Ensest Film Ikizlerburcu 2005

Ensest Film Ikizlerburcu 2005




🛑 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Ensest Film Ikizlerburcu 2005

Seçtiğin Kedilere Göre İlişki Durumunu Tahmin Ediyoruz!


Fast-Food Seçimlerine Göre Senin En Sevilen Özelliğini Söylüyoruz!


Tarot Falına Göre 17 Temmuz Pazar Günü Senin İçin Nasıl Geçecek?


Tarot Falına Göre 16 Temmuz Cumartesi Günü Senin İçin Nasıl Geçecek?


Hazır YKS Sonuçları Açıklanmışken Sana Uygun Olabilecek Bölümü Söylüyoruz!


Eski Sevgili Anketi! Eski Sevgiliden Tekrar Sevgili Olur mu?


Tarot Falına Göre 19 Temmuz Salı Günü Senin İçin Nasıl Geçecek?


İstanbul'da Esnaftan Turist Tarifesi: Türk ve Arap Müşterilere Farklı Fiyat Veren Esnaf


YKS'de Beklediği Sıralamaya Giremeyip Ağlayan Kızlarına Destek Olan Anne ve Babanın İçinizi Isıtacak Anları


Hatalı Park Eden Sürücüye Korna Çaldığı İçin Şoför ve İçindekiler Tarafından Saldırıya Uğrayan İETT Şoförü


'15 Temmuz'da Sizin İçin Evde Saklandı Diyorlar' Sözüne Sarıgül: 'Vicdanımın Sesi Nereye Götürdüyse Oradaydım'


18 - 24 Temmuz Haftasında A101, BİM ve ŞOK Aktüel Ürünler Listesinde Neler Var?


20 - 23 Temmuz ŞOK Bu Hafta Kataloğu


Her Kombininize Uyum Sağlayacak En Güzel Rose Gold Takılar


Kavurucu Yaz Günlerinde Güneşten Korunun! En İyi Bucket Şapkalar

Facebook'ta paylaş Twitter'da paylaş













© 2022 Onedio. Her hakkı saklıdır |
V-Count
bir Onedio Grup ürünüdür.

