Laİlaheİllallah'ın Şartları

Laİlaheİllallah'ın Şartları

Garib Bir Muvahhid

Şart: [شَرْط]

Türkçe’de (-se, -sa) ekleriyle dile getirilir. Şart, bulunması kendisinin bulunmasına bağlı olan husustur. Şart bulunmazsa hüküm de bulunmaz, ancak şartın bulunması hükmün bulunmasını gerektirmez. Meselâ abdest namazın bir şartıdır, abdest bulunmazsa namaz olmaz, ama her abdestli olan kişi; diğer rükün ve şartlar da yerine gelmediği müddetçe mutlak olarak namaz kılmış da sayılmaz. İlim yani Kelime-i Tevhid’in anlamını bilmek Kelime-i Tevhid’in 7 şartından birisidir. Bu yüzden Kelime-i Tevhid’in nefy(red) ve ispat(kabul) içerdiğini bilmeyen yani buna dair cehalette olan kişi Müslüman olmanın şartını yerine getirememiş demektir. Şart’ın çoğulu ‘şurût’tur.

Lâ İlâhe İllallâh kelimesinin ancak belli şartlarla fayda vereceği husûsu geçtiğimiz sayfalarda değindiğimiz ve aşağıda da zikredileceği üzere Kitâb ve Sünnet’ten açık delillerle sâbit olduğu gibi bunların yanısıra, seleften nakledilen bazı haberler de buna işâret etmektedir. İmam Buhârî naklediyor: Tabiin imamlarından Vehb b. Münebbih radiyallahu anh'dan: Ona şöyle denilmişti:

"أَلَيْسَ لَا إِلَهَ إِلَّا الله مِفْتَاحُ الْجَنَّةِ؟"

"Lâ ilahe illallah kelimesi cennetin anahtarı değil midir?"

"قَالَ: بَلَى وَلَكِنْ لَيْسَ مِفْتَاحُ إِلَّا لَهُ أَسْنَانٌ، فَإِنْ جِئْتَ بِمِفْتَاحٍ لَهُ أَسْنَانٌ فَتَحَ لَكَ، وَإِلَّا لَمْ يَفْتَحْ لَكَ"

Şöyle dedi: "Evet, fakat dişsiz anahtar olmaz. Ancak dişleri olan anahtarla gelirsen (kapı) sana açılır, aksi halde açılmaz." (Sahih-i Buhârî:1/415)

İmam Buhârî, bu rivâyeti zikrettikten sonra  -bâb başlığıyla da uyumlu olarak- bu haberin içeriğine delâlet eden Ebû Zerr Radiyallâhu Anh hadisini rivâyet etmiştir ki Rasûlullâh Sallallâhu Aleyhi ve Sellem ilgili hadiste şöyle buyurmuştur:

{مَنْ مَاتَ مِنْ أُمَّتِي لاَ يُشْرِكُ بِاللّٰهِ شَيْئًا دَخَلَ الجَنَّةَ. قُلْتُ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ؟ قَالَ: وَإِنْ زَنَى وَإِنْ سَرَقَ}

“Ümmetimden her kim Allâh’a hiçbir şeyi ortak koşmadan ölürse cennete girer.”

Ben (Ebû Zer Radiyallâhu Anh) dedim ki:

Zinâ etse de hırsızlık yapsa da mı? Rasûlullâh ﷺ şöyle buyurdu:

“Zinâ etse de hırsızlık yapsa da...” (Buhârî, Hadîs no: 1237)


İbni Hacer, hadisin açıklamasında Buhârî’nin bu hadisi zikretme sebebinin Mürcienin görüşünün aksine kelime-i şehâdetin mutlaka i’tikâdla(ilim ve inançla) beraber olması gerektiğine işâret etme amacına yönelik olduğunu ifâde etmiştir. Aynı yerde, Vehb bin Münebbih Rahimehullâh’ın anahtardan kastının Lâ İlâhe İllallâhı ihlâslı (şirk olmaksızın) söylemek olduğunu da belirtmektedir. (İbnu Hacer, Feth’ul Bari, 3/110)

Böylece Buhârî’nin, “Kimin son sözü Lâ İlâhe İllallah olursa cennete girer” hadisini “Şirk koşmadan ölürse” diye tefsir ettiği ve bunu Vehb bin Münebbih Rahimehullâh’ın işâret ettiği Lâ İlâhe İllallah’ın şartları arasında gördüğü anlaşılmaktadır.


