Kara Çarşaflının Içi Böyle

Kara Çarşaflının Içi Böyle




🔞 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Kara Çarşaflının Içi Böyle

HABERLER
GÜNCEL
Çarşafla örtünmeye kim, ne dedi?
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Tüm Hakları Saklıdır © 2007 Gazete Turka | Haber Scripti
Gerçek Hayat dergisi bu haftaki sayısında "çarşaf"ı kapak dosyası yaptı. ön yargı duvarında bir tuğla; Çarşaf” başlığıyla yer alan kapak dosyasında çarşaflıların aşka nasıl baktığından, neden erkek doktor istediklerine kadar her şey bulunuyor.
Dosyada her kesimden çok sayıda görüş de yer alıyor. Görüşler arasında en fazla dikkat çekeni ise hakaret niteliği de taşıyan ünlü aktör Tarık Akan"a ait. Çarşaf hakkında kötü şeyler düşündüğünü söyleyen Akan, “Rezalet. Kara çarşaf artık çağın dışında kalmış bir anlayış. Çok ilkel. Bunun dinle, inançla hiçbir alakası olmayan aptal beyinlerin, kocaların daha doğrusu, baskıyla kadınlarına giydirdikleri bir şekil diyebilirim.” ifadelerinde bulunuyor.
Çarşaf konulu bir belgesel herhalde şu cümlelerle başlardı… “Siyah çarşaflarıyla sokaklarda yürüyor, yürüdükleri yetmezmiş(!) gibi, çarşıda pazarda dolaşıyorlar. Aralarında şehrin lüks semtlerinde turlayanları da var! Sadece "aykırı" semtlerde değil, yoğun olarak "görüldükleri" yerlerde de yadırgandıkları oluyor. Veya tam tersi vuku buluyor; yüceltiliyorlar. Duruşların, tavırların bulanıklaşıp, herkesin tutunacak bir yer aradığı, oradan oraya savrulduğu günlerde, "kara çarşaf" giyip, “Ben buyum!” demek, bir noktadan sonra cesaret olsa gerek….” Gelelim şimdi peşine düştüğümüz sorulara… Çarşaf nedir, çarşaf neden giyilir, kimler çarşaf giyer, çarşaf giymek ne demektir, çarşaf giyenden kim rahatsız olur, rahatsızlığını nasıl belli eder, belli etse n"olur, etmese n"olur… Bugün, binlerce yıllık geleneklere dayalı olarak, dünyanın dört bir yanında çarşaf, farklı dinlere mensup kişiler tarafından tercih ediliyor. Yahudiler, Hıristiyanlar, Müslümanlar… Hepsinde hemen hemen aynı mesaj var; “Yaslıyım, yas tutuyorum”. "Takva" niyetiyle giyilen çarşaf ise sadece Müslümanlar tarafından kullanılıyor. Daha çok sıcak ülkelerde giyilmesinden ötürü de rengi siyah. Çarşafın sadece Müslümanlar tarafından tercih edilmediğini böylece özetleyip, bugün sokaklarda gördüğümüz bu kıyafetin serencamını okuyalım. Ardından çarşafa dair bilgi, yorum ve hatıralara sıra gelsin.
