Eski Bir Dostu Ziyaret Ediyorum Sadece

Eski Bir Dostu Ziyaret Ediyorum Sadece




🔞 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Eski Bir Dostu Ziyaret Ediyorum Sadece




EDEBİYAT






Her Kış Eski Bir Dost Gibi Ziyaret Etmenin Boynumuza Borç Olduğu 5 Şiir




Yazan Meltem Deniz Doğan




17/01/2021




Kültür Bakanlığı Yayınları’nın Türk Büyükleri Dizisi’nden çıkan İnci Enginün editörlüğündeki kitabın kapağıdır, örnek teşkil etmesi amacıyla alınmıştır.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?
Cancel reply








Görmezden gelmenin giderek zorlaştığı iklim sorunlarından kafamızı biraz sıyırabilirsek, dört mevsim yaşayan bir coğrafyada, hangi mevsimin diğerini döveceğiyle ilgili çocukça kavgalarımızı bir kenara bırakmak konusunda hemfikir olabiliriz. Yine de hayatın pek çok alanında olduğu gibi, bu da öznel bir konu ve bazılarımız, bazı mevsimleri daha çok seviyoruz. İşin açığı kış, tecrübe ettiklerimin arasında en az sevdiğim mevsim ve gerçekten bir iklim krizi gündemimizde olmasaydı, asla gelmeyen bir kış mevsimiyle mutlu mesut yaşayabilirdim . Fakat Düny memleketinin iyiliği için yine yılın o zamanı, biraz geç de olsa gelmiş bulunuyor. Bizim gibi burnunun ucunu soğuktan korumak için kırk takla atıp, bacağına beş kat battaniye saranlara ise bu mevsimde de sevecek şeyler arayıp, teselli bulmak kalıyor.
Bazı şarkıların belirli zamanlarda kulak verildiğinde daha iyi gideceğine veya bazı kitapların okunması için belirli bir zamanı beklediğine inananlardansanız, bu yazı sizin için geliyor. Çünkü bir kış şiirini, evet, yazın da büyük bir sevgiyle okuyabiliriz fakat eğer kış mevsimine vardıysak, tüm yünlü patikler adına , onunla ilgili duygularımız daha yoğun olacaktır. Biliyorum, çoğu yere kış çoktan geldi ama benim soğuk havalarla ilgili züğürt tesellisi arayışım, yaşadığım yerde ancak başladı. O zaman daha fazla uzatmadan, sizleri, ne zaman kış gelse ziyaret etmeyi boynumun borcu gibi hissettiğim şu beş şiire davet ediyorum.
İncecikten bir kar yağar, Tozar Elif Elif diye Deli gönül abdal olmuş, Gezer Elif Elif diye. …
Hepinizin çok iyi bildiğine inandığım bu güzel şiirle yapıyorum açılışı. Hiçbir şey olmasa, içerisinde geçen “ elif ”lerin on dört kere vurguladığı üzere, Karacaoğlan’a ait olduğu düşünülüyor şiirin. Hangi Karacaoğlan derseniz, orasını ben de tam bilmiyorum.
Bazen meşhur Karacaoğlan’ın meşhur Elif’ine söylendiği düşünülen, çokça da tasavvufta kendisine yer bulan bu şiir, öyle veya böyle, eski bir aşkı anlatıyor. Ben ne zaman bu şiirle karşılaşsam, Elif’i hep küçük bir çocuk gibi hayal ederim ki gerçekten öyle de olabilir ama bu başka bir zamanın, sinir bozacak konusu. Tarihlerce eski bir aşkı anlatmasıyla bu şiiri, herhangi bir zamanda okuyabiliriz elbette, öbür türlüsü olsaydı yüzyıllardır hafızamızda kalmazdı . Ama karlı günlerin en başında, hani ince ince yağarken, ilk dizeden alıp devam ettirmek daha bir hoş değil mi sizce de?