İbni Receb Rahimehullâh ise el-Hasen’ul Basrî Rahimehullâh’ın, şâ’ir Ferazdak’a şöyle dediğini nakletmektedir:

"إِنَّ لِلاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ شُرُوطًا"

“Muhakkak ki Lâ İlâhe İllallah’ın birtakım şartları vardır.” (İbnu Receb, Câmi’ul Ulûm ve’l Hikem, 1/522)

İbni Receb Rahimehullâh’ın “Kelimet’ul İhlâs” isimli eserinde belirttiği üzere el-Hasen’ul Basrî Rahimehullâh, bu sözünü, şâ’ir Ferazdak’ın, “ölüm için, Lâ İlâhe İllallah kelimesini hazırladığı” yönünde sarf ettiği sözleri sebebiyle dile getirmiştir. (İbnu Receb, Kelimet’ul İhlâs, sf. 14)

İbni Receb el-Hanbelî Rahimehullâh, el-Hasen Rahimehullâh’dan kendisine, “İnsanlar Lâ İlâhe İllallah diyen cennete girecek diyorlar” denildiğinde şöyle karşılık verdiğini nakletmektedir:

"مَنْ قَالَ: لاَ إِلٰهَ إِلاَّ اللّٰهُ، فَأَدَّى حَقَّهَا وَفَرْضَهَا، دَخَلَ الْجَنَّةَ"

“Her kim Lâ İlâhe İllallah der; onun hakkını ve farzını yerine getirirse cennete girer.” (İbnu Receb, Câmi’ul Ulûm ve’l Hikem, 1/522; İbnu Receb, Kelimet’ul İhlâs, sf. 14)


Namazın, abdestin bile şartı ve rükünleri bulunuyorken, dünya üzerindeki en önemli mesele olan Tevhid’in kelimesi olan Lâ İlâhe İllallahın; mânâsı ve ne olduğu bilinmeyen, şartsız, rükünsüz bir hiçlik, telaffuzdan ibâret olduğunu kim iddia edebilir! Allah’ı ve Tevhid dînini tenzih ederiz, Subhanallah!

Bu kelimenin mânâsı olduğunu kabul eden insanların çoğu ise bu kelimenin Allah’ın yaratıcı olduğunu belirttiğini veya kapsamının birkaç ibadetle sınırlı olduğunu zannetmektedirler. Yâni mânâsı vardır demekle beraber mânâsından cahildirler, Yahudi ve Hristiyanlar gibi…

______________

En yukarıda şeyhin saymış olduğu yedi şart, şu beyitte biraraya getirilmiştir:

عِلْمٌ يَقِينٌ وَإِخْلاَصٌ وَصِدْقُكَ مَعَ / مَحَبَّةٍ وَانْقِيَادٍ وَالْقَبُولِ لَهَا

“İlim, yakîn, ihlâs ve sıdk (doğruluk), Muhabbet, inkiyâd ve onu kabûl etmek ile beraber…”

Bu beyit, Abdurrahmân bin Kâsım tarafından zikredilmiştir. ( Hâşiyet’u Kitâb’ît Tevhîd, sf. 29)

Bu zât, “Allâh’tan başka ilahları (tağutları) reddetmek” şeklinde sekizinci bir (ziyade) şart daha zikretmiştir. (Abdurrahmân bin Kâsım, Hâşiyetu Selâset’il Usûl, sf. 85) Bu ise şu beyitlerle zikredilmiştir:

