Dolmuşta Dayanmış

Dolmuşta Dayanmış




🔞 TÜM BİLGİLER! BURAYA TIKLAYIN 👈🏻👈🏻👈🏻

































Dolmuşta Dayanmış
We're sorry for the confusion. We're currently working on it. In the meantime, feel free to browse the restricted section.

sıralama şekli
alfabetik
yeniden eskiye
dolu dolu


gündeminizi kişiselleştirin:



#spor




#siyaset




#anket




#ilişkiler




#ekşi sözlük




#yetişkin




#troll







şükela: 
tümü
|
bugün









evvela dolmuşa minibüs dememekle başlar. vaktinde, küçükken minickken evinden çıkıp da dolmuşa nadiren binen bir çocukken/ergenken kendisine minibüs derdim. en kibarcık halimle minibüs dediğimde "ha" diyenlere "hani oluyor ya mavi, ama otobüs değil onun küçüğü" diye anlatım "ha dolmuş diyorsun" tepkisini alırdım. ya da doğrudan "dolmuş be ne öyle miniiğğbüüğğss" gibi cevaplarla da karşılaşırdım. gel zaman git zaman, büyüdükçe artan katedilen yol miktarına bağlı olarak metro, otobüs, servis derken dolmuş de kullanmaya başladım. tabii o arada minibüs oldu dolmuş. yani benim lugatımda geçirdi bu evrimi. tabii bir angaralı olarak, bir angaralı kronik dolmuş yolcusu olarak bu durumun/sürecin/olayın kazandırdığı bir kültür olduğuna kanaat getirdim. neyse sadede gelelim; -dolmuşta iyi bir yolcu bilir polisin kontrol yaptığı güzergahı. bilir ve kendiliğinden çöker yaklaşınca. iyi bir yolcu tekrar ayağa kalkacağı yeri de bilir. biraz daha az iyi olan bir yolcu da şoför "çök!" deyince çöküverir, neden sorgulamaz, "ay üstüm kırışır" diyemez. derse dolmuş ahalisi söylenir, şoförün kavga etmesine bile gerek kalmaz. -dolmuşta iyi bir yolcu eğer genç bir erkekse, ayakta kadın yolcu olmasın diye yer verir. işinde pardon yolculuğunda profesyonelleşmişse, bilhassa genç ve hoş kadınlara yer verir ama olsun. yaşlılara nasılsa yer verilir. o değil de, herkesler böyle düşünüyor sanırım. epeydir genç kadınlar oturuyor, yaşlılar ayakta seyrediyor. -eğer çevirme var diye alınmama ihtimali yüksek olan bir yolcuysanız ve kadınsanız, her daim bakımlı, makyajlı ve şık olmalısınız. iyi bir yolcu bunu da bilir. zira 5 m geride bekleyen paspal kadına veya erkeğe durmayan o dolmuş, o gün saçtığınız ışıkla doğru orantılı olarak size durabilir. durmayabilir de ama inanın o zaman sahiden alacak yer kalmamıştır. -kocaman gövdesi olan teyzelerin yanı en son dolar. nedense şişman genç kızlara nazaran bu teyzeler daha rahat davranır tüm koltuk onların gibi hareket eder. bunu insan sadece bir haftada anladığı için dolmuşa ilk duraktan bindiği takdirde dolmuşun dolma skalasını gözleyip envantere işl... neyse cümlenin ucu kaçtı. hoş zaten dolmuşa özgü bir gerçek değil bu. nerden girdiyse araya. -dolmuş şoförü olmak demek doğuştan lider olmak demektir. ancak karizmatik liderlik rolünü değil babacan liderlik rolünü de seçmek demektir. şoför sorar, "migros'ta inecek var mı?" ahaliden cevap gelmeyince "miiigroooos!" diye çemkirir. ay pardon seslenir. "abi ben inecektim" diye 3-5 kişi cevap verir. hatta öyle ki inmeyecek olanlar bile can havliyle cevap verir, bir de üstüne arabadan inebilir. insanlar da "şoför bizi düşünüyor ehehe" diyerek sevinir. -ankara'da dolmuşa binmek eğlencelidir. hele ki ayaktaysanız. bir yere