Ernst Lissauer'in Trajedisi: Ucuz Hamaset

Ernst Lissauer'in Trajedisi: Ucuz Hamaset

Editör: Seydunaa

🔍 Kaynak: Dünün Dünyası, Stefan Zweig

📚 Kategori: Biyografi / Tarih

⏱️ Ortalama okuma süresi 3 dk.

Ernst Lissauer varlıklı bir Alman ailesinin çocuğuydu, Berlin'de Friedrich Wilhelm Lisesi'nde okumuştu ve tanıdığım belki de en Prusyalı ya da asimile olmuş Prusyalı Yahudi oydu. Yaşayan yabancı diller arasında Almancadan başka bir dil konuşmuyordu, Almanya'nın dışına hiç çıkmamıştı. Tek dünyası Almanya'ydı. Bir şeyde ne kadar çok Almanlık olursa, bu onu o kadar çok mutlu ediyordu.

Yorck, Luther ve Stein onun en büyük kahramanlarıydı, en çok sevdiği konu Alman özgürlük savaşı, Bach onun için en büyük müzik dehasıydı. Küçük, kısa, kalın ve etli parmaklarına rağmen Bach'ı mükemmel bir şekilde çalıyordu. Alman şiirini kimse onun kadar iyi bilmiyordu, Alman diline hiç kimse onun kadar âşık olmamış, hiç kimse onun kadar etkilenmemişti. Aileleri sonradan Alman kültürüne yönelmiş pek çok Yahudi gibi, Almanya'ya en inançlı Almanlardan daha büyük bir inançla bağlıydı.

I. Dünya Savaşı'nda Almanya Savaş Sancağı (1918)

Savaş çıkınca, ilk işi gönüllü yazılıp kışlaya koşmak oldu. Bu iriyarı ve şişman adam merdivenleri soluk soluğa çıkarken başçavuş ve onbaşıların nasıl gülüştüğünü tahmin edebiliyorum. Ordu onu hemen geri çevirdi. Ernst Lissauer hayal kırıklığına uğramıştı ama ötekiler gibi o da Almanya'ya hiç olmazsa şiirleriyle hizmet etmek istiyordu. Alman gazetelerinin yazdıkları ve Alman ordusunun raporları onun gözünde gerçeği en doğru veren haberlerdi.

Ülkesi saldırıya uğramıştı, Wilhelm Caddesi'nin de ortaya koyduğu gibi, İngiltere dışişleri bakanı olan ikiyüzlü Lord Gray en büyük katildi. Lissauer, Almanya'ya karşı ilan edilen savaşın başsuçlusunun İngiltere olduğunu, "Hassgesang gegen England" [İngiltere'ye Karşı Nefret Şarkısı] adlı şiirinde dile getirmişti; şiirinde, sert, kısa ve etkili dizelerle İngiltere'ye karşı duyduğu nefreti işlerken, İngiltere'yi, işlediği bu büyük cinayetten dolayı hiçbir zaman affetmeyeceğine ant içiyordu. Kin ve nefretle çalışmanın ne kadar kolay olduğu kısa bir süre sonra çok tehlikeli biçimde anlaşıldı (bu tombul ve gözleri kamaşmış kısa boylu Yahudi Lissauer, adeta Hitler örneğini önceliyordu).

Ernst Lissauer

Lissauer'in yazdığı şiir, cephanelik deposuna düşen bir bomba etkisi yaratmıştı. Almanya'da başka hiçbir şiir, hatta "Die Wacht am Rhein" [Ren Kıyısında Nöbet] bile, sonradan kötü bir üne kavuşan bu "Hassgesang gegen England" şiiri kadar hızla yayılmamıştı. İmparator çok etkilenmiş ve Lissauer'e Kızıl Kartal nişanını takmıştı. Bütün şiir gazetelerde basılıyor, okullarda öğretmenler öğrencilerine okuyor, subaylar cephelere gelip o nefret duasını ezberlesinler diye askerlere tekrar tekrar okuyorlardı. Ama bu da yeterli olmuyordu. Bu küçük şiir bestelenerek koroya uygun hale getirilmiş, tiyatrolarda da okunmaya başlamıştı.

Çok geçmeden, "Hassgesang gegen England" şiirini, yetmiş milyon Alman arasında ilk satırından son satırına kadar öğrenmeyen tek bir kişi kalmadı. Kısa bir süre sonra da -kuşkusuz daha az bir coşkuyla- bütün dünya öğrenmiş Ernst Lissauer, bu savaşta bir şairin asla ulaşamayacağı en büyük üne bir gecede ulaşmıştı. Bu ün onu Sonradan Nessus'un gömleği gibi yaktı.

Yunan mitolojisine göre, Nessus'un kanına batırılmış gömleği giyen Herakles, acılar içinde yanmaya başlar ve dayanamayıp kendini yakar.
Ernst Lissauer'in şiirinin Franz Mayerhoff tarafından bir erkek korosu için bestelenmiş hali (1915)

Savaş bitip de iş adamları İngiltere'yle tekrar ticaret yapmak istediklerinde ve politikacılar da anlaşmak için samimi olarak çaba göstermeye başladıklarında, İngiltere'ye karşı duyulan sonsuz nefreti körükleyen bu şiiri unutturmak için elden gelen her şey yapıldı. Kendi suçlarını üzerlerinden atmak için, 1914 yılı kuşağının hepsinin katıldığı o çılgınca nefret isterisinin tek suçlusu olarak bu zavallı "nefretçi" Lissauer'i gösterdiler.

1914'te onu göklere çıkaranlar, 1919'da ona sırtlarını döndüler. Gazeteler şiirlerini basmaz oldu. Arkadaşlarının yanına gidince şaşkınlık uyandıran bir sessizlikle karşılanıyordu. Yüzüstü bırakılan Lissauer, bütün kalbiyle bağlı olduğu Almanya'dan Hitler tarafından kovuldu ve unutulmuş bir insan olarak öldü; onu göklere çıkaran, daha sonra da acımasızca yerden yere vurup parçalayan bu bir tek şiirin trajik kurbanı olmuştu.


Report Page