İLK ÇARŞAF 1871"DE Mİ GELDİ? Çarşaf kelimesi, Farsça ""çaderşeb""den geliyor. İran ve Irak'ta kullanılan çarşafın, 18. ve 19. yüzyılda Mısır"da yaygın olduğu söyleniyor. Çarşafın bizim topraklarımızda yer bulması ise Tanzimat döneminde Mekke"den dönen hacıların armağanı olarak bilinir. Soner Yalçın"a göre Hititler"den geliyor çarşaf. Çarşaf"ın Osmanlı"ya nasıl geldiğini, tarihçi-yazar Mustafa Armağan"dan dinleyelim: “Osmanlı"da kadınlar başından beri çarşaf giyiyor değillerdi. Peki ne zaman ve nasıl geldi çarşaf? Bu konuda bazı tanıklar, ilk çarşafın İstanbul"a Suphi Paşa"nın Şam Valiliği sırasında ve onun harem kadınları tarafından 1871"de geldiğini söyler. Bu oldukça geç bir tarihtir. Bunu başlangıç olarak alsak bile Cumhuriyet ilan edildiğinde çarşafın Türkiye"deki ömrü yarım asra zar zor ulaşmış bulunuyordu. Ferace karşısında yaygınlaşmasının ise 1890"lara doğru gerçekleştiğini görüyoruz. Nitekim bize Osmanlı kadın tarihiyle ilgili değerli bilgiler bırakan Leyla Saz, 1878"de İstanbul"da ferace giyildiğini, ilk çarşafı, eşinin valiliğe tayini üzerine Trabzon"a gidince diktirdiğini ve İstanbul"a dönüşünde kadınların çoğunun çarşaf giymeye başladığını görüp şaştığını anlatır. Yani aslında çarşaf, onu yasakladığı söylenen Abdülhamid döneminde yaygınlaşmıştır!”
SİYAH GÜNEŞTEN KORUR Ülkelerin iklimsel özelliklerine bağlı olarak küçük farklılıklar göstererek biçilip dikilen çarşafların renkleri de yine coğrafi özeliklere göre değişebiliyor. “Güneşi iyice çeker ve yakar” diye bildiğimiz siyah renk, özellikle Afrika ülkelerinde “güneşten daha az etkilenmek için” tercih ediliyor. Kullanılan kumaş ve uzunluğu, yine çoğu İslam ülkesinde takva ölçüsü olarak tanımlanmaktan öte, "kariyer" belirleyici de oluyor. Kimi ülkelerde, kumaşın kalitesi, siyah renk ve metre hesabıyla değerlendirildiğinde, çarşafı giyen kişinin hangi sınıftan olduğuna dair ipucu bulunuyor hatta. Çarşaflı kadının, yüzüne peçe takıp sadece gözlerini açıkta bırakması, gözlerini bile örtüp bütünüyle görünmez olması, bir noktadan sonra o kişinin "mühim bir insan" veya "mühim bir insanın karısı" olduğuna da delil sayılıyor. Hasılı; bizim “yabancı memleketler” diye bildiğimiz çoğu yerde çarşaf, Türkiye"deki gibi “insanı öcü yapan” kıyafet olarak değil, onur, şan, şeref, karizma, asalet gibi kavramları çağrıştırıyor. Bizde ise çarşaf, "kara" olduğu yetmezmiş gibi(!), birilerini huzursuz eden, birileri tarafından aşağılanmayı hak eden(!) bir kıyafet ve kesinlikle yasaklanmalı, hatta Cumhuriyet mitinglerinde itina ile yakılmalı!
YOLDAN ÇEVİRİP, ÇARŞAFLARIN KESİLDİĞİ GÜNLER İkinci Abdülhamit"in çarşafı yasakladığı söylenir. Bazı tarihçilere göre bunun sebebi, Sultan Abdülhamit"in, yüzlerini bile görmediği kişiler tarafından öldürüleceği korkusu. Bir başka iddia, Sultan"ın, çarşaflıları "böcek sürüsü"ne benzettiği yönündedir. Bununla ilgili iddialara cevap, Sultan Abdülhamit"in konuyla ilgili fermanı. Çarşafla ilgili ferman metnini dosyamızın sonunda sunduğumuzu hatırlatarak sürece devam edelim. Zaman geçiyor... Derken kılık kıyafet kanunu çıkıyor ve çarşaf İstanbul sosyetesi tarafından şekil değiştiriyor; peçe kalkmış, etek boyu kısalmış… 60 ihtilalinden sonra da çarşaf, "görüntü kirliliğine" sebep olduğu gerekçesiyle yasaklanıyor ve sokakta "yakalanan" çarşaflı kadınlara hadleri bildiriliyor. Hem de nasıl; sokak ortasında çarşaflarının etekleri makaslarla kesilmek suretiyle. Belki sizin evinizde de bunun bahsi zamanında geçmiş ve nineleriniz evden çıkıp bakkala kadar ne zorlukla ve korkuyla gidip hemen dönüverdikleri günleri anlatmıştır. Tesettürlü kadın eve kapatılıyor özetle. Ömer Baytar"ın kişisel arşivinden bulup çıkardığı gazete kupüründe görünen, bunun küçük bir örneği sadece: Teyzeler caddeye çıkıyor ve “şehrin güzelliğini bozdukları” için ikaz ediliyor. Çarşaflarını çıkarmayan kadınların etekleri kesiliyor. Bütün bunlar, "örnek olsun" diye, gazetelere haber yapılıyor, kurallara uymayı düşünmeyen kadınların "etekleri tutuşsun" ve bir daha zorluk çıkarmasınlar isteniyor.