sıkı sıkı tutunup arabanın her zıpladığında savrulmadığınızda kendinize 10 puan verip her sağa sola çarpıp düşme tehlikesi atlattığınızda kendinden 5 puan düşebilirsiniz. eğer 50'yi geçerseniz kendinize kestaneli pasta ısmarlayabilirsiniz. ancak unutmayın oyun oynarken 3 haktan sonra game over olsanız da hayatta bu imkan yok. biliyorsunuz tek hakkınız gidince game over oluyorsunuz hayatta. sıkı tutunun, hem de çok sıkı. çökerken de sıkı tutunun. aman bırakmayın. -eğer ki şoför birilerine küfrederse, ya da sansürleyip söylenirse, siz de dolmuş ahalisi gibi evet anlamına gelebilen ifadeler kullanın. baş sallayın. aksini düşünseniz bile sesinizi çıkarmayın. sürü psikolojisi var ama sürü psikoloğu yok. neme lazım, bozulan ruh sağlığınız onarılamaz. -dolmuş yazıları ayrı bir edebiyattır. anlamıyorsanız anlatım bozukluklarından dolayı demeyin. eminim ki siz anlamamışsınızdır. `allahım beni dostlarımdan koru ben düşmanımla başederim`yazmışlar mesela, yalan mı ha?! yalan mı? değil. hayatın özü saklı o yazılarda. -"üstünü alamayan, parasını gönderemeyn var mı?" diye sorulduğunda, dolmuş şoförünün özellikle para üstünü alamayanları düşündüğünü zannetmeyin. ama yine de niyet iyidir, "sen hişşşşttt kırmızı kapşonlu gönder paranın üzerini" demedikleri için sempati duyun. hem "10 lira üzeri vardı" diyen birisinin beklenmedik varlığı sizi o an için sevindirip güldürebilir. -dolmuşta dinlenen şarkılar diye bir albüm olmalı. yani bence var yoksa bu kadar istikrarlı olamaz bu müzikler. işte bu albümden edinmekte fayda var. ahaha ya da aşk fm dinlemekte fayda var. e bünye biraz alışmalı azizim. melankolik sabah saatleri geçirmek de romantik gibi gözükebilir ama sunî depresyon yaratıyormuş diyor bilenler. -dolmuş kültürüne dahil olmasa da en kötü bişey, dolmuşta öğrenci fiyatı yoktur. zaten ankara'daysanız, paranız mütemadiyen ulaşıma gideceği için aslında çok koymaz. hatta o kadar koymaz ki, verdiğiniz 2 liranın gelmeyen 20 kuruşluk üstünü istemeye tenezzül etmez, "battı balık yan gider aq" dersiniz. gerçi o son aq ne demek bilmiyorum ama bunu diyen onu da diyormuş. - bir ramazan akşamı, pidesini peynirini alıp dolmuş hareket etmeden inip de 200 metre ileride unutulan yolcuyu beklemeyip "beni bulsun da alsın bir ara, bekleyemem" diyen odunu, pardon şoförü de tanırsınız. arabanın her yanında yazan besmelelerin, arapça sözcüklerin varlığının duruma tezatlığına bakarsınız. pidesini unutan adamla, muhtemelen son parasıyla bunları aldığına ilişkin senaryolar kurarsınız. evde bekleyen oruç tutmuş aç bir aile olduğunu düşünürsünüz. doğrudur ya da değildir, hayalgücünüz gelişir. dolmuşla giderken yapılacak en güzel şeyse, hususi arabasıyla gidenleri görüp duygulanıp gözlerin dolmasıdır. bu kadar çok şeyi göremedikleri için, araç beklerken yağmur altında ıslanıp saçlarını güçlendiremedikleri için, bu kültürden uzak kalıp kendilerini dolmuş ahalisi denen topluluğa ait hissedemeyip bireyselliklerinde boğuldukları için üzülürsünüz. allah yardımcılar olsun ne diyeyim der ve kafayı cama dayar derin hülyalara dalarsınız. yok be! bir gün benim de arabam olacak demiyorsunuz dalınca. hı?! ne kedisi ne ciğeri. işte dolmuş kültürü, öyledir böyledir. candır, canandır.