İyi günler Onedio sakinleri. Bugün başka bir film içeriğiyle sizlerin karşınızdayız. İşte konularını gerçek hikayelerden alan ve herkesin mutlaka izlemesi gereken 35 film. Eğer gözümüzden kaçırdığımız ve eklemediğimiz filmler varsa şimdiden affola. İyi seyirler.
Not: Film sıralaması IMDb sitesine göre yapılmıştır. Film özetleri beyazperde'den alınmıştır.
Genç sörfçü Bethany Hamilton, bir köpek balığı saldırısı sonucu kolunu kaybetmiştir. Ancak sörften vazgeçmeyip korkularının üstesinden gelerek tekrar denize açılır. Başrollerde Dennis Quaid, Helen Hunt ve Anna Sophia Robb'ı izlediğimiz film, gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır... 
Film, hiçbir şey olanı milyarlara dönüştüren Howard Huges üzerine bir biyografik çalışmadır. Kendisi havacılık ve sinema alanında parlasa da aşk hayatı da yeterince göz kamaştırıcıdır. İkinci Dünya Savaşında bile uçaklarını savaş uçaklarına uyarlayarak kariyerini yukarılara çıkartmıştır. Ancak her şey Hughes için doğru değildir çünkü onun kendi üzerinde yarattığı baskı birçok erkeğin asla tahammül edemeyeceği türdendir. Gökler Hakimi’nde dikkati çeken isimler Leonardo DiCaprio ve Cate Blanchett olarak seyircisi ile buluşuyor.
'Oakland A' beysbol takımının başındaki isim olan Billy Beane ( Brad Pitt ) , kısıtlı bir bütçe ile resmen yoktan bir takım var ederek zengin kulüplere meydan okuyor. Fakat bunu yaparken de beysbol sporunun temel inançlarını baştan aşağıya sarsıyor. Onun yöntemleri kabul görmese, hatta delilik diye nitelendirilse de, Beane inancını ve azmini yitirmeden bildiği yönde ilerlemeye devam ediyor....Michael Lewis'in 'Moneyball: The Art of Winning an Unfair Game' adlı eserinden Steven Zaillian ve Aaron Sorkin tarafından uyarlanan ve gerçek bir hikaye dayanan filmin başrollerini Brad Pitt, Robin Wright ve Jonah Hill paylaşıyor. Moneyball, 2005 yılında çektiği ilk filmi Capote ile aynı sene En İyi Yönetmen Oscarı'na aday gösterilen Bennett Miller'ın ikinci uzun metraj çalışması. Dünya prömiyeri Toronto Film Festivali'nde gerçekleştirilen filme yurt dışından şimdiye kadar gelen eleştiriler ve puanlar da oldukça yüksek.
Yaşanmış gerçek iç burkan bir olaya dayanan 127 Saat, Oscarlı yönetmen Danny Boyle'un 'Slumdog Millionaire'den sonraki çalışması. Genç dağcı Aron Ralston, kimseye haber vermeden çıktığı yolculuğunda Utah yakınlarında Moab bölgesinde büyük bir kaya parçasının arasına sıkışır. 5 gün boyunca hayatta kalmak için elinden geleni yapan Aron'ı oradan kurtaracak kimse yoktur. Tek çaresi yine kendisidir... 5 gün boyunca kolu kayaya sıkılmış bir şekilde aç ve susuz kalan Aaron, başta sevgilisi olmak üzere, ailesi ve yolda karşılaştığı iki dağcı kızdan yardım bekler önce. Fakat zaman geçtikçe kimsenin ondan haberi olmadığını anlar... 5 gün boyunca yaralı halde sıkışıp kaldığı kayada içsel sorunlarıyla başbaşa kalan Aaron aynı zamanda cesareti ve kendisini metrelerce derinlikteki bu beladan kurtarmaya yarayacak tüm yönleriyle de yüzleşir... Dinamizmini ve heyecanını hiç kaybetmeyen film, seyirciye daha önce hiç yaşamadıkları ve belkide karşılaşamayacakları bir yolculuğa çıkartırken, hayattaki seçimlerle ilgili sıra dışı bir hikâye sunuyor.