وَزِيدَ ثَامِنُهَا الْكُفْرَانُ مِنْكَ بِمَا /

 سِوَى الْإِلٰهَ مِنَ الْأَنْدَادِ قَدْ أَلِهَا

“Buna bir sekizincisi de eklenmiştir ki o da senin reddetmendir, Hak ilahtan başka, endâdlardan ilahlaştırılmış olanları…”

Bu beyit Ebû Yûsuf el-Ferrâc tarafından nakledilmiştir. (Ebû Yûsuf el-Ferrâc, Muhtasar’ul Mufîd, sf. 378)

Her iki beyitin kim tarafından söylendiği ise bilinmemektedir. Vallâhu A’lem!

Hadiste geçen “Allah’ın dışında ibadet edilenleri reddederse” ifadesi gibi bu sekizinci şartın da ziyâde olmasının sebebi zaten bu nefy\redd şartının bizzat Lâ İlâhe İllallah’ın içerisinde bulunan bir şart\rükün olmasıdır. [اِلَّا اللّٰه لَا اِلٰهَ] kelimesindeki [لاَ \Lâ] harfi arapçada cinsini nefyeden lâ olarak isimlendirilir. Yani kendisinden sonra gelen isimden, haberinin ifade ettiği hükmü(mânâyı) nefyeder(iptal eder, reddeder). [إِلاَّ \İlla] ise Arapçada istisna edatıdır. Yani Allah’tan başka, Allah müstesna denilerek ilahlık sadece Allah’a has kılınmış, ilahlık sadece Allah için isbât(kabul) edilmiş olur. İşte bu kelimenin bizzat kendisi Allah’tan başka ibâdet edilenleri (tağutları) reddedip ibadeti Allah’a has kılmayı ifâde eder.

Şimdi Zikredilen Şartları İnceleyelim İnşaAllah


1. Cehâleti ortadan kaldıran ilim,

Lâ İlâhe İllallah’ın nefy (red) ve isbât (kabul) ettiği şeyleri bilmek gerekir. Gavurca konuşan bir insana bu kelimeyi anlamını öğretmeden sırf telaffuz ettirince Müslüman olmadığı gibi, günümüzde bu kelimenin tağutları reddedip ibâdeti Allah’a has kılmak anlamına geldiğini bilmeyenler de bu kelimeyi söylemekle asla Müslüman olamazlar.

﴿فَاعْلَمْ اَنَّهُ لَا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ﴾

"Bil ki Allah'tan başka -ibâdet edilmeye lâyık- hiçbir ilah yoktur." (Muhammed 19)

İmam Buhârî rahimehullah bu âyeti şu bâb içerisinde değerlendirmiştir:

{بَابُ: الْعِلْمُ قَبْلَ القَوْلِ و الْعَمَلِ}

“İlim, söz ve amelden önce gelir bâbı”

Şeyh Ebu Butayn rahimehullah İmam Buhârî’nin bu sözünün ardından şöyle demiştir: “Böylece işaret etmektedir ki Lâ İlâhe İllallah kelimesinin mânâsını bilmek ilk vâcip olan husustur. Ondan sonra, söz ve amel gelir.” (El-İntisar, Muvahhid Yayınları s.28)

Şeyh Süleymân bin Abdullâh rahîmehullâh, kelime-i tevhîd’i söylemekten maksadın ne olduğunu açıklarken şöyle demiştir: “Kim bu kelimeleri, mânâsını bilerek bâtın ve zâhir olarak gerekleriyle amel ederek telaffuz ederse demektir. Nitekim ‘Bil ki! Allâh’tan başka ibâdete layık ilâh yoktur.’ (Muhammed 19) ‘Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır’(Zuhruf 86) âyetleri de buna işaret etmektedir. Fakat mânâsını bilmeden ve gerekleri ile amel etmeden bunu ifâde etmenin faydasız olacağında icmâ vardır. Çünkü kişi bilmediği şeye nasıl şehâdet etsin? Kaldı ki mücerred olarak bir şeyden bahsetmeye, ona dair şehâdet etmek denilmez.”  [Teysîru’l-Azîzi’l-Hamîd: 51.]  