ÇARŞAMBA"DA ŞÖYLE BİR GEZİNMEK Bugün… Bugün çarşafı farklı cemaatlere mensup olan kadınlar giyiyor; Çarşambalılar, Menzilliler, Nur cemaatinin Yazıcılar kolu… Fakat yine bugün çarşaflı kadınlardan bahsedildiğinde akla hemen İstanbul"un eski ilçelerinden Fatih"in Çarşamba"sının gelmesi tesadüf değil. Mahmut Efendi etrafında toplanan "Çarşamba cemaati"ne mensup erkekler nasıl sarık ve cüppeleriyle tanınıyorsa, kadınlar da çarşaflarıyla tanınıyor. İsmailağa Camii sokağında ve çevresinde oturan cemaat mensuplarıyla sohbet bizim için mümkün ancak hanımlar fotoğraf çektirmek konusunda hayli titiz. Çarşaflılar hakkında nenedir sorup öğrenmek için gittiğimiz ilk mekan İsmailağa Sokağı oldu. Bu sokak aynı zamanda, ceket ve eteğiyle yürüyen birinin bile yadırgandığı bir sokak olmalıydı. Bunu çevrede Hoca Hanım olarak bilinen C.H. ile yaptığım görüşmeden ayrılırken hissettim. Görüşme gayet samimi bir havada geçmiş ve ben cemaat ve çarşaf giyen hanımlar hakkında epey bir kanaat sahibi olmuştum. Dönüş saatinin öğle namazına denk gelmesi ise camii etrafında toplananların dikkatini çekmemle sonuçlandı. Yaşanan küçük bir örnek şudur: Hoca hanımla görüştükten sonra binadan çıkıyorum. Dış kapıyı ben çekmeliyim. Ağır ve zor kapanan bir kapı olduğundan içeriden uyarıyorlar, “Hızlı ve güçlü çek.” Hızlı ve güçlü çektiğim kapı artık kapalı. Küçük çaplı bir savaştan mağlup çıkmışçasına derin bir nefes alıp yürümek için yola dönüyorum. Karşımda beyaz sakallı bir dede. Kıpırdamadan duruyor. Döner dönmez kendisiyle karşılaşmış olmanın vereceği şaşkınlığı gözlerimden okumak için beklediği, gülümsemesinden belli. “Hayırdır amca, neden bakıyorsunuz?” sorusunu sözlerimle değil, gözlerimle yöneltebildim ve o bu soruyu anlayıp, gülümseyerek soruyla cevap verdi; “Almadılar seni içeri değil mi?” Bu soru, besbelli bir "liyakat" sorusuydu. O eve girmeye, o kapıyı kapatmaya sanırım layık değildim. Şaşkınlığımı üzerimden ne kadar atabildim, hatırlamıyorum fakat yaşlı amcaya cevap vermeliydim, “Yok amca, ben içeri girdim, şimdi çıkıyorum işte.” Ya amca ikna edilmesi her zaman için zor bir amcaydı ya da ben bir imkansızı başarmış ve oraya girebilmiştim. Artık tebessümü daha rahat bir gülüşe yayılmıştı ve başını yukarı aşağı sallayarak bana inanmadığında ısrarcıydı, “Almadılar, almadılaaar…” Tebessüm edip gitmekten başka çare yok tabi.
