Koca Adan Cüce Kızı

Koca Adan Cüce Kızı




⚡ TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Koca Adan Cüce Kızı
 İsimler, tarihsel ve kültürel özgüllüğü simgeleyen kolektif bir hafızadan süzülüp gelmeleri nedeniyle, toplumsal dünyaya ve kimliğe referans olurlar. İsimler, sosyokültürel bağlamda şekillenen anlam ve formları bakımından toplumsal kimliğin sembolik araçlarıdır. İsimler kişileri tanımlamanın dışında, onları genel toplumsal ve kültürel sisteme refere ederler, ortak dil dünyası içinde anlamlı bir sürece katarlar, geçmişle bağlantı kurarlar.
Modernleşmeden önce isimler, kültürel aidiyeti tanımlama konusunda önemli işleve sahiptir. Ancak modern dünya, farklı bir anlayış ve işleyiş dinamiğine sahiptir. Örneğin isimlendirme konusunda geçerli olan inanç, anlayış, uygulama ve ritüeller, modern kültür ortamlarında geleneksel işlevlerini sürdürememektedirler. Geleneksel toplumda isimler kişiyi geçmişe bağlayan, kökenle irtibatı kuran sembolik kodlar mahiyetindedir.
Yörede ad koyma çok önemlidir. Çünkü verilen adın özelliklerinin taşınacağına inanılır. Dini kaynaklı olarak daha çok; Ahmet, Selahattin, Rahim, Fatma / Fatıma, Büşra, Şeyma, Ayşe vb. gibi isimlerin sıklıkla tercih edildiğini görmekteyiz. Yine bitki, taş, gökcisimlerinin kullanıldığı; Kiraz, Filiz, Toprak, Kaya, Elmas, Deniz, İnci, Yıldız, Gündüz, Zühre vb. isimler kullanılmaktadır. Renk isimlerine dayanan adlardan; Maviş, Çakır, Yeşim, Gökçe vb. isimlere rastlıyoruz (Semiz, 2007: 28). Yörede asıl ismin yanı sıra göbek adı koyma geleneği de vardır. Göbek adı çocuğa göbeği kesilirken konulur. Yakın geçmişe kadar ad seçilirken ailenin büyüğünün sözleri geçerliydi. Aile yapısının genişten çekirdeğe dönüştüğü süreçte büyüklere ait olan ad seçimi hakkın yerini gençlerin isteğine, tercihine bırakmaktadır.
2017 yılı verilerine göre Türkiye ve Samsun’da en çok kullanılan isimler
Ad seçiminde yakın zamanda ailede vefat eden biri var ise onun isminin verilmesi de yaygın şekilde görülen bir durumdur. Havza ve çevresinde Perşembe ve Cuma günleri ezan okunurken çocuğa ad vermek iyi sayılır (Nami, 1960: 2221). Samsun’da kırsal yerleşimlerde Döne, Döndü, Yeter, Dursun isimlerine rastlanır. Art arda kız çocuk sahibi olanlar, bir sonraki çocuklarının erkek olması için kızlarına “Yeter” ismini verirler ki “kız çocuk yeter, bundan sonraki erkek olsun” manasındadır bu. “Döne,” “Döndü” isimleri de bu maksatla verilir. “Kız oluyor ama artık erkek olacak, kızdan dönecek” manasındadır. “Yeter” ismi, çok çocuklu ailelerde de görülür. Daha fazla çocuğu olmasını istemeyen aile, doğan çocuğuna bu adı verebilir.
“Yaşar” gibi “Dursun” ismi de çocuğa, yaşaması için verilir. Çocuğu yaşamayanlar, çocuklarına Dursun ismini vererek yaşaması temennisini tahkim ederler. Çocuğu yaşamayan birinin evladı olduğunda, çocuğu yaşayan herhangi bir kimseye gidip; “çocuğu sana on kuruşa sattım” diyerek temsilen satar. Çocuğu satın alan kişi çocuğa kendi çocuklarının giysilerini giydirir (Tahsin, 1960: 2213).