Osman bin Affan radiyallahuanhdan rivayetle Rasûlullah ﷺ  şöyle buyurmuştur:

{مَنْ ماَتَ وَهُوَ يَعْلَمُ أَنَّهُ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ دَخَلَ الْجَنَّةَ}

“Her kim Lâ İlâhe İllallâh‟ın mânâsını bilerek ölürse Cennete girer.” (Sahih-i Müslim 23; Ahmed 464)

Kadı İyâd Rahimehullâh bu hadîsin şerhinde şöyle demiştir:

“Bu hadiste geçen «وَهُوَ يَعْلَمُ» “bilerek” ifâdesinde, Gulât(Aşırı) Mürcie’den ‘İki şehâdet kelimesini zâhirde kabûl eden bir kimse buna kalbiyle i’tikâd etmese bile cennete girer’ diyen kimselerin reddine bir işâret vardır. Başka bir hadiste bu, «غَيْرَ شَاكٍّ فِيهَا» “şüphe etmeksizin” ifâdesiyle kayıtlanmıştır. Bu da bizim dediğimizi te’kîd etmektedir.” (Kadı İyâz, İkmâl’ul Mu’lim, 1/253)


"Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler müstesna, onların Allah’tan başka dua ettiklerinin şefaat etmeye güçleri yoktur." (Zuhruf Sûresi: 86)

Şeyh Ebu Butayn rahimehullah âyetin ardından şöyle demiştir:

Müffesirler derler ki: "Allâh’u Teâlâ’dan başka ilah olmadığına şahitlik edenler müstesna ki onlar dilleri ile şehadet getirdikleri hususları kalpleri ile bilirler."

(El İntisar, Muvahhid Yayınları, s.29)

Mesela Fahreddin Râzi Zuhruf 86 tefsirinde şöyle diyor:

“Cenâb-ı Hak ‘ancak bilerek’ buyurmuştur ki bu kayıt, (hakkında bilgisi olmaksızın) sadece dil ile yapılan şehâdetin kesinlikle hiçbir şey ifâde etmeyeceğine delalet eder.” (Mefâtihu’l Gayb Akçağ, 19\556)

İlim şartını yerine getirmeyen cehalet küfrü ile kafirdir.



2. Şekki (şüpheyi) ortadan kaldıran yakîn,

Bunun anlamı: Lâ ilâhe illallah diyen kimsenin, bu sözün delâlet ettiği mânâya şekk ve şüphe olmaksızın kesin bir şekilde inanmasıdır. Nitekim Allâh’u Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:

﴿اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذِينَ اٰمَنُوا بِاللّٰهِ وَرَسُولِهِ ثُمَّ لَمْ يَرْتَابُوا وَجَاهَدُوا بِاَمْوَالِهِمْ وَاَنْفُسِهِمْ فِي سَبِيلِ اللّٰهِۜ اُولٰٓئِكَ هُمُ الصَّادِقُونَ﴾

 “Mü’minler ancak öyle kimselerdir ki, Allah’a ve resulüne îmân ettikten sonra (îmân konusunda) şüpheye düşmezler, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihat ederler. İşte bunlar, (îmânlarında) sâdık olanların ta kendileridirler.” (Hucurât 15)

Bir kimse İslâm’ın tek doğru yol olduğundan ve Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilahın bulunmadığından şüphe ediyorsa bu kimse îmânsızdır, kâfirdir.

