli söyleşiler yaptık.
Mardin'de sınıf öğretmeni Murat Turgut, İstanbul'da anaokulu öğretmeni Kübra Şahin ve imam hatip lisesinde meslek öğretmenliği yapan Ahmet Talha Boyalık, Haber7 mikrofonuna öğretmenlikte benimsedikleri ilkeleri, sosyal medyada nasıl bu tarz paylaşımlar yaptıklarını ve başlarında geçen acı tatlı okul hikayelerini anlattılar. Söyleşilerden önemli kesitleri sizlerle paylaşıyoruz.
Öğretmenliğin anlam ve değerinin, hem öğretmenler hem de öğretim ve eğitimin gayesi olan herkes tarafından daha iyi anlaşıldığı bir gün olmasını diliyor ve sizi bu keyifli söyleşilerden ilk olarak Murat öğretmeninkiyle baş başa bırakıyoruz:
Murat Turgut Mardin doğumlu, ama küçüklüğünden beri Mersin'de yaşayan, Çukurova Üniversitesi Sınıf Öğretmenliği mezunu ve 6 yıldır Mardin'de sınıf öğretmenliği görevi yapan köy öğretmenidir. 
Ben yaptığım çalışmaları, çocuklarla çektiğimiz fotoğrafları ufak ufak, olabildiğince paylaşıyordum. Paylaşırken tabii velimizden izin alıp öyle paylaşıyorum. Çünkü bazı veliler izin vermeyebiliyor. Yaptığımız çalışmaları paylaşmaya başlayınca, özellikle halk oyunları alanındaki paylaşımlarımız çok ilgi gördü ve horon çalışmalarını biz Mardin'in bir köyünde gerçekleştirince çok büyük bir yankı uyandırdı. 
Mardinli, Diyarbakırlı, Karadenizli derken Egeli sayfalar paylaştılar. Biraz Türkiye'ye yayılmaya başladı. 
"HER ŞEY DOĞAL OLDUĞU İÇİN İNSANLARIN HOŞUNA GİDİYOR"
Halk oyunu olarak sadece horonu çocuklara öğretmiyorum. Mardin yöresine ait Reyhani, Diyarbakır halayı, Zeybek, Akdeniz'de Silifke yöresi, İç Anadolu'da Erik Dalı, Edirne'de Roman havası, Doğu Anadolu'da da Atabarı... Bu şekilde ülkemizin her bir parçasını bütün hale getirip çocuklara yansıtıyorum. Bu da çok fazla ilgi gördü. Ben de bundan gayet memnunum. Yaptığım paylaşımlar tamamen doğal, çocuklar siz şöyle böyle gibi yapın gibi direktifler söz konusu değil. Bu da insanların hoşuna gidiyor. Doğal olunca güzel tepkiler alıyorum açıkçası.
Halayı hemen hemen Güneydoğu'daki bütün çocuklarımız biliyor. Doğuştan değil tabii ama ya düğünlerde görmüştür ya da evde abisi babası filan oynamıştır. 3 adım iler, 3 adım geri şeklinde. Gidip en basit haliyle öğrenmiştir, tabii birçok halay çeşidi var. Ama horon çok farklı. Daha hareketli bir müzik, sadece ayaklar değil omuzlar da oynuyor. Bu çocuklara çok farklı geldi.
Ben en başka videosunu gösterdiğim zaman, biz artık halayı bitirdik horon öğreneceğiz diye, çocuklar, "Bu ne, biz bunu yapamayız" filan demişlerdi. Ama küçük adımlar ilkesiyle, çocuklara yavaş yavaş, sevgiyle, "Hadi başarırsın, aferin, mükemmel" diye tetikleyerek yaklaştım ve çocukların çok hoşuna gitti. Şu an Mardin’in bir köyünde en fazla sevilen oyun, horon diyebilirim. Tabii ki tüm yöreleri seviyorlar ama horonun yeri ayrı onlar için çünkü çok hareketli ve onlar da enerjilerini bu şekilde atıyor. 