Dünyanın hatırlamak istemediği türden felaketlerden olan 'Titanik faciası', dev prodüksiyonların yönetmeni James Cameron tarafından çekilen görkemli bir film. Teknolojinin son sürat ilerlediği bir dönemde, insanlar üstesinden gelemeyecekleri hiç bir sorun olamayacağına inanmaya başlamışlardır. 'Titanic' adlı dev transatlantik ise, insanlığın doğaya karşı gövde gösterisi gibidir. Bu 'Düşler Gemisi'nin yolcuları arasında Avrupa`da birkaç yıl geçirdikten sonra Amerika 'ya dönmekte olan, Jack adlı genç bir ressam ile nişanlısı ve annesiyle Philadelphia`ya giden Rose adlı genç bir kız da vardır. İki genç, şans eseri tanışacak, aralarındaki sınıf farkına aldırmaksızın birbirlerine yakınlaşacaktır. Bu arada doğa insanoğlunun günden güne artan kibirine bir nokta koymayı planlamaktadır. Yola çıkılmasından dört buçuk gün sonra, 10 Nisan 1912'de, Titanic iki saat kırk dakika süren ve sulara gömülmesiyle son bulan, hazin olayların başlamasına neden olacak buz dağına çarpacaktır. James Cameron'un, seyirciye bir zaman makinesiyle yolculuk ettiği hissini uyandırırcasına gerçeğe yakın filmi 'Titanic' tam 14 dalda Oscar adayı olarak 'En İyi Film' dahil 11 ödülü kazanmıştı. Efsanevi film 15 yıl sonra 3D teknolojisi ile 6 Nisan 2012'de yeniden sinemalara dönmüştür.
Babasının kim olduğunu bilmeyen, annesi uyuşturucu müptelası, on üç kardeşin arasında kimsenin umursamadığı Afro Amerikan genç bir çocuğun hayatı sokaklarda geçmektedir. Okuma yazma bilmeyen, okulda son derece başarısız olan bu çocuk, Cumhuriyetçi zengin bir aile tarafından himaye edilmeye başlandığında hayatı değişecektir. Okulda futbola başlayan genç, sonunda kendi yeteneğini keşfetmiştir. Ve bir gün Ulusal Futbol liginin en çok aranan sporcularından biri olacaktır...
Tüm dünyada olduğu kadar Türkiye’de de bir fenomene dönüşmüş, milyonların sosyal paylaşım sitesi Facebook ’un kurucusu Mark Zuckerberg ve arkadaşlarının öyküsü. Bir Ekim gecesi, yıl 2003. Mark Zuckerberg , sarhoş kafayla Harvard Üniversitesi'nin sistemine sızar. Kız arkadaşı tarafından terk edilmiştir ve bunun acısını kampüsteki tüm kızların bilgisinin olduğu bir veri tabanında birleştirmek ister. Yazdığı uygulamada ekranın iki yanındaki kızların fotoğraflarını oylayarak hangisinin daha güzel olduğu seçilebilmektedir. Mark sayfanın adına Facemash adını verir. Sitenin başarısı hızla yayılır fakat Mark'ın kadınlara olan nefreti ve bu yolda gizlilik kurallarını ihlal etmiş olması Harvard Üniversitesi'nin de tepkisi çeker. Bu durum sitenin evrilerek Facebook'a dönüşmesine olanak sağlar. Öncelikle yalnızca Harvard'da kullanılan Facebook, daha sonra diğer üniversitelerde de açılır ve Ivy League'den Silikon Vadisi'ne tüm dünyada yayılmaya başlar. Sosyal medya denince günümüzde akla gelen ilk uygulamalardan olan Facebook'un arkasında yatan gerçekler, oluşumunun öyküsü ve günümüz dünyasına sunduğu artı ve eksiler Mark Zuckerberg'in hikayesinden yola çıkılarak ele alınıyor.
Peter Pan'in yaratıcısı James Barrie'nin gerçek hayat hikayesinden uyarlanan Düşler Ülkesi'nde, ünlü yazarın Olmayan Ülke'nin kapılarını nasıl açtığını izliyoruz.1904 yılının Londra’sında geçen hikayede, ilk olarak, döneminin ötesinde bir nükteye sahip olan Barrie'yi tanıyoruz. Son oyununun galasında, tepkileri izleyen yazar, hayatının en büyük eserini yarattıracak ilhamın peşinde dolaşması gerektiğini hisseder. Ancak bu ilham hiç beklemediği bir anda, sıradan bir günde, kendisini bulacaktır. Marc Forster yönetimindeki Düşler Ülkesi, Peter Pan’ın kaleme dökülmesi sürecinin anlatılması kadar Johnny Depp , Kate Winslet gibi başarılı isimlerin yer aldığı oyuncu kadrosu ile de dikkat çekiyor.
San Francisco’da bir seri katil, mektuplar ve şifreli mesajları ile polis ile alay etmektedir. Dedektifler, gazete muhabirleri, bu katili yakalamaya ant içmiş dört kişi filmin esas karakterleridir. Katilin ardında bıraktığı izleri takip eden takıntılı dört adam, ne yazık ki aslında katilin adımlarını izler biçimde şekillenmektedir. Bu katil yıllarca görünmedikten sonra yine ortaya çıktığında sadece öldürdüğü insanlar için değil tüm şehrin kabusu haline gelecektir. Yedi, Oyun ve Dövüş Kulübü gibi filmlerle gerilim alanında sağlam bir yer edinen David Fincher, son derece başarılı bir biçimde perdeye aktarıyor bilinen hikayeyi.