 Soyadı kanununda önce kullanılan şân, şöhret, nişan, lâkap ve unvanlar, kişilerin yahut ailelerin belirgin özelliklerini yansıtıyordu. Lâkaplar genellikle kişilere özgü değil sülâleler için, soyadı yerine geçerdi ve insanlar birbirlerini bu şekilde tanırlardı. Lâkap takmak bazılarınca pek hoş karşılanmasa hatta bazen ayıplansa da Samsun yöresinde sürdürülen bir gelenektir.
İlçe merkezinde genellikle insanlar arası iletişimde gerçek adlar ve soyadlar kullanılırken köylerde daha çok insanlara başka adlar verildiği, ailelerin farklı isimlerle nitelendirildiği görülür. Bir lâkap topluluğun da onayından geçince adlandırılan kişinin kimliğinin önemli bir ögesi olur. Lâkapların, insanın fiziki yapısı ve davranışları olmak üzere iki temele dayanılarak oluşturulduğu söylenebilir (Aydın, 2006: 28). Bazen bir insanın soyu ve etnik kökeni de lâkabında kullanılır; Göçmen Sabri, Arnavut Mehmet gibi.
Lâkapların önemli bir bölümü basit adlardan oluşmaktadır: abugat, gayış, geçi, tosun gibi. Şahıs adlarından oluşturulmuş; Garafanın Yakup, Hantazın Kemal, Tokurun Yaşar gibi lâkapların yanısıra, Sülale veya baba adıyla kullanılan; Masmaslar, Pootcular, Çolaklar, Tüysüzler, Gıbışlar, İnceler, Memikler, Kamburlar, Araplar, Mıstıklar, Şildenler, Meslüler, Gonzalizeler, Hafızoğulları, Töngelliler, Samsaklar gibi lâkaplar da görülür (Semiz, 2007: 29).
Yer adları belli bir bölgenin coğrafi yapısı, bölgede yaşayan toplumun sosyal ve kültürel yapısı ve bunların yanı sıra o bölgenin tarihi hakkında araştırmacılara bilgiler verir. Türkiye’deki il merkezi olan 81 kentin; 26’sı fizikî şartlara dayanan adlar, 45’i de insanlara ve topluluklara dayanan adlar taşımaktadır (Güner & Ertürk, 2004: 39). Köy yerleşimleri isimlerini genellikle yöredeki dağ, ırmak ve bitki örtüsünden alır. Aşiret, boy, sülale isimleri de köy adlarına kaynaklık edebilmektedir. Bir yere ad olan isim, o yerle ilgili özel bir durumu da işaret edebilmektedir: Samsun şehir merkezine 3 km mesafedeki Dündartepe’nin bir diğer adı Öksürüktepe’dir. Tepenin bu isimle anılma nedeni, öksürüğü olan hastaların şifa bulmak maksadıyla buraya gitmesidir (Sarcan, 1966: 10).
Samsun ili Osmanlı Devleti döneminde idari birim olarak Canik Sancağına bağlıydı. Canik kelimesinin geçtiği en eski metinlerden biri 13. yüzyılın ortalarında yazılmış olan Danişmendname’dir (Özcan, 673). Samsun'un Osmanlılar tarafından ilk fethine katılan Schiltberger yöreyi Genyck, Zyenick ve Zegnick olarak adlandırmıştır (Öz, 1999: 27).
Çarşamba ilçesi adını, 14. yüzyılda ilçe merkezinde çarşamba günleri kurulan panayırdan almıştır (Ersan, 2011: 162). Osmanlı döneminden kalan bazı kaynaklarda Çarşamba ve Asarcık'ı içine alan bölge “Arım” olarak adlandırılmıştır. Arım sözcüğü kumlu yer, verimsiz toprakları anlamında kullanılmıştır.
Canik’teki yer adlarının büyük bölümü kişi ad ve unvanlarına dayanmaktadır. Bundan başka, çevrenin coğrafi özelliklerine atıf yapılarak oluşturulmuş yer adları da sıklıkla tercih edilmiştir.