Şiirin güftelik ettiği birçok şarkı var, benim naçizane tercihim İncesaz fakat biraz daha coşkulu olmak isterseniz Badem’den yahut başka herhangi bir sanatçıdan da dinleyebilirsiniz. Yani, şiiri okurken bir yandan da mırıldanma şansınız olur hem.
… Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun, Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun. Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök. Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök: Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi; Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi…
Bakın, gelin, anlaşalım. Türkçe şiirler arasında kış ile ilgili bir şeyden bahsediyorsak, Elhân-ı Şita burada olmak zorunda. Daha önce kaç kere, nerede örnek verildiği de; bugünün Türkçesi ile konuşurken, anlamak için ne kadar çaba harcayacağımız da konudan bağımsız. Şiirde başından sonuna kış mevsimi tasvir ediliyor ve sadece bu şiirden yola çıkarak, bir kışın resmini çizebilirsiniz. Üzerine bir de bu resim, sanki soğuk ve karanlık kışa değil de güneşli güzel günlere benzer çıkabilir, hüzünden gelen mutluluk hissi vardır ya, tam olarak o. Kısaca bu listede, her kış şiiri listesinde olduğu gibi , elli beş bin seksen ikinci kez Elhân-ı Şita gördüğünüz için bana kızmayın. Birine kızacaksanız gidin, Cenap Şahabettin’e kızın, bu denli bir şiir yazmasaymış.
Bazen Kış Nağmeleri , bazen de Kış Ezgileri şeklinde günümüze aktarılan Elhân-ı Şita, hem Cenap Şahabettin’in döneminin hem de meylettiği tarzının bir özelliği olarak, kendi başına bir şarkı gibi . Şapkalı harfleri uzatarak şöyle bir sesli okuyun, göreceksiniz. Buraya metinlerin tamamını alamayacağım için tercihimi, soğuk ve karanlık aylarda en çok ümide ihtiyacımız olduğunu düşündüğümden, şiirin son kısmından yana kullandım:
“ Karlar, melekler âleminin bahçelerinin çiçekleridir / Ey semânın eli, kara toprak üzerine dök / Ey semânın eli, ey cömert el, kışın eli, dök / Bahar çiçeklerinin yerine beyaz karı / Kuşların ezgilerinin yerine, ümit sessizliğini… ” 
The night is darkening round me, The wild winds coldly blow; But a tyrant spell has bound me And I cannot, cannot go. The giant trees are bending Their bare boughs weighed with snow. And the storm is fast descending, And yet I cannot go. Clouds beyond clouds above me, Wastes beyond wastes below; But nothing drear can move me; I will not, cannot go.
Haydi, Cenap Şahabettin’in arkasından Emily Brontë koyalım da dilimiz iyice dolansın. Biraz da gittikçe ve gereksizce kronolojik sıralanan bu listeyi, yol yakınken engellemiş olalım. Her ne kadar Brontë’nin söz konusu şiiri, Elhân-ı Şita’dan daha önce yazılmış olsa da Spellbound’u Elhân-ı Şita’dan daha rahat anlayabileceğimizi düşünüyorum. Bu da bu çağımızın gereği olsun, ne yapalım. Bu sefer metni koydum, neresinden ayırsak olmaz, minicik.