Normal şartlarda çocuklar, "Öğretmenim kalemimi açabilir miyim" diye izin alıp çöpün yanına giderler. Tamam dersin ya da izin vermezsin. Bizde o sınırlama yok. Öğrenciler geldiği zaman, "Açabilirsin" diyorum. Normal şartlarda gelir, "Öğretmenim ben kalemimi açmak istiyorum" der ve çöp kutusunun yanına gider. Ama bizde çok farklı. "Öğretmenim açabilir miyim" diyor, "Tamam, açabilirsin" dediğin zaman horon oynaya oynaya gidiyor. 7-8 adımı yapa yapa gidiyor. Bu da ayrı bir keyif tabii benim için. 
"ÇOCUĞU KAPTIĞINIZ ZAMAN AİLEYİ DE KAZANIYORSUNUZ"
Halk oyunları çalışmasına ilk başladığımız zaman bir ön yargı vardı tabii. Çünkü halay gibi, farklı yörelerin oyunlarında el ele tutuşma gibi bir durum olabiliyor. İster istemez anne babalarda bir ön yargı oluşabiliyor. Biz bu algıyı, "Bu çocuklar kardeş gibi büyüyor" diyerek yavaş yavaş, sistematik bir şekilde, küçük adımlar ilkesiyle o çizgiyi aştık. Sadece halk oyunları değil. Kendi sınıfımdaki velilerle iletişimim çok kuvvetli. Ben sadece veli toplantılarında, "Veliler gelsin, imzalarını atsın, iki cümle konuşalım, dertlerini anlatsınlar" şeklinde değil, her hafta sonu 3-4 veliyi ziyaret ediyorum. Halk oyunlarını öğrettiğim zaman da gönüllü olarak okula gidiyorum ve hafta sonları, okul çıkışı veli ziyaretleri yapıyorum. Çay ve kahvelerini içiyorum, aynı tabaktan yemek yiyoruz. Aynı bardaktan su içiyoruz. Çocuk bunu fark ettiği zaman, "Bu öğretmen de benim tarafımdanmış, aynı benim gibi yemek yiyormuş, aynı kaptan su içiyoruz" diyorsa, siz o çocuğu zaten kazanırsınız. Çocuğu kaptığınız zaman, aileyi de bir şekilde kazanıyorsunuz.
"İYİ ŞEYLER YAPMAYA ÇALIŞTIĞINIZ ZAMAN EKSİKLİKLERİ GÖRMÜYORSUNUZ"
Bu öğretmenin bakış açısına bağlı. Batıda da doğuda da birçok okulda eksiklik görebilirsiniz. Benim görev yaptığım okulda, bina yeni ama birtakım eksiklikler var. Ama biz bu eksiklikleri görmezden gelerek hem okul idaresi hem de velilerle iş birliği içinde bu eksiklikleri kapatmaya çalıştık ve güzel sonuçlar aldık. İyi bir şeyler yapmaya çalıştığınız zaman, niyetiniz çocukları iyi bir yerlere getirmek ise o eksiklikleri görmüyorsunuz. İşin içinden güzel bir şekilde, sevgiyle çıkabiliyorsunuz. 
İletişim çift taraflıdır. Siz ne kadar dert ve tasanız varsa sınıfa girdikten sonra onu bir şekilde kapının arkasında bırakmak zorundasınız. Sınıfa ilk girdiğiniz zaman, çocukla göz göze geldiğiniz zaman iletişim başlıyor. Yani o anda çocuğun gözüne sevgiyle bakarsanız çocuk onu hissediyor.