okul öncesi en faydalı eğitimi sağlayacak yer olan dolmuşlarda * * edinilebilecek, yer yer taksi şoförleri ile yapılacak tadına doyulmaz ve boş muhabbetlerin de eklenmesiyle, tiki bir genç kızın bile anadolu kültürü yle yoğurulmasını sağlayacak kazanımlardır, bir kültür birikimidir, ayrı boyuttur. şoförün diğerlerinden daha konforlu ve çukurlara girilince * zıp zıp zıplamasını sağlayan koltuğunda dolmuşu idare ederken sergilediği katıksız liderlik, yanında oturan ve şoföre diğer yolculara göre görece tanıdık olan veya muhabbet kapasitesi ortalamanın üzerinde olduğu için oraya alınan yan koltuktaki yolcunun yan oturuşu ve bu dolmuş bi anlamda benim ülen! bakışları, toplumsal paylaşımı güçlendiren para uzatma seramonisi ve polis çevirmeli kavşaklarda yaşanan abi bi zahmet çökelim olgusu, dolmuşun içinde yankılanan ve en mutlu insana bile 10 dk dinletseniz çilingir sofrası kurma isteği uyandıran o melankolik arabesk kırması * * müzik, araç fazla dolarsa diğer ayaktaki yolcularla geliştirilen akrabalık bağları * , büyük liderin * para sayarkenki dolmuşu taklaya götürmenin eşiğinden döndüren hareketleri, her daim parasını uzatamayan veya para üstü alamayan birilerinin bulunması ama bunların hep hoş görülmesi, trafikte hata yapan diğer araç sürücülerine veya tüm para ile dolmuşa binen yolcuya * çemkiren kaptana sesli veya sessiz verilen destekler gibi öğelerden oluşur.. nası anlatılabilir ki bu kültür.. yaşamak, mümkünse de angarada yaşamak lazım.. (bkz: ankaraya öyle yakışırdı ki dolmuş )


bir süre dolmuşa binmeyince kaybolduğuna şahit olduğum kültür.. bir lise arkadaşımın babasından matematik dersi alıyoruz.. sözü edilen baba, toplu taşımayı uzun yıllardır kullanmamış, dünya tatlısı bir dialog insanı.. herşeyi uzun uzun anlatan, her önüne gelenle sohbet eden baba hoca lardan.. o gün arabası sanayi de olduğundan, ben, kızı ve hocamız dolmuşa biniyoruz birlikte.. arka beşliye yanyana diziliyoruz, sohbet ede ede ilerliyoruz.. sohbet arasında hocanın " yok .. aldık biz sağolun .." dediğini farkediyorum.. bakıyorum gözü şöförde.. sohbete devam ediyoruz.. hocadan bir "yok sağolun.." daha yükseliyor.. "şöförle tanışıyolar mı acaba?" diye düşünürken, kızıyla gözgöze geliyoruz.. şöförle tanışmıyorlar.. aksine şöför de dikiz aynasından ters ters bakmaya, vitesi batsın bu dünya isyanıyla değiştirmeye başlamış.. hoca şöförün, genele sorduğu her soruya özelden cevap veriyor.. -parasının üstünü alamayan, ücretini gönderemeyen var mı? +yok.. gönderdik biz.. aldık üstünü de.. -okula kadar inecek var mı? +yok.. biz inmicez daha.. -cık cık.. çattık.. homur homur.. -ışıklar da inecek var mı? +yook.. son durakta inicez biz.. -fesuphannaaallaaahh.. -ışıkları geçene kadar çökebilir miyiz bi zahmet? +tabi tabi.. (bu sırada oturuyoruz biz..) +iyi günleeerr.. çok sağolun.. hayırlı işler.. -allaaah allaaah yaa.. hadi abim yaaa..