ÇARŞAF MODELLERİ ARTIYOR Çarşaflılar ile sonraki buluşmalarımızdan birini Esenler"de yaptık. Gazeteci dendiğinde herkes ne kadar tedirgin oluyorsa, onlar da tedirgin oluyordu. Ancak araya "tanıdık" sokup, "zararsız" olduğumuza ikna edince, buluşmamız "röportaj" havasından çıkıp, koyu bir sohbet kıvamına ulaştı. Oturup sohbet ettiğimiz kafenin üst katında sadece biz vardık ve her şey yolundaydı. Neden ve ne zaman çarşaf giydiklerini anlatıyorlardı. Sünnete riayet etmek için çarşafı tercih ediyorlardı ve rahibeler kadar değerleri olmadığından şikayetçilerdi, “Habitat II"de rahibelerle karşılaştırdılar bizi ve onlara saygı gösterdiler. Bizi görmezden geldiler. Kompleks değil de nedir bu?” Öte yandan çarşafın aslında o kadar da ideal bir kullanımı olmadığını düşünüyorlar; rüzgarda uçuşuyor, kollarını kaldırınca kıyafetleri görünüyor… Fakat alternatif yok. Zaman zaman çıkan yeni modellere karşı temkinliler; pardesü gibi kolları olup bellerine kadar inen bol örtüyü henüz çoğunluk benimsememiş. Bu model, merhume Süreyya Yüksel Hanımefendi"nin de kullandığı bir model. Genelde peçeyi değil, çeneyi biraz kapatıp gözleri açıkta bırakan örtünme biçimini tercih ediyorlar. Pardesüden çarşafa geçenler olduğu gibi, sıkılıp pardesüye dönenler de oluyor. Kendilerince bir sorun yok ortada görünmelerinde ve onları sorun görüp mitinglerde çarşaf yakanlara anlam veremiyorlar…
SELAM ALMAYAN ÇARŞAFLILAR Ailemizde çarşaf giyen sadece bir kişinin bulunması, çarşaflıları (bu anlamda) yakından tanımak için yeterli değildi tabi. Çarşaflılar hakkındaki kanaatlerim, çocukluğumdan bu yana hep çevrelerinde yaşamamdan kaynaklanıyordu. Çocukluğumdan beri mutlaka çarşaflı komşularımız oldu. Mutlaka bir tanıdığımız çarşaflıydı. Ramazan aylarında, bir gün bile olsa, mutlaka çarşaflı bir hocanın sohbetine katılıyordum. Ne anlatıyorlardı; nefs, cennet, cehennem, insan ilişkileri, edep, oruç, ibadet… Bir insanın duyup bilmesi gereken her şey. 80"lerde İmam Hatip lisesine giden küçük kız çocuklarının selamı, «pardesülü oldukları» gerekçesiyle, karşılıksız kalıyordu. Selam almayışlarının sebebi, pardesülülerin günahkar olduklarını düşünmelerinden ileri geliyordu. Boyu kısa olup da, üzerimnde emanet gibi duran pardesü ile yeterince takvalı olduğunu düşünenler, günahkar bulunmalarına anlam veremezdi. Öğrendik ki, Mahmut Hocaefendi"den önce cemaatin başında bulunan merhum Ali Haydar Hocaefendi"nin "yanlış yorumlanan" bir sözü imiş verilen selamların alınmayışına sebep: “Pardesü giren eve küfür burnunu sokmuştur.”