Çocukların gözlem gücü yetişkinlerden kay be kat daha güçlü. Çocuklara doğal ve saydam davrandığınız zaman çocuklar bunu gerçekten hissediyor. Biraz sevgiyle yaklaştığınızda, belki yapamayacağı bir şeyi güzellikle söylediğinizde çocuk bunu kavrayıp ona göre hareket ediyor. En azından o davranışa yönelik adımlar atıyor.
"ÇOCUĞUN ÖDEVİNİ YAPMAMASININ NE KADAR DOĞAL OLDUĞUNU GÖRDÜM"
Bizde de böyle oldu. Ben çocuklara öğretimden önce eğitim üzerine odaklandım. Önce sınıf kurallarımızı belirledik. Tabii ki sevgi içerisinde yaptık bunu. Çocuklar gelip dert ve tasalarını anlatıyorlar. Bazıları ödevini hiç yapmıyordu mesela. Ben bunun nedenini bulmaya çalıştım. Bunun altında birçok nedenin olduğunu gördüm. Çocuğun ödevini yapmamasının ne kadar doğal olduğunu gördüm. Çünkü çok kısıtlı imkânlarda yaşayan öğrencilerim var. Tabii ki bunu önlemeye yönelik, eksikliği gidermeye yönelik çalışmalar yaptık. Başını okşayarak, başarabileceği bazı adımları göstererek, sorumluluk vererek özgüvenini arttırıp ondan sonra öğretime geçtik.
Çocuklar normal şekilde sıraya girmişti. Kız çocukları, erkek çocukları gelip sarılıyorlardı. Cuma günü de tören var, rahat hazır ol filan dedik. "Kızlar ne kadar tatlı ne kadar güzel olmuşsunuz" dedim. Saçlarını örmüşler, özenmişlerdi. Normalde kız ve erkek çocukları kıyaslayan bir öğretmen değilimdir. Laf olsun, şaka olsun diye erkek öğrencilerime dönüp "Bakın kızlar ne kadar tatlı olmuşlar sizler de saçınızı tarayın " dedim. Onlar da bir şey demedi güldük geçtik. Ben unutmuştum bile. Hafta başı pazartesi günü sıraya girdik. İstiklal Marşımızı okuduk. Erkek öğrenciler sürekli yanıma gidip geliyor, "Öğretmenim günaydın" diye. "Tamam oğlum hadi yerine geç" diyorum. Kız çocukları yerinde, erkekler sürekli kendini gösterme çabası içerisinde. Ardından sınıfa geçtik. Erkek öğrenciler yine geliyor, "Öğretmenim nasılsınız iyi misiniz" diye soruyorlar. En son bir tanesi geldi, "Öğretmenim sen hiç bakmıyor musun bizim tırnaklarımıza saçımıza" dedi. Ben de baktığımı söyledim. Çağırdım üç dört tane erkek öğrenciyi. "Aferin, harika, mükemmel giyinmişsiniz, saçınız başınız düzgün" dedim. Tüm hepsi geldi daha sonra. Meğer çocuklar kendi aralarında sözleşmişler. "Çocuklar bu sizin ödeviniz" desem, 15 tane erkek öğrenci o şekilde yapması mümkün değil. Ben o zaman saçımı üçgen şekilde yapıyordum. Onlar da saçlarını o şekilde yapmışlar. Ben buna çok şaşırmıştım. 