Sizin çevrenizde de böyle kışın ilk kar düştüğünde sevinen , kıpır kıpır olan insanlar vardır mutlaka, belki de sizsinizdir o insanlardan biri. Belki beyaz renginden belki havayı biraz ısıttığından belki de “ Artık kötüsü bitti ” dendiğindendir bilmiyorum, böyle bir etkisi var kar yağışının. Emily Brontë’nin bu şiiri, tam aksi insanlara geliyor sanki bencileyin, kışın kuluçkaya yatanlara. E zaten kış, biraz da şiirdeki gibi çoğu zaman; karanlık, soğuk, her yerden esen bir rüzgâr var. İnce bir sitem eşliğinde, bir zalim büyüye tutuldum efendim; kıpırdamıyorum, kıpırdayamam, kıpırdamayacağım.
… Belki bir söz yığını, yıllar var konuşulmamış, Çıkarlar kar yangını her biri duyduğu yerden, Yüzleri, saçlarıyla, bir de gözbebekleri, Asılırlar boşluğa çocuksu seslerinden, Birtakım dünyalarla önce ve güzel Kış güneşi, sarmaşık, kim ne anlıyor sanki ölümden? …
Hafiften kıpırtısızlıktan bahsedip efkarlanmaya başlamışken, Edip Cansever ile devam edelim. Şiir, “ Neden bu kadar kar, bu kadar yıl, bu kadar yağış? ” şeklinde başlıyor aslında, bu açıdan ilk dizeler kışın ümitsizliğine ve listenin de temasına daha uygun olabilirdi ancak neylersin, bu kısmını daha çok seviyorum. “ Kar Yangını ” kelimelerinin yan yana gelişi üzerine sayfalarca konuşulabilir –mutlaka da bir yerlerde konuşulmuştur- o yüzden çok uzatmıyorum. Kim ne anlıyor sahi ölümden?
… Ard-arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül-gürül akan bir dünya… Bir ben uyumadım, Kaç leylım bahar, Hasretinden prangalar eskittim. ….
Listeyi Hasretinden Prangalar Eskittim ile başlatmadım ama kimseyi kandırmayacağım, kışın gelmesini tek bir minicik sebeple bekliyorsam, o da bütün gün kimseye olduğumdan fazla anormal gözükmeden bu şiiri mırıldanabilmek içindir. Hem bir kışın hikâyesi bu şiir hem de bir esaretin , kullandığı kelimelerin hepsi de birbirini bu iki anlamla tamamlıyor; zemheri , zindan , uyku , gece … Gece demişken, Karacaoğlan’ın Elif’i gibi, Arif’in meşhur Leyli’si de gene burada ama o da başka bir zamanın konusu.
Büyük şehirlerde henüz tutamadan sulaşan karın değil, daha hoyrat bir zemherinin şiiri bu, görüyorsunuz. Fakat elimizde bu kadar kar var, biz de ona okuyacağız. Peşine de hem aynı isimli kitabındaki hem de çoğu uyarlamasındaki sırayla Adiloş Bebe’nin Ninnisi ’nden eklersek, tadından yenmeyecek: “ Zemheri de uzadıkça uzadı / Seni, baharmışın gibi düşünüyorum. ”
Elbette daha bir sürü şiir var kışın, kar yağarken okunabilecek, muhtemelen bu listedekilerden güzel. Kendi kış günlerimde eski bir dost bildiğim beş tanesini paylaştım; sizler de kendinizinkileri yazarsanız, listeyi, bahara ulaşacak şekilde uzatmış oluruz. O vakte kadar sanırım, yorganın altında bunları okurken, “ İmdat yine mi kar? ” figanıyla Cezayir Menekşesi dinliyor olacağım.
Hayvan dostu, tevriyesine rağmen biraz yalnız; doktora öğrencisi, ismiyle müsemma ve çoğunlukla zararsız. İyi tavsiye verir, geç olana dek ciddiye alınmaz. Her geçen gün bitkinliğine biraz daha şaşırarak "daha deniz daha müren" arıyor. Sosyal medya için bakınız: dogan.mdd
This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed .
"Bu noktada kimsenin size söylediklerini dinlemeyin çünkü size yardımcı olacak herhangi bir şey söylemeleri pek mümkün değildir."