O GÜNDEN BUGÜNE DEĞİŞEN DENGELER Ali Haydar Hocaefendi bu sözüyle aslında ne demek istemişti ve sözü yıllarca nasıl anlaşılıp yorumlandı? Nasıl oldu da "sadece çarşaflılar Müslüman kalmıştır" denilecek kadar katı algılandı ve pardesülülerin "bile" selamı alınmadı? (Belki de hemen burada Ali Haydar Efendi"nin kızlarının çarşaflı değil de pardesülü olduğunu not etmek, sözünün yanlış anlaşıldığına güzel bir delil olacaktır.) Hocaefendi, bu sözü söylediği yıllarda, pardesü bir Fransız modeli olarak Türkiye"ye yeni geliyor ve yaygınlaşıyordu. Fransa"dan Batı"dan gelen her şey gibi, kılık kıyafetin de İslam"a aykırı olacağından hareketle söylenen bu sözle aslında, “Bu yeni kıyafet bir küffar memleketten gelmiştir” denmek istenmiştir ve o dilden dile dolanan sözü etmiştir. Zaten sorun da burada şekillenmiş; dilden dile dolanmak! Söz, ilk ağızdan çıktığı şekliyle kalamamış, cemaatte belki de takvada birbiriyle yarışanlar tarafından giderek daha da katılaştırılarak yayılmış. Sonuç; başı açıklar bir yana, topuklarına kadar uzun pardesü giyenlere bile mesafeli olmak. Zaman zaman yaşanan tatsız münferit olaylar, cemaatin tümüne mal edilince hata anlaşılmış ve bugün daha "rahat" bir cemaat olmalarının da yolu açılmış.
28 ŞUBAT"IN SUNDUĞU BAŞIBOŞLUK Bugün, başlarından 28 Şubat geçmiş bir cemaat olarak başka bir konumdalar. Sadece çarşıda pazarda değil, hemen her yerdeler ve kendilerinden eminler. Lüks alışveriş merkezlerinde alışveriş yapıyor, spor salonlarına, güzellik merkezlerine gidiyorlar. Genç kızlar bir yandan hafızlık eğitimi alıyor, bir yandan üniversiteye hazırlanıyor. Dünyanın dört bir yanında neler olup bittiğini anlamak için seminer düzenliyor, sadece dini içerikli roman okumak yerine, Türk ve dünya klasiklerini de okuyorlar. Çarşaf giyen genç kızların, yani "yeni neslin", yeterince takvalı olmadığına dair de kaygıları var. Üstelik sadece yeni yeni çarşaf giyen genç kızların değil, büyüklerin de eskisi kadar bilinçli olmadıklarından, vakitlerini boş geçirmelerinden dolayı duydukları üzüntünün kaynağı, yine 28 Şubat. Postmodern darbenin ilk elden mağdurları olarak, artık ne Mahmut Hocaefendi ne de Cüppeli Ahmet Hocaefendi vaaz veremiyor. Bu durumu “başıboş kalmak” olarak yorumlayan hanımların derdi, bilinçlenmek için neler yapılabileceği konusunda yoğunlaşıyor. Necla Koytak ve Saliha Erdim"in verdiği “aile” konulu seminerlerin bu anlamda önemi büyük.
"NİNJA" MODASI GEÇMİYOR, TACİZE DEVAM! Çarşaf giyen hanımların karşılaştıkları zorlukları kendileriyle konuştuk. "Kendi semtlerinde" rahat hareket eden çarşaflı hanımlar, biraz "dışarı" çıkacak olsa, birilerinin dikkatini çekiyor ve rahatsız ediliyorlar. Üstelik, o bildik, basit, sevimsiz usullerle. Enteresan olan belki de, “Ninja” ve “Kara Fatmalar” gibi sözleri işiten çarşaflıların, herhangi bir olumsuz tepki vermeyişi. Çarşaflıları yadırgayanların şöyle bir açmazı da var dikkatlerden kaçmayan; örnek verelim: Otobüstesiniz. Boş koltuk yok. Bir yaşlı geliyor ve çarşaflı bir kadının yanına gelip bekliyor. Kendisinden genç olan çarşaflının kıpırdamadığını gören teyzenin dudaklarından dökülen sitem şu; “Bir de çarşaflı olacaksın ama yer vermiyorsun!” “Bir de çarşaflı olacaksın…” diye başlayan sitemlerin sonu yok. Bir çarşaflı Halk Ekmek kuyruğunda sırayı bozmuştur aynı sitem, yere peçete atmıştır aynı sitem, balkondan sofra bezini silkelemiştir, çamaşırı ıslak asmıştır, sokakta yürürken biraz sesli gülmüştür, ağzında sakız vardır… Soruyoruz, “Neden size böyle tepki veriyorlar?” diye. “Çünkü bizim çok iyi İslami eğitim aldığımızdan eminler ve bizim hata yapmamızı beklemiyorlar.” Soruyoruz; “Laikçiler de peşinizde, sürekli sizi eleştirecek şey arıyorlar?” “Evet…” diyolar, “Onlar bile bizim ahlakımızdan şüphe duymuyor.” “Peki nedir bu kadar abartılması giydiğiniz çarşafın?” “Dertleri bizimle değil, dinle.”