"ÇOCUĞUN EVİNE GİTTİĞİNİZ ZAMAN BAZI ŞEYLERİ ANLAYABİLİYORSUNUZ"
İlk atandığım zaman 1. sınıflardan bir öğretmenimiz müdür yardımcılığı görevine geçti ve 1. sınıftaki öğrencileri ben aldım. Kendisine sordum, "Değerli hocam, bana çocukların durumunu anlatabilir misin, tanıtabilir misin, ön bilgilerini verebilir misin" dedim. Hocamız her öğrenci hakkında bilgiler verdi. En sonda Ahmet diye bir öğrenci gösterdi. "Ahmet biraz yaramaz bir çocuk, ona biraz dikkat et" dedi. Diğer çocukların yaşı 6-7 iken, Ahmet'in yaşı 11. Ahmet en arkada oturan, yaşça büyük olduğu için tatlı sevimli haylaz bir çocuk. Artık sınıf bana ait olduğu için çocuklarla sürekli iç içeyiz. Ahmet'in davranışsal bozuklukları vardı. Sürekli yaramazlık ve haylazlık peşinde. Derslerinde başarılı olmadığı için bazen arkadaşlarına sataşıyor. Bu çocuğu kazanmalıyız dedim. Önce ailesiyle görüştüm. Evine gittiğiniz zaman zaten bazı şeyleri anlayabiliyorsunuz. Sevgi eksikliği olabiliyor ya da çok fazla değer verilmediği zaman bu eksikliği bir aile ferdi gibi tamamlamak gerekiyor. Ahmet'le biz abi kardeş gibi davranmaya başladık. Ahmet'e birtakım sorumluluklar yükledim. Boş kâğıdı veriyordum, "Ahmet bunu al, müdür yardımcısının yanına git, imzalat yanıma getir." Çocuk zaten o özgüveni kazandıktan sonra yavaş yavaş yaklaşmaya başladı. Hiçbir şekilde arkadaşlarına vurmayı bırakın, hafifçe dokunmak bile istemiyordu. Biz böyle sürekli abi kardeş, baba oğul, bir dost gibi hareket ederken bir yıl boyunca Ahmet’i o eksik olan ya da yapmaması gereken bazı davranışları düzelttik. Gel zaman git zaman mezun oldular. Ben de müdür yardımcılığına geçtim.
"ÖĞRETMENİM BEN SANA BENZEMEK İSTİYORUM"
Tatilden sonra okul başladı. Çocuklar hiç bırakmaz beni, müdür yardımcısıyken de odama gelirler, sarılırlar, öğretmenim seni özledik derler. Bir gün biri kapıyı tıklayıp kaçıyor. En son kim diye baktım, oradan bir kişi bakıyor ama kendisi yok. Sadece kafayı uzatmış öyle bakıyor. "Ahmet sen misin" dedim, "Evet" dedi. Ahmet de sarışın, maviş bir çocuk. Çok tatlı ve sevimli bir çocuk. O an Ahmet'le birbirimize gülüyoruz. Ahmet'te bir değişiklik var. Sonra baktım ki saçını simsiyah yapmış. "Ahmet bu ne hal" dedim. İkimiz de gülüyoruz. "Öğretmenim beğenmedin mi" dedi, "Çok beğendim Ahmet ama neden böyle yaptın, ne güzel sapsarı saçların vardı, çok yakışıyordu sana. Çok beğendim ama eski halini de çok beğeniyordum" dedim. Sonra bana, "Öğretmenim ben sana benzemek istiyorum" dedi. O an çok duygulanmıştım. Bir yandan gülüyorum ama bir yandan da farklı duygular hissettirdi.
Bu güzel ve anlamlı gün münasebetiyle, okul öncesi öğretmenliği görevinde 5 senelik tecrübeye ve bu alanda yüksek lisans derecesine sahip Kübra öğretmenin sözlerine kulak veriyoruz:
Marmara Üniversitesi Okul Öncesi Öğretmenliği mezunuyum. Mesleğe başladıktan sonra da yüksek lisansımı aynı okul ve bölümden alarak mezun oldum. Mesleğimi severek yapıyorum. Aslında tercih döneminde bu meslek aklımda değildi ama seçtikten ve çocuklarla bir araya geldikten sonra, "Bu meslek benim içinmiş" dedim. 
Sınıfa ilk girdiğimde her şey daha zordu, evet. Ama deneyim sayesinde bir
Japonların Zorla Porno Izleme
Ofıste Zorla Sekreterıne Tecavuz Edıyor
Kerhane Gizli Çekim Izle

Report Page