Nitekim Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasûlullah ﷺ  şöyle buyurmuştur:

{أَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ وَأَنيِّ رَسُولُ اللهِ لاَ يَلْقَى اللهَ بِهِماَ عَبْدٌ غَيْرَ شاَكٍّ فِيهِمَاإِلاَّ دَخَلَ الْجَنَّةَ}

"Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve benim Allah’ın elçisi olduğuma şehâdet ederim ki bir kul, (kıyâmet gününde) bu ikisinde şüphe etmeden Allah’ın huzuruna çıkarsa, cennete girer." (Müslim 27)

Şeyh Abdurrahman Rahimehullâh aynı yerde bunlara ek olarak şöyle demektedir:

“Yakîn, Lâ İlâhe İllallah kelimesine dair ilmin kemâlidir.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/246)

Şeyh Rahimehullâh başka bir yerde ise bunun gerekliliğine dair olmak üzere, kelime-i şehâdet getiren kimsenin cennete gireceğinden bahseden, şu hadisleri delîl getirmiştir:

«مُسْتَيْقِنًا بِهَا قَلْبُهُ»

«Kalbi ona yakîn (kesin inanç) duyarak...» (Müslim, Hadîs no: 31)

«غَيْرَ شَاكٍّ فِيهَا»

«Şüpheye düşmeksizin...» (Müslim, Hadîs no: 27)

Şeyh Rahimehullâh ardından şöyle demektedir:

“Kim bu hâlde olmazsa bu kelime ona fayda vermez. Nitekim ölünün kabir suâliyle alâkalı hadis, buna delâlet etmektedir.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/255)

Zîrâ Buhârî’nin rivâyet etmiş olduğu hadiste (Hadîs no: 86) şüphe içinde olan kişinin kabir suâline cevâb veremeyeceği ve böylece azâba uğrayacağı zikredilmiştir.

Yakîn şartını yerine getirmeyen kimse şek ve şüphe küfrüyle kafirdir.


3. Şirki ortadan kaldıran ihlâs,

Kişinin Lâ İlâhe İllallah’ı samimi, içten ve başka herhangi bir gâye gütmeksizin sırf Allah rızâsı için söyleyip gerektirdikleri ile amel etmesi, ibadetlerini sırf ihlaslı olarak Allah için yapıp, Allah’tan başkasına bu ibadetlerde pay vermemesi gerekir. İhlas şirk ve riyânın zıttıdır. Allah ﷻ  şöyle buyuruyor:

﴿وَمَٓا اُمِرُٓوا اِلَّا لِيَعْبُدُوا اللّٰهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ حُنَفَٓاءَ وَيُقِيمُوا الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُوا الزَّكٰوةَ وَذٰلِكَ دِينُ الْقَيِّمَةِۜ﴾

”Hâlbuki onlar, ancak dîni O’na hâlis kılarak (ihlâsla) hanifler (muvahhidler) olarak Allah’a ibadet etmekle, namazı dosdoğru kılıp, zekâtı vermekle emrolunmuşlardı. İşte dosdoğru din budur.” (Beyyine 5)

Şeyh Abdurrahmân Rahimehullâh aynı yerde ihlâs şartına delîl olarak şu âyetleri zikretmiştir:

﴿قُلْ إِنِّي أُمِرْتُ أَنْ أَعْبُدَ اللهَ مُخْلِصًا لَهُ الدِّينَ. وَأُمِرْتُ لِأَنْ أَكُونَ أَوَّلَ الْمُسْلِمِينَ﴾

“De ki: Ben, dîni (ibâdet ve itâ’ati) O’na has kılarak Allâh’a ibâdet etmekle emrolundum ve yine ben, Müslümanların ilki olmakla emrolundum.” (Zümer 39/11-12)

Âyetlerinden şu âyetlere kadar:

﴿قُلِ اللهَ أَعْبُدُ مُخْلِصًا لَهُ دِينِي. فَاعْبُدُوا مَا شِئْتُمْ مِنْ دُونِهِ﴾

“De ki: Ben, dînimi (ibâdet ve itâ’atimi) O’na has kılarak Allâh’a ibâdet ederim, şu hâlde siz, O’ndan başka dilediğinize ibâdet edin!..” (Zümer 39/14-15)

Ebu Hureyre'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasulullah ﷺ  da bu konuda şöyle buyurmuştur:

{أَسْعَدُ النَّاسِ بِشَفاَعَتيِ مَنْ قاَلَ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ خاَلِصاً مِنْ قَلْبِهِ أَوْ نَفْسِهِ}

"(Kıyâmet günü) şefaatime nâil olacak en bahtiyâr kişi, kalbinden veya nefsinden ihlaslı olarak ‘Lâ İlâhe illallah’ diyendir." (Buhârî 99)

Kelime-i Tevhid’in bir diğer ismi de Kelimet’ül İhlas’tır ve İhlas Sûresi de Tevhid’i açıklamaktadır.