ÇARŞAF NEDEN GİYİLİR? Çarşaflılar hakkında konuşmanın tabi ki önce çarşaflılarla konuşmak olduğunu düşündük ve gittik. Neden ve nasıl çarşaf giydiklerini, çarşaf giymenin inceliklerini, çarşafı nasıl tanımladıklarını, çarşaflarıyla sokakta dolaşırken kendilerini nasıl hissettiklerini, çarşaf giymeyenlere nasıl davrandıklarını, sokakta caddede çarşaflarından ötürü sözlü tacizle karşı karşıya kalıp kalmadıklarını, eleştirilere nasıl cevap verdiklerini, mitinglerde çarşaf niyetine siyah kumaşların yakılmasına nasıl tepki verdiklerini... Çarşaf giymeyenlere de sorduk; çarşaflı gördüklerinde neler hissediyorlar, çarşafın bir tehlike olup olmadığı hakkında ne düşünüyorlar... Araştırmacısından sanatçısına, modacısından gezginine, hukukçusundan ilahiyatçısına kadar geniş bir yelpaze hazırladık. Çarşafın tehlike olduğunu düşünenlerle, takva açısından gayet mükemmel olduğu kanaatinde olanlar ve çarşaflıların varlığından rahatsız olup, hiçbir şekilde sakınca görmeyenler… Hepsi, burada.
Mehmet Şevket Eygi: YÜKSEK TABAKA ÇARŞAFI BEĞENDİRMELİ
Tesettürde "çarşaf" sizin için ne anlam ifade ediyor? Çarşaf fıkhen size göre doğru bir tercih mi, abartı mı?
Çarşaf tek tip bir kıyafet değildir. Çarşafın birçok türü bulunmaktadır. Yakın tarihin kudretli gazetecilerinden merhum Ref"i Cevad Ulunay, eski çarşafların, bugünkülere nisbetle son derece zarif, estetik, sanatlı olduğunu yazardı. Reşat Nuri Güntekin"in Çalıkuşu romanında, Feride"nin gül kurusu renkli çarşafını, o kitabı okuyanlar hatırlayacaklardır. Dinî tarafı olmayan Yakup Kadri (Karaosmanoğlu) 1915"te, “Çarşafa ve Peçeye Dair” bir yazısında bir estet ve edib olarak çarşafı ve peçeyi övmektedir. Bence, İslamî tesettüre en uygun kıyafet çarşaftır. Yüksek Müslüman tabakanın bunu zarif, kibar, sanatlı ve estetik şekilde giymesi ve beğendirmesi gerekir. Kenar mahalledeki fakir bir kadıncağızın mütevazı çarşafı ile zengin, imkanlı, tahsilli bir İslam hanımının çarşafı elbette bir olmaz.
Çarşafın "tehlikeli" olduğu söyleniyor. Kimin için ve neden tehlikeli?