Bizi Takip Edin Facebook Twitter UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ.
Haberler Samed Karagöz Hasta bir dostu ziyaret etmek
BİZİ TAKİP EDİN UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ
İstanbul Modern’i yeni yerinde ziyaret ederken bir yazarın benzetmesi aklıma geldi: Bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi
İstanbul Modern nihayet geçici yerinde faaliyetlerine başladı. Nihayet dediğime bakmayın aslında çok kısa sürede, gereğinden fazla uzun süren bir belirsizliğin ardından eski Union Française binasında ilk sergisinin açılması son derece önemli. Müze böylelikle İstiklal Caddesi, Beyoğlu’na biraz daha hareket katacak. Uzunca süre “İstiklal kan kaybediyor, İstiklal ölüyor” tezviratlarının ne kadar da yanlış olduğunu bugünlerde biraz daha rahat bir şekilde anlamak mümkün. Salt Beyoğlu tekrar açıldı, Yapı Kredi Yayınları eski yerindeki muhteşem yeni binasında sadece bir kitabevi olarak değil, kütüphanesi, sergileri ve etkinlikleriyle tüm ağırlığıyla duruyor. Yakın zamanda AKM de tekrar açılınca İstiklal Caddesi gerçek değerine daha da yaklaşmış olacak.
Şimdi adını hatırlayamadığım bir yazarın benzetmesi, İstanbul Modern’i yeni yerinde ilk kez ziyaret ederken aklıma geldi. Yanılmıyorsam MoMA geçici yerindeyken bu benzetmeyi yapmıştı yazar: Bu müzeyi burada ziyaret etmek, bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi. İyileşeceğini, yakın zamanda taburcu olacağını biliyorsunuz ama onu hastanede görmek gene de sizi üzüyor. Ben de tam olarak bu hislerle gittim yeni mekana. Ve aklıma Karaköy’deki binadaki hatıralarım, gezdiğim sergiler, tanıştığım kişiler, oğlum Ali Emir’in ilk kez modern sanatla yakından tanışması geldi. Bütün bunlar hatırlarımızda kalmaya devam edecek, İstanbul Modern aynı yerde yapılacak yeni binasıyla modern Türk ve dünya sanatını bizlere aktarmaya devam edecek. Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanatlar müzesi olmasının verdiği avantajla, yol göstericiliğinden sanatseverleri mahrum bırakmayacak.
Dünyaca ünlü mimarlık bürosu Renzo Piano’nun yapacağı yeni binanın İstanbul’a ve Türkiye’ye yumuşak güç anlamında çok olumlu etkisi olacak. Allah nasip ederse hep beraber 5 yıl içinde İstanbul’un, dünya sanat haritasında ne kadar önemli bir yere geldiğini hep beraber görürüz.
Cragg‘in “İnsan Doğası“ sergisindeki eserlerden biri.
İstanbul Modern geçici mekandaki ilk sergi, heykeltıraş Anthony Cragg’in eserlerinden oluşan “İnsan Doğası”. Heykel maalesef Türkiye’de gerekli ilgiyi hiçbir zaman görmedi, görmüyor. Heykel denildiğinde aklımıza devlet adamlarının gelmesinin bunda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Osmanlı döneminde zaten dini gerekçelerle heykel yapılmaması da bu sanata olan mesafeyi açıklayan unsurlardan. Sergide Anthony Cragg’in daha çok 2000’ler sonrası yaptığı üretimler yer alıyor. Eserlerinde doğa referansını her daim görmenin mümkün olduğu Cragg’in sergisinin adının “İnsan Doğası” olması bu açıdan hiç de şaşırtıcı değil.
Cragg heykelleri genel olarak bir duyguyu ama daha çok aradığımız bir duyguyu, etkileşimi hissettirir. Bunu da kullandığı malzeme çeşitliliyle de sağlar. Ahşap, zar ve metal türevleri ve tabii ki bronz gibi malzemeler kullanan Cragg, malzeme seçiminde son derece yenilikçi yaklaşımlara da sahip. Malzemenin sınırlarını zorlamak Cragg’in alametifarikalarından biri. Eserlerinin temelinde ve çıkış noktasında bu malzeme çeşitliliği ve bu malzemelerle yapılabilecek olanlar yer alıyor. Bir yandan da malzemeye şekil vermekten çok malzemeyi üst üste yığarak ortaya sanat eseri nasıl çıkabilir sorusuna cevap arıyor. Alışılmış statik heykellerden çok daha fazlası, her biri ayrı bir dinamizme sahip Anthony Cragg heykellerini görmenizi tavsiye ederim. İnanıyorum ki, bu sergi ülkemizde birçok kişinin heykele bakış açısını değiştirebilir.
Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.
Kullandığınız reklam engelleme uygulamasını devre dışı bırakmanızı rica ederiz. Engellemeyi nasıl kaldıracağınıza ait bilgilere aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz.
Milliyet yayıncısındaki reklamlara izin ver