Selçuklular zamanında kurulmuş olan Vezirköprü’nün ismi, kurulduğu dönemde Gedekara idi. Gedekara’nın Köprü köyünde şehzade ve paşaların ikamet ettiği bir köşk yaptırıldıktan sonra, bölge “köprü” diye anılmaya başlamış. Arnavutluk doğumlu Mehmet Paşa, sipahi olarak Köprü’ye gelip yerleşir. Mehmet Paşa’nın oğulları Fazıl Ahmet ve Fazıl Mustafa, Osmanlı Tarihine damgasını vuran sadrazamlar oldukları için Köprü kasabası, Vezirköprü adıyla anılmaya başlanır.
Ladik ismi, 4. Mithridates’in annesi Laodika’dan gelmektedir. Şehri ilk olarak Laodika kurmuş ve bu nedenle de onun adıyla anılmıştır (Sarcan, 1966: 19).
Asarcık ilçesinin ismi Osmanlı Devleti döneminde burası için söylenen Hisarcık’tan gelmektedir. Çevresi dağlarla çevrili olduğu için buraya “Hisarcık” denmiş, zamanla sözcüğün başındaki “h” sesi düşmüş ve “Asarcık” denilmeye başlanmıştır (Erdem, 2001: 8).
Hayvan Adları: Ahır hayvancılığının doğu Karadeniz’de yaygın olduğu dönemlerde her ahırda 1-2 büyükbaş hayvan bulunurdu. Evin ihtiyaç duyduğu süt, peynir ve yağ gibi gıda ürünlerini sağlayan inekler, beslenmeleri, bakımları ve sağılmaları dolayısıyla evin kadınlarıyla gün içinde birkaç defa temas halinde olurlardı. Gerek bu yakın temas gerekse ahırda mutlaka birden fazla hayvan bulunması, ineklerin özel isimlerle çağırılmalarına neden teşkil etmiştir.
Ahır hayvanlarına ad seçilirken öncelikle hayvanın fiziki özellikleri belirleyici olur. İneklere renkleri dolayısıyla Kınalı, Sarıçiçek, Karalı gibi isimler verildiği görülür. Fiziksel özellikleri nedeniyle Balaban (boynuzu kırık ineklere bu isim verilebilir), Aynalı, Kadife gibi isimler seçilir. Boğaç, Keçeli (inatçı), Palamut gibi isimler, hayvanın huyuna göre seçilmiş isimlerdir. Bu saydıklarımızdan başka bitki ve çiçek isimleri, çocukların yakıştırdığı isimler, televizyon dizilerindeki karakterlerin isimleri (Mangır, 2015) hayvanlara ad olarak verilebilmektedir.
Yörede söylenen atasözleri ve deyimlerde yöre kültürünün, değerler yapısının yansımalarını görmek mümkündür. Sözlü kültür ürünleri olmaları bakımından, kültürün korunması ve gelecek kuşaklara aktarılmasında önemli işlevlere sahiptirler. Gerek sözlü ifadelerde gerekse yazıya aktarılan metinlerde atasözü ve deyimlerin kullanılması bu bakımdan ayrıca önemli ve gereklidir.
Abdal Abdalın ne umduğunu ister ne bulduğunu.
Acı sirke kabına, tatlı söz sahibine.
Acıkan doymam, susayan kanmam sanır.
Açın üzerine yedi kat yorgan örtmüşler, yine de uyuyamamış.
Ağzı yımbıldıyanın sırtı gümbürder.
Ağalık verme ile yiğitlik vurma ile olur.
Akıllı adamın çarını (çarığını) köpek yimezmiş.
Akıllı düşünene kadar deli kızını satmış, oğlunu evermiş.
Allah süsücü hayvana boynuz vermez.
Anasına bak, gızını al; darana (tarağına) bak, bezini al.
Arap atı kıl çul içinde de belli olur.
Arife günü yalan söyleyenin bayram günü yüzü kara çıkar.