İhlas şartını yerine getirmeyen kişi şirk küfrüyle kafirdir ve müşriktir.


4. Reddi ortadan kaldıran kabûl,

Lâ İlâhe İllallah’ı; bu sözün gerektirdikleri ve getirdikleriyle kabul ve tasdik etmektir. Kabulün zıttı redd ve inkardır.

Süleymân bin Sehmân Rahimehullâh, bu ifâdenin açıklamasında şöyle demektedir:

 “Reddi ortadan kaldıran kabûl; zîrâ insanlardan bu kelimenin mânâsını bilerek söyledikleri hâlde ona dâvet edenleri, kibirden veya hasetten veyahut da bu görüşe sâhip olmaya mâni olan başka sebeplerden ötürü, kabûl etmeyenler vardır. Öyle ki onları, ihlâs ehline düşmanlık edip şirk ehline dostluk göstererek, onlara sevgi beslerken bulursun…” (ed-Durar’us Seniyye, 2/359)

Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh ise buna Arap müşriklerini misâl vermiş ve onların La ilahe illallâh’ın mânâsını bildiklerini Sâffât Sûresi’ndeki şu âyetlerden istidlâl etmiştir:

﴿اِنَّهُمْ كَانُٓوا اِذَا قِيلَ لَهُمْ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ يَسْتَكْبِرُونَۙ وَيَقُولُونَ اَئِنَّا لَتَارِكُٓوا اٰلِهَتِنَا لِشَاعِرٍ مَجْنُونٍۜ﴾

“Onlara, “Lâ İlâhe İllallah” denildiği zaman büyüklenirlerdi. Ve derlerdi ki: “Biz, ilahlarımızı (ibadet ettiğimiz şeyleri) deli bir şair için mi bırakacağız?” (Saffat 35-36)

Şeyh Rahimehullâh bu âyeti zikrettikten sonra şöyle demiştir:

“Onlar, Lâ İlâhe İllallah’ın, Allâh’tan başka ibâdet ettikleri şeyleri terk etmeyi gerektirdiğini biliyorlardı.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/253)

Kabul şartını yerine getirmeyen redd ve inkar küfrüyle kafirdir.


5. Yalanı veya Nifağı ortadan kaldıran sıdk (doğruluk),

Kişinin aldatma ve yalan olmaksızın Lâ İlâhe İllallah’ı söylemesi ve diliyle söylediğine kalben inanması gerekir. Bunun zıttı münafıklıktır. 

Lâ İlâhe İllallah’ı bilmeyen yani ilim şartını yerine getirmeyen kimselere bu söz fayda etmediği gibi sıdk(doğruluk) şartını yerine getirmeyen münafıklara da bu yüzden Lâ İlâhe İllallah demelerinin bir faydası yoktur.

﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَقُولُ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَبِالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنِينَۢ﴾

“İnsanlardan öylesi vardır ki: “Allah’a ve ahiret gününe îmân ettik.” derler. (Hakikatte) îmân etmiş değillerdir.” (Bakara 8)

Muaz b. Cebel'den -Allah ondan râzı olsun- rivâyet olunduğuna göre, Rasulullah ﷺ şöyle buyurmuştur:

{ماَ مِنْ أَحَدٍ يَشْهَدُ أَنْ لاَ إِلَهَ إِلاَّ اللهُ ، وَأَنَّ مُحَمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ صِدْقاً مِنْ قَلْبِهِ إِلاَّ حَرَّمَهُ اللهُ عَلىَ النَّارِ}