2009 senesinin Nisan ayında yola çıkan MV Maersk Alabama isimli Amerikan kargo gemisi, Somali'nin doğu kıyılarında korsanlar tarafından saldırıya uğrar. Bu durum Amerikalılar'ın yaklaşık 200 yüzyıldır başına gelmeyen türden bir korsan saldırısıdır. Geminin dümenindeki deneyimli kaptan Richard Phillips, tayfasını kurtarabilmek için kendini rehine olarak feda eder. Korsan grubuyla, özellikle de liderleri Muse ile psikolojik bir savaşın içerisinde yer aldığı bu süreç, kendisini kurtarmaya çalışan bir kurtarma ekibinin de eş zamanlı çabasıyla oldukça yüksek tansiyonlu anlara ev sahipliği yapacaktır. 
Bourne serisinin son iki filminin yanısıra Bloody Sunday ve United 93 gibi unutulmaz filmlere imza atan Paul Greengrass'in yönetmenliğini üstlendiği 'Captain Phillips'in başrollerinde Tom Hanks, Catherine Keener ve Michael Chernus bulunuyor.
Gerçek bir olaydan filme aktarılan 'October Sky - Ekim Düşü' tüm erkek çocukların babaları gibi madenci olmalarının beklendiği bir kasabada, ailesinin onun için hazırladığı geleceğin dışına çıkmaya çalışan, büyük hayalleri olan bir gencin hikayesini anlatıyor. 50’li yıllarda Batı Virginia’nın Coalwood kasabasında maden kontrolörü olarak çalışan John Hickam’ın (Chris Cooper) en büyük isteği, oğulları Jim ve Hower’ın da kendi gibi kontrolör olmalarıdır. Fakat Jim bir futbol bursu kazanmıştır ve Hower’ın ise çok başka hayalleri vardır.
Che Guevara’yi herkes tanır. Peki ya bir zamanlar onun Buenos Aires’in varlıklı kesimlerinde yaşayan 23 yaşında bir tıp öğrencisi olduğu kaç kişi bilir? Peki 29 yaşındaki arkadaşı, biyokimyacı Alberto Granado’yla birlikte yaptıkları motosiklet yolculuğunda Latin Amerika ’nın gerçekleriyle nasıl yüzleşmek zorunda kaldıklarını? 1952 yılında Ernesto ve Alberto Buenos Aires’ten bir motosikletin sırtında yola çıkarlar. Araçları arızalandığında otostop yapar, halka kaynaşmaya başlarlar. Bildiklerinden çok farklı bir Latin Amerika gerçeği beklemektedir onları. Astımı olan Ernesto ilaçlarını bir kadınla paylaşır; cüzam kolonisinde, hastaların kaderine ortak olurlar. İnka medeniyetinin üzerinde yükselen çarpık kentleşme ve adaletsizliklere şahit olurlar. Bu yolculuk, iki genç adamın geleceklerini şekillendirecektir. Che’nin günlüklerinden yola çıkarak Alberto Granado’nın yazdığı kitaptan uyarlanan film, şimdiye kadar gösterildiği tüm uluslararası festivallerde coşkuyla karşılandı. Film, Latin müzisyenlerin süslediği müzikleriyle de ilginç bir seyir sunuyor. 
Film Country muzik yapan Johnny Cash’in hayatını kronolojik olarak perdeye getirmektedir. O bu yola ilk çıktığında, bu kadar yükselebileceğinin bilincinde değildi. O dönemde henüz hiç karşılaşılmamış olan bir siyah giyinen adam modeli ve kendine özgü üslubu ile Amerikan kültürü üzerinde ciddi etkiler bırakmıştır. Elbette aşk gündeme gelince June’a olan sevdası ile de ilgiyi üzerine toplamıştır. Geride bıraktıklarına bakınca hiç şüphesiz günümüz rock, funk ve rap şarkıcılarının bir tür ilham kaynağı olarak iz bıraktığı aşikardır.
FBI ajanları hiç şüphe yok ki kendilerine çok fazla güvenmektedirler; ancak bu kez karşılarındaki, onlar için bile pek de kolay bir lokma olmayacaktır. Henüz yirmili yaşlarında, çocuk yaşta bir adam onlarca ülke gezerek, bazen pilot, bazen doktor, bazen savcı mesleklerine bürünerek FBI'ı peşinden koşturmaktadır. Bu ya bir kedi-fare oyunudur ya da sadece farenin oyunudur. Amerikan sinemasının en büyük ustalarından Steven Spilerberg'in yönettiği filmin başrollerinde Leonardo Di Caprio ve Tom Hanks var.