Bizi Takip Edin Facebook Twitter UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ.
Haberler Samed Karagöz Hasta bir dostu ziyaret etmek
BİZİ TAKİP EDİN UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ
İstanbul Modern’i yeni yerinde ziyaret ederken bir yazarın benzetmesi aklıma geldi: Bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi
İstanbul Modern nihayet geçici yerinde faaliyetlerine başladı. Nihayet dediğime bakmayın aslında çok kısa sürede, gereğinden fazla uzun süren bir belirsizliğin ardından eski Union Française binasında ilk sergisinin açılması son derece önemli. Müze böylelikle İstiklal Caddesi, Beyoğlu’na biraz daha hareket katacak. Uzunca süre “İstiklal kan kaybediyor, İstiklal ölüyor” tezviratlarının ne kadar da yanlış olduğunu bugünlerde biraz daha rahat bir şekilde anlamak mümkün. Salt Beyoğlu tekrar açıldı, Yapı Kredi Yayınları eski yerindeki muhteşem yeni binasında sadece bir kitabevi olarak değil, kütüphanesi, sergileri ve etkinlikleriyle tüm ağırlığıyla duruyor. Yakın zamanda AKM de tekrar açılınca İstiklal Caddesi gerçek değerine daha da yaklaşmış olacak.
Şimdi adını hatırlayamadığım bir yazarın benzetmesi, İstanbul Modern’i yeni yerinde ilk kez ziyaret ederken aklıma geldi. Yanılmıyorsam MoMA geçici yerindeyken bu benzetmeyi yapmıştı yazar: Bu müzeyi burada ziyaret etmek, bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi. İyileşeceğini, yakın zamanda taburcu olacağını biliyorsunuz ama onu hastanede görmek gene de sizi üzüyor. Ben de tam olarak bu hislerle gittim yeni mekana. Ve aklıma Karaköy’deki binadaki hatıralarım, gezdiğim sergiler, tanıştığım kişiler, oğlum Ali Emir’in ilk kez modern sanatla yakından tanışması geldi. Bütün bunlar hatırlarımızda kalmaya devam edecek, İstanbul Modern aynı yerde yapılacak yeni binasıyla modern Türk ve dünya sanatını bizlere aktarmaya devam edecek. Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanatlar müzesi olmasının verdiği avantajla, yol göstericiliğinden sanatseverleri mahrum bırakmayacak.
Dünyaca ünlü mimarlık bürosu Renzo Piano’nun yapacağı yeni binanın İstanbul’a ve Türkiye’ye yumuşak güç anlamında çok olumlu etkisi olacak. Allah nasip ederse hep beraber 5 yıl içinde İstanbul’un, dünya sanat haritasında ne kadar önemli bir yere geldiğini hep beraber görürüz.
Cragg‘in “İnsan Doğası“ sergisindeki eserlerden biri.
İstanbul Modern geçici mekandaki ilk sergi, heykeltıraş Anthony Cragg’in eserlerinden oluşan “İnsan Doğası”. Heykel maalesef Türkiye’de gerekli ilgiyi hiçbir zaman görmedi, görmüyor. Heykel denildiğinde aklımıza devlet adamlarının gelmesinin bunda büyük etkisi olduğunu düşünüyorum. Ayrıca Osmanlı döneminde zaten dini gerekçelerle heykel yapılmaması da bu sanata olan mesafeyi açıklayan unsurlardan. Sergide Anthony Cragg’in daha çok 2000’ler sonrası yaptığı üretimler yer alıyor. Eserlerinde doğa referansını her daim görmenin mümkün olduğu Cragg’in sergisinin adının “İnsan Doğası” olması bu açıdan hiç de şaşırtıcı değil.
Cragg heykelleri genel olarak bir duyguyu ama daha çok aradığımız bir duyguyu, etkileşimi hissettirir. Bunu da kullandığı malzeme çeşitliliyle de sağlar. Ahşap, zar ve metal türevleri ve tabii ki bronz gibi malzemeler kullanan Cragg, malzeme seçiminde son derece yenilikçi yaklaşımlara da sahip. Malzemenin sınırlarını zorlamak Cragg’in alametifarikalarından biri. Eserlerinin temelinde ve çıkış noktasında bu malzeme çeşitliliği ve bu malzemelerle yapılabilecek olanlar yer alıyor. Bir yandan da malzemeye şekil vermekten çok malzemeyi üst üste yığarak ortaya sanat eseri nasıl çıkabilir sorusuna cevap arıyor. Alışılmış statik heykellerden çok daha fazlası, her biri ayrı bir dinamizme sahip Anthony Cragg heykellerini görmenizi tavsiye ederim. İnanıyorum ki, bu sergi ülkemizde birçok kişinin heykele bakış açısını değiştirebilir.
Türkiye'den ve Dünya’dan son dakika haberler, köşe yazıları, magazinden siyasete, spordan seyahate bütün konuların tek adresi milliyet.com.tr; Milliyet.com.tr haber içerikleri izin alınmadan, kaynak gösterilerek dahi iktibas edilemez, kanuna aykırı ve izinsiz olarak kopyalanamaz, başka yerde yayınlanamaz.
Kullandığınız reklam engelleme uygulamasını devre dışı bırakmanızı rica ederiz. Engellemeyi nasıl kaldıracağınıza ait bilgilere aşağıdaki bağlantıdan erişebilirsiniz.
Milliyet yayıncısındaki reklamlara izin ver