"Hiç kimse yoktur ki, Allah’tan başka ibâdete lâyık hiçbir ilâhın olmadığına ve Muhammed ﷺ’in Allah’ın kulu ve elçisi olduğuna, kalbinden sâdık olarak şehâdet etsin de, Allâh’u Teâlâ da ona cehennemi haram kılmış olmasın.” (Buhârî, Müslim)

﴿اَحَسِبَ النَّاسُ اَنْ يُتْرَكُٓوا اَنْ يَقُولُٓوا اٰمَنَّا وَهُمْ لَا يُفْتَنُونَ وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذِينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذِينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِبِينَ﴾

“Yoksa insanlar, îmân ettik dedikten sonra, imtihana tâbi tutulmadan bırakılacaklarını mı sandılar? Andolsun ki onlardan öncekileri imtihan ettik. Elbette Allah, doğru olanları da yalancıları da bilir.” (Ankebut 2-3)

Sıdk şartını yerine getirmeyen nifak\münafıklık küfrü ile kafirdir.


6. Terki ortadan kaldıran inkiyâd (itâ’at, boyun eğme),

Süleymân bin Sehmân Rahimehullâh, bu ifâdenin açıklamasında şöyle demektedir:

“Şirki ortadan kaldıran inkiyâd, zîrâ insanlardan bu sözü söyledikleri ve mânâsını da bildikleri hâlde onun, velâ (dostluk) ve berâ (düşmanlık), İslam hükümleriyle amel etmek gibi hukukunu ve gereklerini yerine getirme husûsunda boyun eğmeyenler vardır. Bu kimseyi (bu hususta) alıkoyan şey, hevâsına uygun olan şeyler ve dünyalık elde etme kaygısından başka bir şey değildir. İşte bu, insanlardan birçoğunun hâlidir.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/359-360)

Şeyh Abdurrahmân bin Hasen rahimehullâh ise şöyle demektedir:

“Allâh’ın farz kıldıklarıyla amel etmek ve harâm kıldıklarını da terk etmek ve bunları iltizam etmek (kabullenmek) sûretiyle Lâ İlâhe İllallah’ın hukukuna inkiyâd (bağlılık) da şarttır. Bu, şirki ortadan kaldırmaktadır. Din iddiâsında bulunan çoğu kimse ise emir ve nehiyleri hafife almakta ve de bunları önemsememektedir.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/254)

﴿وَمَنْ اَحْسَنُ دِينًا مِمَّنْ اَسْلَمَ وَجْهَهُ لِلّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ وَاتَّبَعَ مِلَّةَ اِبْرٰهِيمَ حَنِيفًاۜ وَاتَّخَذَ اللّٰهُ اِبْرٰهِيمَ خَلِيلًا﴾

“Muhsin olarak (kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışarak) yüzünü Allah’a teslim eden ve hanif (muvahhid) olan İbrahim’in milletine uyandan daha güzel bir dîne kim sahip olabilir?” (Nisa 125)

﴿وَمَنْ يُسْلِمْ وَجْهَهُٓ اِلَى اللّٰهِ وَهُوَ مُحْسِنٌ فَقَدِ اسْتَمْسَكَ بِالْعُرْوَةِ الْوُثْقٰىۜ﴾

“Kim de Muhsin (kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışan bir muvahhid) olarak, yüzünü Allah’a teslim ederse muhakkak ki o, sapasağlam kulp (olan Lâ İlâhe İllallah)’a yapışmış olur.” (Lokman 25)

Yüzünü Allah’a teslim etmek inkiyad ve teslimiyettir.

İnkiyad şartını yerine getirmeyen yüz çevirme (إِعْرَاض) ve sırt dönme (تَوَلِّي) küfrü ile kafirdir.