Birinci sınıf dolandırıcı Sonny ve arkadaşı Sal, Brooklyn Bankası’nı soymaya karar verirler. Bankada yaşanan küçük aksiliklerle sinirleri gerilen ikili, bankada tüm kasaların boş olmasıyla şoka girerler. Bu esnada bankanın çevresini donatan polisler karşısında ne yapacaklarını şaşıran ikili, biraz şaşkınlıktan biraz da mecburiyetten içerideki insanları rehin almak zorunda kalırlar. Sonrasında gelişen onlarca sürpriz olay karşısında tamamen tepkisiz kalan ikili kendilerini kısa zaman içerisinde hem suçlu hem de kahraman olarak görme şansına erişirler. Tüm zamanların en önemli klasiklerinden biri olan Dog Day Afternoon, gerçek bir olaya dair yazılan bir makaleden esin almıştır.
Ekonomik buhranın hüküm sürdüğü 1930'lu yıllar Amerikası'nda hayatını limanlarda işçilik yaparak idame ettiren Jim'in ailesine bakma gibi büyük bir sorumluluğu vardır. Bu yükümlülük için tutkuyla bağlı olduğu boks sporunu bırakmak zorunda kalan genç adam gerçekleşemeyecek de olsa hayaline sıkı sıkıya tutunmaktadır. Ancak rastlantı eseri boks şampiyonu Max'le dövüşmesi işleri değiştirecektir. Tam bir unvan maçı olan bu karşılaşmayı kazandığı takdirde şampiyon olma onuruna erişecek olan Jim'i saatler süren bir maç beklemektedir. Bu maç Jim'in hayatında neleri değiştirecektir? İrlanda asıllı boksör James Braddock'un hayat hikayesinden uyarlanan ve üç dalda Oscar ödülüne aday gösterilen filmin başrollerinde Russel Crowe ve Renée Zellweger bulunuyor.
Oscar ödüllerinde 12 dalda aday olan ve En İyi Film, En İyi Yönetmen dalları başta olmak üzere 4 ödül kazanan 'Zoraki Kral (The King's Speech)', İngiliz Kraliyet ailesinden VI. George'un kekemeliğini yenmesi üzerine kurulu bir dönem filmi. Sağlam oyuncu kadrosunun sürüklediği filmin öyküsü, babası V. George'un ölümünün ardından, Frederick Arthur George'un ağabeyi Edward'ın Amerikalı Wallis Simpson ile evlenmek için tahtı Albert Frederick Arthur George'a devretmesiyle başlıyor. Fakat tahta oturan yeni kralın önemli bir engeli vardır. Halka hitabet etmekte sorunlar yaşayan kral çocukluğundan beri başına dert olan kekemeliğini yenmek zorundadır. Yeni kralın bu sorununu yenmesi ve onu kraliyet makamına hazırlamak için Avustralyalı konuşma terapisti Lionel Logue devreye girer... 2010 yılınan en önemli filmlerinden biri olan 'Zoraki Kral' aldığı pek çok ödülün yanı sıra, kurduğu atmosfer, makyaj ve kostümleriyle dönem ruhunu yansıtan keyifli bir seyirlik olmayı başarıyor...
İyi bir baba olan Chris Gardner, işinde sorunlar yaşayan, maddi açıdan sarsıntıda olan ve aynı zamanda iyi bir eş olan bir adamdır. Ancak ne yazık ki eşi sıkıntılara daha fazla katlanamayacağına karar vererek onu terk eder. Christopher adındaki oğulları da babasının yanında kalır. Karısının terk edişi de yetmezmiş gibi bir de ev sahibi dışarı atar baba-oğulu. Sokaklarda kalıp, tuvaletlerde, düşkünler evinde çalışarak ayakta durmaya çalışır. Oğlunun sevgisi bu mücadeleci baba için her şeydir. Ve sevgiye eklenen bir var olma savaşı hiç şüphesiz, vakti geldiğinde en mükemmel kapıları açacaktır.
Film, uyuşturucu bağımlısı ve HIV taşıyıcısı Ron Woodroof'un hayatından esinleniyor. Ron Woodroof'a 1986 yılında AIDS yüzünden 30 günlük ömür biçilir. Teşhiş sonrası FDA kurumundan yasal onaylı olarak kullanabileceği tek ilaç olan AZT'yi almaya başlayan Ron hızla ölümün eşiğine doğru sürüklendiğini fark eder. Çareyi ABD 'de yasal olmayan ama dünyanın dört bir yanında bulunan, doğal ilaçlara başvurmakta bulur. Kendisiyle ilgilenen doktorlardan biri olan arkadaşı Eve Saks'ın da yardımıyla Ron farkıdna olmadan çevresindeki hastalar içinde bir iletişim ve satış ağı kurmuş olur. 'Dallas Buyers Club' olarak bilinen bu oluşum FDA'nın tedavisi yerine alternatif tıbbı tercih edenlerin çaresi olur ve dahası hastalar üzerinde onaylı AZT'den daha çok işe yarar. Fakat durum çok geçmeden fark edilir ve ilaç firmaları ve FDA Ron'a karşı büyük bir savaş açar. Film 30 günlük ömrü kaldı dendikten sonra kendi doğal yöntemleriyle 2191 gün daha yaşamayı başaran Ron Woodroof'un kişisel mücadelesine odaklanıyor.