Atan eşek ise de plarını üstüne atma.
Atanın önünden geçeni Allah sevmez.
Avare durmaktan, bedava çalışmak iyidir.
Aynaya bak, aynan yoksa komşuya bak.
Balı parmağı uzun olan yememiş, kısmeti olan yemiş.
Bir ağacın altında bir koyun yatar.
Bir ağaçtan çeç küreği de çıkar, bok küreği de.
Bir avuç altının olacağına bir avuç toprağın olsun.
Bir ekmeklik unun varsa erbabına yaptır.
Bir kaşıkla yedi kişi yemek yemiş, biri de çatlamamış.
Bir koca koyun başı bişişleyin, dokuz toklu başı bişer.
Cahilden, dostun olacağına bilginden düşmanın olsun.
Cehenneme gidiyorum diyen gelmiş, şimdi gelirim diyen gelmemiş.
Cömert derler maldan ederler, yiğit derler candan ederler.
Çağrılan yere erinme, çağrılmayan yere görünme.
Çok söyleme arsız edersin, aç bırakma hırsız edersin.
Dağ başında çam kadı, pelit müftü olur.
Damlayı hor görenin yurdu yanar çöl olur.
Deme dostuna der dostuna. O da der dostuna. Sonra ot basarlar postuna.
Demi ıscakken dövülüü (Demir sıcakken dövülür).
Demir kapı ağaç kapıya muhtaç olur (muhtaçtır).
Dirgene dayanmayan porsuk harman kıyısına çıkmaz.
Dost yüzünden, düşman gözünden belli olur.
Dumansız baca, nizasız karı koca olmaz.
Düşmanı olmayanın arkadaşı da yoktur.
Ekmek buldun giriş, iş buldun sıvış.
El ağzı ile çorba içenin ağzı yanar.
El elin eşeğini türkü çalarak arar.
El terazi, göz kantar; gönül istediğini tartar.
Ele verir talkımı, kedisi yer salkımı.
Elden gelen öğün olmaz, o da vaktinde bulunmaz.
Elekçiyi paşa yapmışlar da “ille kasnak” demiş.
Erine göre bağla başını, tencerene göre gaynat aşını.
Eşeğin büyüğü ahırda (damda durur).
Evlek evlek sattık, böyle böyle battık.
Fakir hırsızlığa çıkmış, ay eritenden doğmuş.
Fareye:”Sidiğin ilaç.” demişler. O da gitmiş, denize işemiş.
Gadaş (kardeş) gadaşa gerek, kesesi ayrı gerek.
Gız gelin olmadan, tosun öküz olmadan ahlâkı belli olmaz.
Gizini dövmeyen dizini döve, oğlunu dövmeyen kesesini döve.
Gurbette öğünmek, hamamda türkü çağırmaya benzer.
Gündüzden fenerini hazırlamayan gecenin karanlığına razıdır.
Hanım yapınca güç, bey yapınca suç.
Her gün tavuk yaşamaktan bir gün horoz yaşamak hayırlıdır.
Her şey incelikten ,insan kabalıktan kırılır.
Her tarlada bir tezek, her köyde bir gazep vardır.
Hile ile iş gören minnetle can verir.
Hop demekle hutbeye (minareye-kubbeye) çıkılmaz.
İki taşar bir pişer, güzelin aşı dünden pişer.
İncir yaprağı devetabanı kadar olmadıkça yaz gelmez.
İş insanın nasıl olduğunu ele verir.
İti havlatmaktansa, bükü dolaşmak iyidir.
İtin akıllısı havlamaktan hoşlanmaz.
Kabaktan terazinin, kozaktan dirhemi olur.
Kadından olursa evliya sokma avluya.
Karıncadan ibret al, yazdan kışı karşıla.
Kısmeti kesik köpek, kurban ayında sılaya gider.
Kışın koca öküze bakmazsan, yazın derisini yüzersin.
Kız gittiği, oğlan bittiği yerde ekmek yer.
Kızını katma akranına eşine, horoz küçükse tavuk düşer peşine.