Militan, fanatik ve agresif olmayan dinsizlerin Müslümanların çarşafına karışmaması gerekir. Toplum için asıl tehlike çarşafta değildir, şunlardadır; Dozunu her gün artıran müstehcenlik… Aşırı seks serbestisi… Bazı kadın ve kızların erkekleri tahrik etmeleri… Kadınların resmî vesikalarla fuhuş yapmaları, bu fuhuştan KDV ve gelir vergisi alınması… Kadının seks aracı olarak görülmesi ve gösterilmesi… Çarşaftan dolayı kimseye bir zarar gelmez. Saydıklarımdan gelir… Çarşaf (ve diğer tesettür vasıtaları) kadın ve kızların haysiyetini, şerefini, namusunu, itibarın korur. Çarşaflı olmak, birilerinin iddia ettikleri gibi bir tür kölelik değil, tam aksine hürriyet ve haysiyettir.
Çarşafın yadırganması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Maalesef bazı Müslümanlar da çarşafı yadırgıyor. Maalesef halkımızın bir kısmı şartlı refleksli mahluklar haline getirilmiştir. Türkiye için çarşaf ve namaz hiçbir zaman bir tehdit ve tehlike oluşturmaz. Geniş düşünmek, hoşgörü ile bakmak gerekir. Keşke Yakup Kadri"nin “Çarşafa ve Peçeye Dair” başlıklı kısa yazısı (bir edebiyat şaheseridir) milyonlarca basılsa ve halka okutulabilse…
Çarşaflılar sizce rahat mı? Yolda yürürken, bankada sıra beklerken, markette alışveriş yaparken… bakışlarla bile olsa, çarşaflıların taciz edildiğine şahit oldunuz mu?
Bütün çivileri yerinden oynamış bir toplumda yaşıyoruz. Toplumsal uzlaşma, millî barış dinamitlenmiş, halk, birbirinden kopuk kamplara ve sektörlere ayrılmıştır. Bu yüzden çarşaflılar bazıları tarafından dışlanmaktadır. Öbür taraftan bazı çarşaflılar da, kendileri gibi giyinmeyenlere kötü gözle bakıyor, hattâ dil uzatıyor. Bu gibi tahammülsüzlükleri önlemek için öncelikle hali vakti yerinde, okumuş, yüksek tabaka çarşaflıların son derece zarif, sanatlı, beğenilecek şekilde giyinmiş olmaları gerekiyor. Yakup Kadri Karaosmanoğlu"nun Çarşafa ve Peçeye Dair isimli makalesi, çarşafa övgüler sıralıyor. Reşat Nuri Güntekin"in Çalıkuşu romanının orijinalinde ise çarşaf bir "olgunlaşma" simgesi olarak anlatılıyor. Ancak, romanın bugünkü baskıları, çarşafla ilgili bölümler "arındırılmış"!. Bu çirkin asrın ve bu çirkin muhîtin (ortamın) yegâne süsü, yegâne güzelliği sizin çarşafınız, sizin peçenizdir. Yalnız bunlardır ki, gözlere hâlâ bakmak tahammülünü, bakmak arzûsunu veriyor. Niçin onlardan müştekî (şikâyetçi) gibisiniz? O mazrûfa (zarfın içindekine), bu zarftan daha muvâfık (uygun) ne olabilir? Sizi böyle gördükçe bir kadının başka türlü nasıl giyinebileceğini düşünüyorum ve çarşafsız, peçesiz bir kadın tahayyül edemiyorum.
Sakın onları çıkarmayınız, sakın onları atmayınız. Bu çirkin asrın, bu çirkin muhîtin ortasında, asâlet (soyluluk) ve zerâfete yegâne dâl (delil ve âlâmet) olarak, bunlar, sade bunlar kaldı. İnsanlar senelerden beri, insanlığı terzîl (rezil etmek) için ve cemiyetlere manzaraların en fenasını vermek için sevimsiz bir cinnetle her şeyi devirdiler. Bu gürûha (şuursuz ka
Am Sikişi Beleş Izle
Yumuşacık Meme
3gp Sex Ilk Defa

Report Page