Kaosun Rwanda’nın günlük yaşamının başrollerinden birini oynadığı günlerde, Paul Rusesabagine, Kigali’de oldukça pahalı bir otel yönetmektedir. Onun için ırk kategorize edilmesi gereken bir insan özelliği değildir. Bir Tutsi olan Tatiana ile mutlu bir evlilikleri vardır. Tutsi isyankarlarının öldürülmesiyle biten barış süreci sonucunda katliama başlayan Hutu milisleri, şehri bir kan gölüne dönüştürmektedirler. Paul, hem kendi ailesini hem de masum insanları korumak üzere bir şeyler yapmak zorundadır. Don Cheadle, Joaquin Phoenix ve Nick Nolte gibi oyuncuların boy gösterdiği Hotel Rwanda’nın yönetmen koltuğunda Terry George var.
Jordan Belfort 24 yaşında genç ve hırslı bir adamdır. Para kazanma arzusuyla Wall Street borsasında önce komisyoncu ve ardından Stratton Oakmont adında bir yatırımcı firmasında zengin olmak için her şeyi yapmaya hazır bir CEO olur. 90'ların en hızlı günleridir ve New York işlem salonunda her şey olabilmektedir. Önemsiz tahvillerle birçok yatırımcıyı aldatarak, Belfort kısa zamanda bir para makinesine ve aynı zamanda bir harcama makinesine dönüşür. Bir günde hesapları milyon dolarlarla doldururken o gece hepsini aynı hızda harcayabilir. Profesyonel hayatının yanı sıra uyuşturucu , fahişeler, son derece pahalı lüks fantezilerle dolu kirli bir oyunun içindedir. Bu karakterin hayatındaki her şey abartılı bir şekilde devam ederken, çöküş ise çok uzakta değildir... Yönetmenliğini Martin Scorcese'nin üstlendiği film Amerikan borsasında komisyoncu olan Jordan Belfort'un biyografisinin bir uyarlaması. Filmin başrolünde Leonardo DiCaprio yer alırken kadroda Jonah Hill, Kyle Chandler ve Jean Dujardin kendisine eşlik ediyor.
1841'de New York'ta yaşayan Solomon Northup, kendisini müziğe adamış siyahi bir adamdır. Ailesiyle birlikte yaşayan Solomon, özgür yaşayan ve istediği şeyleri yapabildiği için mutlu bir adamdır. Fakat bir gün bir müzik işi için 2 adam ile tanışır ve çalışmak için Washington'a gider. İnandığı medeni dünya alt üst olur çünkü kendisini kaçırıp Güney'de bir çiftlikte köle olarak çalışması için satarlar. Özgürlüğünü korumak için verdiği tüm emekler ve mücadele yerle bir olmuş, hayatı kabusa dönmüştür. Bu cehennemde Solomon acıyı, şiddeti, küçük düşürülmeyi yeniden öğrenecek ve isyan etmeye cesareti olmayan br grup insanın umutsuzluğuna şahit olacaktır. Sevdiklerini ve hayatını geri almak için ne yapması gerektiğini kesinlikle bulmuştur... İngiliz sinemacı Steve McQueen'in yönetmenliğini ve John Ridley ile birlikte senaristliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Michael Fassbender'ın yanı sıra Brad Pitt , Benedict Cumberbatch , Paul Giamatti gibi yıldızlar da yer alıyor.
1900'lü yılların başında, Hindistan 'dayız... İngiliz sömürüsü altındaki ülke, esareti tüm iliklerinde hissetmekte, özgürlük kavramının hissettirdiklerini günden güne yitirmektedir. Bu dönem ortaya çıkan bir kişilik, epik bir tarih yazarak, insanlık tarihinin en önemli kahramanlarından biri haline gelecektir. Tüm zamanların en ilham verici kişiliklerinden biri olacak bu adam, Hindistan tarihinin en önemli kişiliği Mahatma Gandhi'den başkası değildir... Biyografi filmleri türünün en yetkin örneklerinden biri olan Gandhi, birçok sebepten dolayı etkisini asla yitirmeyecek, epik bir yapıttır. Akademi Ödülleri'nde sekiz dalda Oscar kazanan film, 300.000 kişiden oluşan, sinema tarihinin en kalabalık sahnesi rekorunu elinde bulunduran
Brayden James hat Bock auf einen BBC
Frida Sante das Latinaluder im Freien gerammelt
Teenie Lechschwester mit Holz vor der Hütte

Report Page