rivayet olunur ki dolmuşla ulaşım istanbul'a özgü bir taşıma şekli olarak doğmuş. rivayet olunur ki diyorum ilgili bilgileri okuduğum yerlerde herhangi bir doğrulama kaynağı söz konusu değil fakat hikaye çok samimi; paylaşmak fark oldu. 1929 ekonomik krizinden türkiye de nasibini alırken insanların geçimlerini sağlamak için farklı arayışlarda içindeymiş. bu dönemde taksi pahalı fakat toplu taşıma gelişmediği için tercih edilmek durumunda kalınan bir ulaşım aracıdır. krizle birlikle taksi kullanımında da ciddi bir düşüş gerçekleşiyor. bu sırada cahaoğlu'nda lokanta işleten aşçı halit adında bir bey laf arasında ekonomik krizden dolayı taksi kullanamadığını ve ulaşım konusunda zorluk yaşadığını beyan eden böylece hali bey aynı yöne gidecek yolcuların yol ücretinin yolcu sayısına bölünmesini önererek yeni bir ulaşım tipi ile tarih sahnesine çıkar, çünkü kendi dükkanına da işler kesattır ve bu işe el atmakla ilgili hiçbir engeli yoktur. ve böylece nişantaşı-eminönü dolmuş seferleri başlıyor. hem içinde bulunulan ekonomik kriz hem de konforlu ulaşım sağlaması önünde güçlü olan dolmuşçuluk çok kısa sürede kabul görmüş. halit günlük seferlerini yaptıktan sonra bağırmaya başlar; ''hadi beyler eminönü 10 kuruş, dakikada kalkar beyler. beklemeden gider beyler. eminönü 10 kuruş. eminönü 1. hemen gidiyoruz.'' naraları ile bugün bile dillere pelesenk olmuş dolmuşçu jargonunu oluşturmuş. son model bir ford dayanmış, kapıları ardına kadar açık, şoför kapıya dayanmış bağırıyor; ''eminönü 10 kuruş beyler.'' 10 kuruşa eminönü'ne giden halit ulaşımda gerçek bir devrimin öncüsü olmuş farkında olmadan (taksi eminönü'ne 60 kuruşa gidiyor). insanlar lüks araçlarla ulaşım sağlamaya başlamışlar ve istanbul'da yer yerinden oynamış. şoförler cemiyeti birbirine girmiş, "aşçı adamdan şoför mü olmuş, 10 kuruşa adam mı taşınırmış" diye. ama halit'in devrimci ruhunun önünde hiçbir şey duramamış. halit'in girişiminden sonra farklı insanlar da farklı hatlarda benzer taşıma usulünü denemeye başlamış ve başarılı olmuş. şişli-pangaltı/karaköy-sirekci hatları da açılmış. 1954'de artan nüfusla beraber toplu taşımanın yetersizliğine çare bulamayan belediye o zamana kadar görmezden geldikleri dolmuşçuları resmi olarak kabul edip ilk resmi tarife yayınını yapmış. e tabi her taht kendi isyancısını da doğurur vakiyle minibüslerin gelişmesiyle dolmuşçuluk da yavaş yavaş ulaşım ağından silinmeye başlamış. halit'in girişimci devrimci ve kolaylaştırıcı ruhu şu zor dönemlerde hepinizin üzerinde olsun.


ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri takip etmek için giriş yapmalısın.


Yağmura çok teşekkür ederim
Bu gece yalnızca cesedime yağdı


Bana bir şey olursa diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Düşünürken üşürsem diye korktum
Oturup siyah portakallar yedim
Oturup korkunç kitaplar okudum
içimde bir sıkıntı gibi cinayet
içimde bir sığıntı gibi telaş
içimde felaket gibi bir merak
Hislerimin uzağına düştüm, şimdi çok üzgünüm
Şimdi çocukluğumun da uzağına düştüm
Daha da düşersem diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Ay kıvrılırsa diye
Kan kıvrılırsa diye
Can sıçrarsa diye ölürken bir yerlere,
Daha da ölürsem diye korktum
Seni birkaç saniye düşünürsem;
Sessem, sersem bir heceysem eğer
Seni bir kelime edersem diye korktum
Seni kötü bir cümlede kullanırsam
Adını söylerken takılırsam, yanlış telaffuz edersem
Böyle bir günah işlersem
Tanrı affeder diye korktum!


Yağmura çok teşekkür ederim
Bu gece yalnızca bu şiire yağdı

Sağol aşkım
Sağol kırık kolum, kesik bileğim, kırık yüzüm,
Kesik geleceğim, kırık sonsuzluğum

Her şeye rağmen
Yağmura bulanmış, güzel bir yazdı..