Kızını serbest bırakırsan ya davulcuya ya da zurnacıya kaçar.
Kızımı evlendirdim boğa aldı, oğlumu evlendirdim düğe aldı.
Kocadır göl eder, kocadır kül eder.
Kuş nereye uçarsa yavrusu da oraya uçar.
Lafını bilmeyen hödükler, sönmüş alevi körükler.
Mart kapıdan baktırır, kazma kürek sapı yaktırır.
Maşa gada (kadar) gocası olan garının paşa gada hükmü olu.
Maşa kadar koca olan paşa kadar hüküm sürer.
Merdivensiz dama, tüfeksiz ava çıkılmaz.
Meymeneti olmayanın merhameti olmaz.
Nazar insanı mezara, hayvanı kazana sokar.
Oğlan büyür koç olur, kız büyür hiç olur.
Olmayınca akıl neylesin sakal, tilkiyi yoldan çıkarır çakal.
Oturmam diyen minder çürütmüş, yemem diyen sofra kurutmuş.
Öfke gelir, söz kararır; öfke geçer, yüz kararır.
Öküz olacak dana varır öküzün yanına yatar.
Ölüsü olan bir gün, delisi olan her gün ağlarmış.
Pastanın tokluğu, dolandırır pokluğu.
Sabahtan kalkan yol almış, erkenden evlenen döl almış.
Sabahtan yağarsa gir yoluna, ikindiden sonra yağarsa gir foluna.
Sahipsiz sürüye kurt parasız bekçilik yaparmış.
Samanın iyisini marta koy, öküzün derisini arta koy.
Sarımsak içli dışlı, soğan yalnız başlı.
Saygı sayana, terbiye alana göredir.
Soydum ektim soyuna çekti, soyundum ektim yine soyuna çekti.
Şeytanla kabak ekenin, kabak başına patlar.
Şalgamın sıkından seyreği daha iyidir.
Talihsiz dağa çıkmış, dağ başına yıkılmış.
Tarlada izi olmayanın harmanda yüzü olmaz.
Turnanın kılavuzu karga olunca konacağı yer kazık tepesidir.
Tosya’ya pirince giderken evdeki bulgurdan olmak.
Turnanın kılavuzu karga olunca konacağı yer kazık tepesidir.
Üveyin özü, kızılağacın közü olmaz.
Üzümüm çok diyene kefenin küçüğünü göstermeli.
Vardığın yer topal ise ayağını sek, kör ise gözünü kırp.
Yağmur yağar çişe çişe, bugün bizeyse yarın size.
Yazın ayransız, kışın yorgansız olmaz.
Yerini bilmeyen şalvarını tez eskitir.
Yidi (yiğidi) kılıç kesmez, bi acı söz öldürü.
Zenginin arabası dağdan aşar, fakirin arabası düz yolda şaşar.
Zenginin her sözüne evet, değilse doğru söyleyene de deli derler.
Zürriyeti olmayanın merhameti olmaz.
Abdal abdalın ne umduğunu ister, ne bunduğunu.
Abraza gitmek, arbaza gitmek: Zıddına, inadına, dikine gitmek.
Ağalar, Paşalar gitti, kıyılar köşeler kaldı kellere, körlere.
Ağrımayan başına çembe (çember) sıkma.
Ağzına tat, yüreğine dert vermek: Verdiğini fazlasıyla ile geri almak.
Akdeniz biçinlik, Karadeniz ekinlik: Hiçbir şeyi umursamayan kişiler için kullanılır.
Aklı semt olmak: Delirmek, melankolik olmak.
Alırken han kapısı, verirken kümes kapısı: Çok cimri kişiler için kullanılır.
Alnım ak, gönlüm pak, yolum hak: Dürüst olmak.
Aşığı yok yer süpürür: Boş yere hayal kurmak.
At kaçtı, torba düştü: Her şey bitti manasına gelir.
Ay edip yetmek, eşek edip binmek: Bir şeyi acımasızca kullanmak.
