Dinden Yüz Çevirme Küfrü

Dinden Yüz Çevirme Küfrü

Garib Bir Muvahhid

Bir kişi aklı başında ve akıl bâliğ ise ve bu kişiye Kur’ân ulaşmışsa bu kimseye hüccet ulaşmış demektir ve bu kişinin dînen bilinmesi zarûrî olan meseleleri bilmemesinin, hücceti anlamasa bile bir mâzereti yoktur. Kendisine Kur’ân ve resûlün hücceti ulaşmayan ve küfür üzere olan kimseler ise müreccah görüşe göre ahirette imtihan edilirler. Çünkü Allah “biz resul göndermedikçe azap edici değiliz” (İsra 15) buyurmuştur. Bu kimseler kafir oldukları için cennete giremeyeceklerine ve kendilerine resul gelmediği için de azap edilmeyeceklerine göre bu kimseler müreccah görüşe göre ahirette imtihan edilirler, imtihanı kazanan cennete girer; kaybeden cehenneme… Bu kimseler (fetret ehli) dünyada ise kafir hükmündedirler, yani onlara kafir deriz. Allah ﷻ, Adem aleyhisselamdan bu yana “her topluma Allah’a ibâdet edin tağuttan ictinab edin(kaçının) diye tebliğ etmeleri için peygamber gönderdik” (Nahl 36) dediği için insanların Tevhid’i bilmeme konusunda hiçbir mazeretleri yoktur. Kendisine Muhammed ﷺ’in Risâlet’i ulaşmayan kimseler ise sadece Tevhid’den sorumludurlar. Günümüzde kendisine Muhammed ﷺ’in risâleti ulaşmayan kimse de bilinmemektedir.

Kişiyi îmânsız kılan şeylerin en önemlilerinden birisi de Allâh’u Teâlâ’nın dîninden yüz çevirmek, onu öğrenmemek ve onunla amel etmemektir. Bu hükme İslâm Dîni’ni duyup da ondan yüz çevirmiş aslî kâfirler dâhil olduğu gibi, İslâm’ı kabul iddiasıyla birlikte dînin aslından olan mes’eleleri öğrenmeyen ve dînin gereğince amel etmeyen kimseler de öncelikli olarak dâhildir. Allah Subhânehu ve Teâlâ, şöyle buyurmaktadır:

“Kendisine Rabbinin âyetleri hatırlatıldıktan sonra ondan yüz çevirenden daha zâlim kim olabilir? Muhakkak ki biz, suçlulardan intikam alıcıyız.” (Secde: 32/22)


İmam İbni Kayyım rahimehullah şöyle demiştir:

“Azâba müstehak olmanın iki sebebi vardır. Bunlardan birincisi: Gelen delilden yüz çevirmek, onu irâde edip aramamak ve onun gereklerini yerine getirmemektir. İkincisi ise: Onun gereklerini yerine getirmeyi irâde etmemek ve kaim olduktan sonra ona karşı çıkıp inat etmektir. Bunlardan birincisi yüz çevirme küfrü, ikincisi ise inat küfrüdür.” (Tarikul Hicreteyn 414)


 “Kâfir olanlara gelince, onlar uyarıldıkları şeylerden yüz çevirmektedirler.” (Ahkâf: 46/3)

Allâh’u Teâlâ âyet-i kerîmesinde kafirlerin uyarıldıkları şeylerden yüz çevirdiklerini beyân etmektedir. Zîrâ tevhidin hak ve hakikatlerinden yüz çevirmek, küfür ehlinin ortak özelliklerinden biridir. Onlar dâvet edildikleri hakikatlerden beğenmezlik ederek ve kibirlenerek yüz çevirirler ve uyarıldıkları şeyleri küçümseyerek önemsemezler. Bu sebeple dîni ne öğrenirler ne de onunla amel ederler. Günümüz insanlarının çoğu bu durumdadır ve böyle kimselerin Allah’a karşı ileri sürebilecekleri hiçbir bahaneleri yoktur.


İmam Ebu Hanife "Fıkhu'l-Ekber" kitabında şöyle der:

"Bir kimse, TEVHÎDle ilgili incelikli konularda, hassas mevzularda bir probleme düşerse, bu kişinin görevi, yüce Allah katında doğru olana inanması gerekir. Bu konuda kendisini bilgilendirecek ve ondan sorup öğreneceği bir kimseyi bulması gerekir. Asla bu talebi ertelemesi caiz değildir. Beklemekle mazur sayılmaz. Eğer bekler ve gerçeği araştırmazsa, küfre girer." [Fıkhu’l Ekber Aliyyu'l-Kari Şerhi, s.95]

Fıkhu’l Ekber en büyük fıkıh demektir. En büyük fıkıh da Ehli Sünnetin Tevhid akidesi olduğu için İmam, kitabına bu ismi koymuştur. Talebesi Ebu Yusuf’tan Ebu Hanife rahimehullah'ın şöyle dediği rivâyet edildi:

"فَإِنَّ أَبَا يُوسُفَ رَوَى عَنْ أَبِي حَنِيفَةَ - رَحِمَهُ اللَّهُ - هَذِهِ الْعِبَارَةَ فَقَالَ : كَانَ أَبُو حَنِيفَةَ رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُ يَقُولُ : لَا عُذْرَ لِأَحَدٍ مِنْ الْخَلْقِ فِي جَهْلِهِ مَعْرِفَةَ خَالِقِهِ ؛ لِأَنَّ الْوَاجِبَ عَلَى جَمِيعِ الْخَلْقِ مَعْرِفَةُ الرَّبِّ - سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى – وَتَوْحِيدُهُ"    

"Kimse yaratıcısını bilmeme konusunda mazur değildir. Çünkü her yaratılana Rabbi Subhânehu ve Teâlâ’yı bilmesi ve onu Tevhid ile birlemesi vâciptir..."


Molla Aliyy’ul Kârî şöyle diyor:

“İmam Âzam Şeriata ait bazı hükümlerde duraklamış bir şey söylememiştir. Çünkü bunlar İslâm Şeriatı dâhilinde olan hükümlerdi. Ahkâma dair meselelerde duraklamak ve ihtilâfa düşmek rahmettir. Tevhid ve İslâm inancına ait meselelerde ihtilâfa düşmekse sapıklıktır, bidattir. Şeriata ait hüküm ihtiva eden meselelerdeki hatalar affedilir, belki bu hükmü çıkaran sevap da alır. Fakat Tevhid inancına ait meselelerdeki hükümlerde hataya düşmek küfürdür, günahtır. Bu hataya düşenler de mecur değil mezurdur. Yani mesuldür.” [Fıkhu’l Ekber Aliyyul Kari Şehi. s.95]


Şeyh Ebu Butayn (rh.a) şöyle demektedir:

“Mükellef üzerine, Allah’u Te’ala’nın bizleri kendisi için yarattığı ibadetin sınırını ve onun hakikatini bilmesi ve aynı şekilde büyük günahların en büyüğü olan şirkin sınırını ve hakikatini bilmesi farzdır. Sen ilimle iştigal eden kimselerin çoğunluğunun, büyük şirkin hakikatini bilmediğini görürsün.” (El-İntisar, Muvahhid Yayınları sf. 49)


[Arapça-Türkçe Tevhid Risaleleri-1 sayfa 37-39]

Devamı İçin Tıkla: [Er-Risâlet'ül Mufîde]



Kitabın Tamamının PDF'si İçin: TIKLA

Report Page