💎💎💎💎💎💎

💎💎💎💎💎💎

Eren Ener @kuantummanyetizma

Mevlânâ dinî ve tasavvufî eğitimini tamamladıktan sonra Konya’da bir taraftan tekkesinde müridlere tasavvuf eğitimi vermekte, bir yandan medresede talebelere dinî dersler okutmakta, bir taraftan da halka etkili vaazlar etmekteydi. Bu faaliyetleriyle bir çok kesimin takdirini kazanmış, itibar ve şöhreti gün be gün artmıştı. Tam bu sırada Şems-i Tebrizî ile karşılaştı ve bu karşılaşma onun hayatında bir dönüm noktası oluşturdu.

Kaydedildiğine göre Şems-i Tebrizî mürşidi Ebû Bekr-i Selebaf’ın yanından ayrıldıktan sonra Bağdat, Dımaşk, Halep, Kayseri, Aksaray, Sivas, Erzurum ve Erzincan’a seyahatler yapmış, bu vesileyle gerçek bir dost bulmaya çalışmıştır. Konya’da Mevlânâ ile karşılaştığında ise aradığı dostu bulduğunu anlamıştır. 

İKİ OKYANUS KAVUŞUYOR...

Şems-i Tebrîzî Konya’ya geldiğinde Şekerciler hanına yerleşti. Mevlânâ, ders verdiği dört önemli medreseden biri olan Pamukçular Medresesi’nden talebeleriyle birlikte çıkıp katırı üzerinde giderken ansızın Şems önüne çıkıp katırın gemini tuttu ve “Ey dünya ve mânâ nakitlerinin sarrafı, Muhammed Hazretleri mi büyüktü yoksa Bayezid-i Bistâmî mi?” diye sordu. Mevlânâ “Muhammed Mustafa bütün peygamberlerin ve velilerin başıdır” diye cevap verince, Şems “Peki ama o, ‘Seni tesbih ederim Allah’ım, biz seni lâyıkıyla bilemedik’ diye buyurduğu halde Bâyezid ‘Benim şanım ne yücedir. Ben sultanların sultanıyım’ diyor” dedi. Bunun üzerine Mevlânâ “Bayezid’in susuzluğu az olduğu için bir yudum suyla kandı; idrak bardağı hemen doluverdi Oysa Hz. Muhammed’in susuzluğu arttıkça artıyordu. Onun göğsü Allah tarafından açılmıştı (el-İnşirah 94/1). Sürekli susuzluğunu dile getiriyor, her gün Allah’a daha çok yakın olmak istiyordu” dedi. Şems bu cevabı duyunca kendinden geçti. Bir müddet sonra birlikte yaya olarak medreseye gittiler (Menâkıbü’l-ârifîn [nşr. Tahsin Yazıcı], Ankara 1959, I, 86-87; II, 618-620).

Report Page