Aynı güneşte çamaşır kurutmak: Özellikleri birbirine uymak.
Babası asılmaya giderken kızı, "Baba, bugün kına al" demiş.
Babası oğluna bağ bağışlamış, oğlu babasına bir salkım üzüm vermemiş.
Babasının akçası, anasının bohçası.
Başımın emeli, sırtımın semeri: İnsanın düşüncesi kendisine yüktür.
Bayıra vurmuş kart öküz gibi solumak.
Beni ister ensesi bitli, ben isterim beli divitli.
Beş kuruşu beğenmeyenin karısı hamamda kalmış.
Bir başım, bir perim: İnsanın zihninde çok şey bulunur.
Bucaktan del (değil), ocaktan al garıyı.
Çamura basıp çalıya çamaşır asmak: Bir yandan yaparken diğer yandan yıkmak.
Çenende bir tutam kıl taşıyacağına yüreğinde bir damla nur taşı.
Çiçeği bölünmek: Kısmetine başkaları da ortak olmak.
Çok yaptık yalanı yarım kalsın kalanı.
Dağ başında koçak, sende bir gün gezek: Muradımızı alalım manasındadır.
Damdan düştü gümbedek, efendi oldu züppedek: Bir makama hak etmeden gelmek.
Değirmene vardım derdim söylemeye, değirmen başladı fır fır dönmeye
Değirmene verdim, derdimi yemeye: Derdi çok manasına gelir.
Deli tuttuğunu tutar gibi tutmak: Çok acımasızca davranmak.
Demire demir, kömüre kömür demek: Her şeye hakkını vermek.
Diline sirke sarmak: Kötü sözlü olmak.
Dünya yansa bir halbur samanı yanmaz: Hiçbir şeyi dikkate alıp önemsemez.
El ağzı ile çorba içmek: Onun bunun olmayacak sözüne itibar etmek.
El çuvala girmiş sende mi gireceksin: Her şeyi yapmaya kalkma.
El malı ile dost kazanmak: Kendinden bir şey olmadan başkalarının yardımı ile iyi görünmeye çalışmak.
Elmanın irisi, kalmadı gerisi: Sebze ve meyve satıcılarının kullandığı bir tabirdir.
Eltinin bohçası eltininkiyle kavga edermiş
En akıllısı değirmende yoğurt öğütür: Hiçbir tanesinin yaptığı iş işe yaramaz.
Et pişirmeden nohut ıslamak: Münasebetsiz işler yapmak.
Gelini oyuna kaldırmışlar yerim dar demiş, yerini genişletmişler derim dar demiş.
Görüm görüm gör taşı, gördüğün yerde vur taşı.
Göz değil, külhan penceresi: Bakışlarıyla etrafa korku salmak.
Gözlerini döndermek: Çok kızmak, hiddetlenmek.
Gözlerini içine çevirmek: Dertlerini içine atmak.
Gurbette öğünmek, hamamda türkü çağırmaya benzer.
Güney çiçeği gibi solmak: İstikrarsız olmak, çabuk sönmek.
Haline bakmaz, bal ili pekmez yer: Ayağını yorganına göre uzatmaz.
Hanım yaptı kazara, halayık yaptı pazara.
Har vurup, harman savurmak: Çok savurgan olmak, sorumsuz olmak.
Hayırlı evlat bir bakır süt getirir.
Haziranda kar yağdı, sattık samanı, yaptık hanı.
Hendek atlamak: Çoğu güçlükleri aşmış olmak.
İki adama bir börek, sana ne gerek.
İki karga gelse, biri aç gider: Mevcut bir şeyin çok az olması.
İpekten kuşağa düşmüş: Çok şanslı olmak, talihi açık bulunmak.
İstedim vermedi, çaldım görmedi: Allah için vermeyenin malı kaybolur.
Kapandı gözler, tükendi sözler: Ömür bitince her şey biter.
Kapı kısırığı gibi kenarda durmak: Bir topluluktan çok uzak olmak.