K. İskender
F âriğ olmam eylesen yüz bin cefâ sevdim seni
Böyle yazmış alnıma kilk-i kazâ sevdim seni
Ben bu sözden dönmezem devr eyledikçe nüh felek
Şâhid olsun aşkıma arz u semâ sevdim seni
Hazır ortalık sakinledi...

Sakin sakin konuşalım.
59 yaşındaki YÖK başkanı koltuğa oturur oturmaz ne yaptı biliyor musunuz?
Çünkü, sağ-sol,ideoloji meselesi değildir aslında yaşananlar, ‘’gençliğini yaşayamamış insanlar’’ tarafında yönetiliyor Türkiye.. Gençleri anlamama sebepleri bu.
Hani, üniversite yıllarından suratı hayal meyal hatırladığımız, varlığı yokluğu bir, hafızanızı zorlasanız bile ismini çıkaramayacağınız tipler vardır ya… İşte onlar yönetiyor.
Elbette onlarda 20 yaşında, 25 yaşında oldular, ama hiç genç olmadılar. Vazgeçtik kafelerde yan yana oturup laflamayı, fakülte kantininde bile kızlı-erkekli ortamlarda bulunmadılar.
Gençliğin adeta uzvudur mesela, gitar.. Ne kadar uzak onlara.. Plajda yakılan romantik bir ateşin etrafı, dağcılık kulübünün kurduğu kampın çadırı, amfide şamata, kampusteki şenlikte mırıldanan aşk şarkıları veya yılbaşı partisi, belki alt tarafı bir bira... Ne kadar uzak.
Dar çevrelerinin Çin Seddi gibi eşiklerine esir büyüdüler maalesef... Kanları kaynamıştır, istemişlerdir mutlaka. Aşamadılar. Aşanlara kızmaları ondan… Hâlbuki hayatta bir kere olsun dağıtmadan, nasıl toparlanır insan? Hangi sınırdan bahsedebilirsin, özgürlüğü tatmadan?
İnanmazsanız, açın özgeçmişlerini.. Hayat baharının en güzel dört senesi ‘’şu üniversiteyi bitirdi’’ diye geçiştirilen kupkuru üç kelimeyle özetlenmiştir. Anaları, babaları, ilkokul dönemi, sonra zart diye atlar, siyaset sahnesindeki binlerce fotoğraf.. Arası boştur! Üniversite yıllarına dair hatıra fotoğrafı olması için , hatıra olması lazım öncelikle… Yoktur.
Sorsalar bana, king bilmeyeni millet vekili bile yapmamak lazım.. Ki, briçi kumar zannedip, spor olduğunu kavramadan mezun oldular. Zaten, spor ayakkabı giymeden emekli oldu çoğu… Apo’ nun bile Bekaa’ da kız militanlarla, voleybol oynarken fotoğrafı var, bunların var mı? Güya kültür dersi veriyorlar bize, hangisinin halk oyunu oynarken fotoğrafı var? Tiyatro?
Mayo giymeden büyüdür, mayo… Bülent Arınç, Beşir Atalay… Aileleriyle şezlongda güneşlenirken düşünebilir misiniz? Bırak düşünmeyi, Allah bilir, mahkemeye bile verebilirler beni… Bu kadar normal bir insan davranışı üzerinden kendilerini örnek verdiğim için.
(Bakın, peşin peşin söyleyeyim, mahkemeye verirseniz Kürşat Tüzmen’ i şahit gösteririm… Çünkü, mayo giymeyi anormallik kabul etmeyen Kürşat Tüzmen’e gidin sorun, yumurta fırlatan gençlerin heyecanını da anlıyordur, sahillerin akp’ye neden oy vermediğini de.)
İyi yönetilen devlet, iyi yönetilen üniversite, iyi yönetilen gazete, iyi yönetilen banka hepsini inceleyin… Hepsinin başında gençliğinin hakkını vererek yaşamış yöneticiler görürsünüz.
Türkiye’nin durumu vahimdir.