Bizi Takip Edin Facebook Twitter UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ.
Haberler Samed Karagöz Hasta bir dostu ziyaret etmek
BİZİ TAKİP EDİN UYGULAMALARI İNDİREBİLİRSİNİZ
İstanbul Modern’i yeni yerinde ziyaret ederken bir yazarın benzetmesi aklıma geldi: Bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi
İstanbul Modern nihayet geçici yerinde faaliyetlerine başladı. Nihayet dediğime bakmayın aslında çok kısa sürede, gereğinden fazla uzun süren bir belirsizliğin ardından eski Union Française binasında ilk sergisinin açılması son derece önemli. Müze böylelikle İstiklal Caddesi, Beyoğlu’na biraz daha hareket katacak. Uzunca süre “İstiklal kan kaybediyor, İstiklal ölüyor” tezviratlarının ne kadar da yanlış olduğunu bugünlerde biraz daha rahat bir şekilde anlamak mümkün. Salt Beyoğlu tekrar açıldı, Yapı Kredi Yayınları eski yerindeki muhteşem yeni binasında sadece bir kitabevi olarak değil, kütüphanesi, sergileri ve etkinlikleriyle tüm ağırlığıyla duruyor. Yakın zamanda AKM de tekrar açılınca İstiklal Caddesi gerçek değerine daha da yaklaşmış olacak.
Şimdi adını hatırlayamadığım bir yazarın benzetmesi, İstanbul Modern’i yeni yerinde ilk kez ziyaret ederken aklıma geldi. Yanılmıyorsam MoMA geçici yerindeyken bu benzetmeyi yapmıştı yazar: Bu müzeyi burada ziyaret etmek, bir yakınınızı hastanede ziyaret etmek gibi. İyileşeceğini, yakın zamanda taburcu olacağını biliyorsunuz ama onu hastanede görmek gene de sizi üzüyor. Ben de tam olarak bu hislerle gittim yeni mekana. Ve aklıma Karaköy’deki binadaki hatıralarım, gezdiğim sergiler, tanıştığım kişiler, oğlum Ali Emir’in ilk kez modern sanatla yakından tanışması geldi. Bütün bunlar hatırlarımızda kalmaya devam edecek, İstanbul Modern aynı yerde yapılacak yeni binasıyla modern Türk ve dünya sanatını bizlere aktarmaya devam edecek. Türkiye’nin ilk modern ve çağdaş sanatlar müzesi olmasının verdiği avantajla, yol göstericiliğinden sanatseverleri mahrum bırakmayacak.
Dünyaca ünlü mimarlık bürosu Renzo Piano’nun yapacağı yeni binanın İstanbul’a ve Türkiye’ye yumuşak güç anlamında çok olumlu etkisi olacak. Allah nasip ederse hep beraber 5 yıl içinde İstanbul’un, dünya sanat haritasında ne kadar önemli bir yere geldiğini hep beraber görürüz.
Cragg‘in “İnsan Doğası“ sergisindeki eserlerden biri.
İstanbul Modern geçici mekandaki ilk sergi, heykeltıraş Anthony Cragg’in eserlerinden oluşan “İnsan Doğası”. Heykel maalesef Türkiye’de gerekli ilgiyi hiçbir zaman görmedi, görmüyor. Heykel denildiğinde aklımıza devlet adamlarının gelmesinin bunda büyük etkisi o
Webcamda Gizli Çekim Tacİz
Amerikalı Sevgililer Pornosu
Kohne Italyan Erotika

Report Page