Karga gibi kanırmak: Münasebetsiz şeyler söylemek.
Keçinin atladı yeden oğlak da atlâ.
Kel baştan sekiz kopmak: Çok zor anlar yaşamak, meşakkat görmek.
Kelim var, sabunum da var: Derde göre dermanın da bulunması.
Kelin kulağı gibi kalmak: İşlenen suç karşısında herkese duyulmak.
Keşkeği keş ettin, her işi baş ettin.
Kezine basmak: Bir kimsenin hoşlanmayacağı bir yönünü açığa vurmak.
Kimiş (Girmiş) içine sıska, ni yapsın ona mıska.
Köpek postuna peynir basmak: Kötü kişilerle beraber olmak.
Köye gelirken talını, şehre giderken dayını bilmemek: İçinde bulunduğu topluluğa uyum sağlayamamak.
Kuma gemisi yürümüş de elti gemisi yürümemiş.
Kuraklık, gelinin ayağından, çobanın dayağından olur.
Kuru kuru kıyafet, soğuk soğuk ziyafet: Bir şeye gösterilen önem ne ise alınacak semere de odur.
Kuru tıraş beş kuruş, sulu tıraş on kuruş: Bir işin emeğine göre değeri vardır.
Mengef atmak: Sevinçten uçmak, çok mutlu olmak.
Neri (nereye) gitsen okka dööt (dört) yüz direm (dirhem) olmak.
Oğul olsun da bok böcüğünden olsun.
Orta vurmak: Yardım etmek, iyilikte bulunmak.
Pastanın tokluğu, dolandırır pokluğu.
Salavatla tay öğretmek: Korkarak hareket etmek.
Samana kazık çakmak: Olmayacak işlere girişmek.
Sana bana kim bakar, yahniyi köpek kapar.
Sesliğinde horlamak: herkes kendi dalında işini daha iyi yapar.
Sokak kelteği gibi olmak: Elaleme rezil olmak, ortada kalmak.
Surat asmak: İyi davranmamak, güler yüz göstermemek.
Suratı asık olmak: Kötü mizaçlı olmak, morali bozuk olmak.
Şap arpalık, mısır buğdaylık: Kendine hiçbir şeyi dert etmeyenler için kullanılır.
Tembelliğe yapışmak: Hiç çalışmamak, boş boş oturmak.
Tencere tava, hepimizde bir hava: Herkesin ayrı ayrı hareket etmesi.
Ucu ucuna, dibi dibine: Her şeyiyle tam yeterli olmak.
Üflesen uçuyor, haykırsan kaçıyor: Çok korkak kişiler için söylenir.
Var dağının altında büyümüş: Çok savurgun olanlar için söylenir.
Vurdum duymaz, çaldım oynamaz: Gafilce hareket edenler için söylenir.
Yağmurlu günde tavuğa su vermek: Münasebetsiz işler yapmak.
Yanımdaki yanımda, karşımdaki canımda: Uzakta olan daha kıymetlidir.
Ye ekşiyi doğur Ayşe'yi, ye tatlıyı doğur Hakkı'yı: Aşeren kadın ekşi istediğinde kız, tatlı istediğinde erkek çocuk doğuracağına yönelik inanışı işaret eder.
Yelin yeldim yel verdim, emeklerimi sele verdim: Boşu boşuna uğraştım.
Abdal abdalın ne umduğunu ister, ne bunduğunu
Abraza gitmek, arbaza gitmek : Zıddına, inadına, dikine gitmek
Ağalar, Paşalar gitti, kıyılar köşeler kaldı kellere, körlere
Ağrımayan başına çembe (çember) sıkma
Ağzına tat, yüreğine dert vermek: Verdiğini fazlasıyla ile geri almak.
Akdeniz biçinlik, Karadeniz ekinlik: Hiçbir şeyi umursamayan kişiler için kullanılır.
Aklı semt olmak: Delirmek, mela
Domalma Götten Sikiş
Büyük Götlü Kadın Sex Izle
Yeni Yüklenen Cep Pornası

Report Page