7. Zıddını (buğz’u) ortadan kaldıran muhabbet (sevgi).”

Şeyh Abdurrahmân bin Hasen aynı yerde şöyle demiştir:

“Bu kelimeyi ve delâlet ettiği şeyleri sevmek ve onunla sevinç duymak.” (ed-Durar’us Seniyye, 2/246)

Şeyh Rahimehullâh başka bir yerde ise muhabbet şartını şöyle açıklamıştır:

 “Lâ İlâhe İllallah kelimesini söyleyen kişide, bu kelimenin delâlet etmiş olduğu ihlâs (ibâdeti Allâh’a has kılmak) ve şirkin reddi gibi husûslara karşı sevgi olmadıkça mârifet (bilgi) ve kabûl gerçekleşmez. Kim Allâh’ı seviyorsa dînini de sever. Kim de sevmiyorsa dînini de sevmez. Nitekim Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَتَّخِذُ مِنْ دُونِ اللهِ أَنْدَادًا يُحِبُّونَهُمْ كَحُبِّ اللهِ وَالَّذِينَ آمَنُوا أَشَدُّ حُبًّا لِلّٰهِ﴾

“İnsanlar içinde, Allâh’tan başkasını niddler (eşler, denkler ve ortaklar) edinenler vardır ki onlar Allâh’ı sever gibi bunları severler. Îmân edenlerin ise Allâh’a olan sevgileri daha güçlüdür…” (el-Bakara 2/165)

Böylece müminlerin sevgileri, Allah’a ve dînine has olmuştur. Onlar Allah’ı ve dînini sevmişler, Allah ve O’nun dîni için dostlukta bulunup Allah’ın sevdiğini sevmişler; Allah’ın buğzettiğine de buğzetmişlerdir. Hadiste şöyle gelmiştir:

«وَهَلِ الدِّينُ إِلاَّ الْحُبُّ وَالْبُغْضُ؟»

«Dîn, sevgi ve nefretten başka bir şey midir?» [İbnu Ebî Hâtim, Âl-i İmrân: 31. âyetin tefsîrinde Âişe Radıyallâhu Anhâ’dan rivâyet etmiştir]

Bundan dolayı, Resul’ün kula kendi nefsinden, çocuğundan, babasından ve bütün insanlardan daha sevimli olması vâcip olmuştur.

Yine Lâ İlâhe İllallâh şehâdeti, Muhammedun Rasûlullâh şehâdetini gerekli kılmakta ve Rasûlullâh ﷺ’a tâbi olmayı gerektirmektedir. Nitekim Allâh’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

﴿قُلْ إِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّونَ اللهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ﴾

“De ki (Ey Muhammed): Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın.” (Âl-i İmrân 3/31)

Şeyh Abdurrahmân bin Hasen Rahimehullâh’dan yapılan alıntı burada sona erdi. (ed-Durar’us Seniyye, 2/254)

Muhabbet şartını yerine getirmeyen buğz ve beğenmeme küfrü ile kafirdir.


____________________________

Burada zikrettiğimiz şartları kişinin tek tek isimlerini ezberlemesinden ziyâde bu şartları anlayıp içselleştirip amel etmesi gerekmektedir. Zîrâ günümüzde bu şartları tek tek ezberden sayamayacak ama bunlarla amel eden muvahhidler olabilir. Ama bu hususları ezberleyip de anlamayan ve zaten anlamadığı için amel de etmeyen kimseler vardır. Sözgelimi bu kimseler de ilimin Lâ İlâhe İllallah’ın ilk şartı olduğunu itiraf ederler ama Tevhid’i bilmeyen ve Allah’tan başkalarına ibadet eden müşriklere cahil diyerek zorla Müslüman derler. Bu kafir mürcieler ya ilim ne demek onu bilmiyordur ya da şart ne demek onu bilmiyordurlar. Sonuçta bunların da cehâletleri (bilgisizlikleri) mâzeret değildir.




[Arapça-Türkçe Tevhid Risaleleri-1 sayfa 110-123]

Devamı İçin Tıkla: [TAĞUTUN MÂNÂSI]



Kitabın Tamamının PDF'si İçin: TIKLA

Report Page