                                                                                                             Yılmaz ÖZDİL
Küskün meleklerin
yüzünden
dökülüyor
bulutların
ağlayışı
kırmızı
bakışlı
toprakta
açıyor
mevsimin
en güzel
çiçeği
aşk
ıslan
gece
seslim
aklan!


Yüreğimiz biraz
asi,
biraz da kavgadan çıkmışcasına terli

Karanlıklarınızın dengesiz çocuklarıydık,
kırık öyküleri fısıldardık
argın şehirlerin masal kahramanlarına
yaşı kederlerimize dayanmış mahallelerin duvarlarına yazdık inançlarımızı
kaldırımların şen fahişeleri
tanıktı suçsuzluğumuza
yine de masum değildik
dünya(!) kadar


Yirmisinde bir kadının
rahminden düşerken
ne bilirdim ölüm ilanını
yüzümde itinayla taşıyacağımı
kıyılarımda unutmuştu yarınlarını giderken
ondandı
ömrüne sığdıramadığı adamı
adımlarımdan uzaklaştırma çabam


Yamalarımız her darbede sökülecek kadar hünerli olmadı hiç
oysa ki cellatların bile gözleri dolardı
ne zaman içimizde yıldızlar can çekişse
ıslıklarımıza dolanırdı Zeki Müren
senede bir gün derdi
o vakitlerde patlardı dikişlerimiz
kanardı
o ağacın altı


Altın günlerinde
etine dolgun kalçalı kızları
kapma telaşındayken teyzeler
damat adayları şansına döndürürlerdi
okeyi kahvehanelerde
kimyası bozuk düzenin gözlerini oymakla meşguldük
kısmetini bekleyenlerin kervanında geçmedi isimlerimiz

Yankılarımıza ses vermekten aciz
karakol suratlı kalabalıklar
konaklardı hanlarımızda
sıvaları dökülürdü derilerinin
maskelerini odalarımızda soyundukça
intizardı nefeslerimiz küflenmiş düşlerine
en çoğu siktir çektiğimiz ceset oldular hafızalarımızda


Prova ederdik intiharları
aşk keserdi bileklerimizi
denizlere bırakırdık gölgelerimizi
yalanların etrafımızı tavaf ettiği
kutsandığımız anlarda

Ne çok susturulmuş harflerdik
ne çok yara aldı alfabemiz
sessizlik de ihanetti bazen
davalarımıza
ne çok gömüldük
ne çok dirildik


Boşunadır uğraşlarınız,
hiçbir kış üşütemez artık bizi
hiçbir yalnızlık öldüremez
iki kişilik akşamlarda


Şiirin sonuna geldik
hayat
daha fazla geç kalmadan
beni yârimin sol kavşağında indir !

Ciğerlerini üstümüze kusan
coğrafyanın hatrına
kanlı eylemlerini bitir !


Soyut teması. Blogger tarafından desteklenmektedir.


sıralama şekli
alfabetik
yeniden eskiye
dolu dolu


gündeminizi kişiselleştirin:



#spor




#siyaset




#anket




#ilişkiler




#ekşi sözlük




#yetişkin




#troll







şükela: 
tümü
|
bugün









hasta kişinin dokunma ile ilgili sanrılar görmesi. yani bir uyaran yok, ne bileyim yandan bir hacı dürtmüyor sizi ama dürtme var gibi algılıyorsun. ya da şöyle açıklayayım; dolmuştasın, ayakta gidiyorsun direğe dayanmış bir halde. tam o sırada arkada bir fort hareketi seziyorsun ama dolmuşta ayakta kimse yok. haci işte bu durumda taktil halüsinasyon görüyorsun-hissediyorsun- sen. fortlanma hissi var fortlayan yok. hayaletlere inanıyorsan sapık tecavüzcü bir hayalet tarafından yapıldığını da iddia edebilirsin ki senden bakırköy de düzineyle var bro, merak etme. ayrı yetten * derinin üstünde ya da altında karıncaların böceklerin sümüklü böceklerin falan dolaştığını hissetmek ama böyle bir şeyin olmaması da bu taktil halüsinasyona örnektir.


kokain kullanan kişilerin, vücudunda böceklerin gezdiğini hiss
Xxnx Olun Sikiş
Türksikiş Izlemek
Türkçe Ssex

Report Page